Birleşmiş Milletler'in (BM) 73. genel kurul toplantıları devlet ve hükümet başkanlarının katılımlarıyla New York'taki genel merkezinde yapıldı. Bu yıl yapılan BM Genel Kurulu toplantıları son yılların en sönük ve başarısız toplantılarından biri olarak kayda geçti. Toplantılara iştirak eden liderler ortak bir gündeme odaklanamadıkları gibi neredeyse hiçbir uluslararası sorunun üstesinden gelinebilmesi konusunda ortak irade beyanında bulunamadılar. BM kürsüsü liderlerin birbirlerini suçladıkları ve tehdit ettikleri bir mecra haline dönüştü. ABD lideri Donald Trump'ın genel kurul salonunda gülüşmelere neden olan kendini övdüğü konuşması toplantıya damgasını vurdu. Türkiye ve Rusya arasında varılan ve İdlib'de milyonlarca Suriyelinin etkilenebileceği bir insani krize neden olabilecek müdahalenin önüne geçen anlaşma da ABD ve AB liderleri tarafından olumlu bir karşılık buldu. Başkan Recep Tayyip Erdoğan BM Güvenlik Konseyi (BMGK) ve diğer bazı BM organlarında yaşanmakta olan aksaklıklara yönelik eleştirilerini bu sene de dile getirdi. Erdoğan konuşmasında terörle mücadele ve insani diplomasi konularında ortak bir anlayış, iş birliği ve eş güdümün olmamasının doğurduğu ve doğuracağı risklerden bahsetti. Erdoğan BM'nin yapısal reformdan geçerek asli vazifesi olan dünya barışı ve insan haklarını koruma sorumluluğunu daha etkili bir şekilde yerine getirmesi çağrısını yineledi. BMGK'nin beş daimi üyesinin sistemin işleyişini engellemelerine dair eleştiri ve bu konudaki değişim talebi bu seneki Genel Kurul toplantısında Başkan Erdoğan tarafından dile getirildi. Benzer çağrılar birçok başka dünya liderleri tarafından da dile getirilmiş olsa da BM'nin yapısının dönüştürülmesine yönelik ortak bir irade beyanı söz konusu olamadı. Dünya geçen yıl yapılan BM Genel Kurul toplantılarından bu yana geçen süre içinde birçok yeni insani drama şahit oldu. Bu yıkımlar BM'nin üzerine bina edildiği barış ve insan haklarının korunması gibi insanlığın ortak değerlerini de derinden sarstı. BM'ye güven ve örgütün dünya sorunlarının çözümüne katkı sağlayacağına dair inanç büyük ölçüde sarsıldı. Bütün bu olumsuz tecrübelerde şüphesiz üye ülkelerin duyarsız tavırlarının büyük etkisi olmuştur. Myanmar'da yüz binlerce Arakanlı Müslüman'ın ölümü ve yüz binlercesinin de komşu Bangladeş'e göç etmeleriyle neticelenen soykırım dünya kamuoyunun gözleri önünde gerçekleşti. Uluslararası toplumun Myanmar'da meydana gelen soykırımın önüne geçememesi büyük hayal kırıklıklarına neden olmuştur. Suriye, Yemen ve Güney Sudan'da binlerce sivilin ölümü ve insanlık dışı muamele görmelerine neden olan çatışmalar ise BM tarihinde kara harflerle kayda geçmiştir.
BM'de 90'lara dönüş mü? BM'nin olumsuz gelişmeler karşısındaki tavrı ve çaresizliği ise 1990'ların başlarındaki konumunu hatırlatmaktadır. BM 90'ların başlarında Somali, Ruanda ve Bosna Hersek'teki insani krizlere seyirci kalarak yüz binlerce insanın hayatına mal olan büyük yıkımların önüne geçememiştir. Bu başarısızlıklar daha sonra ABD ve bazı Batılı aktörlerin insan haklarını koruma bahanesiyle birçok çatışmaya müdahil olmalarını sağlayan müdahaleciliğin önünü açmıştır. Bu tek taraflı müdahalecilik yaklaşımı da dünya siyasetini daha da istikrarsız hale getirmiştir. BM'nin o dönemde asli vazifelerini yerine getirememiş olması dünya siyasetinde olumsuz gelişmelere neden olmuştur. Uluslararası sistemin bu denli entegre olduğu ve küresel etkileşimleri bu kadar yoğun olduğu bir ortamda dünyanın bir bölgesinde ortaya çıkan sorunlar başka bölgeleri de hızla etkilemektedir. Nitekim önlenemeyen çatışmalar ve yoksulluk zengin Batılı ülkelere göç şeklinde dönmektedir. Dünyadaki etkili siyasi güçler BM gibi yapıları kullanarak bu ortak sorunların üstesinden gelmek yerine kendilerini daha güvende hissedebilmek için etraflarına çeşitli güvenlik duvarları örmektedir. Bu duvarların bir kısmı fiziki olarak inşa edilmekte ve göç akınları önlenmeye çalışılmaktadır. Daha önemli bir kısmı ise belirli topluluk ve gruplara karşı söylemsel düzeyde inşa edilmektedir. Dünya sorunlarının üstesinden gelinmesi ve meydana gelen çatışma ve savaşların önlenmesinin en önemli mercii BM'dir. İnşa edilen duvarlar ancak geçici bir süre için rahatlama sağlar ve bu duvarların oluşmasına neden olan gerekçeleri tam manasıyla ortadan kaldırmaz. Özellikle gelişmiş ülkelerin kendilerini bu olumsuzlukların etkilerinden koruyabilmeleri yapısal bir dönüşümden geçmiş bir BM ile mümkün olabilir. Reform gündeminin ertelenmesi ve ötelenmesi BM'yi her geçen gün daha etkisiz kılmakta ve uluslararası sorunların gerisinde bırakmaktadır. Özellikle güçlü devletlerin ve Güvenlik Konseyi'nin daimi üyelerinin BM'nin zayıflamasındaki etkileri kayda değer düzeydedir. BM gibi karmaşık, çok yönlü ve birikim sahibi bir kurumsal yapı her şekilde varlığını muhafaza eder ancak örgütün uluslararası sorunların çözümlenmesi konusunda etkili bir mecra olmaktan çıkması özellikle daha zayıf uluslararası aktörlerin aleyhinedir. Böylesi bir gelişme şiddetin uluslararası sorunların çözülmeye çalışılmasında olağan bir yöntem haline gelmesine neden olabilir. BM bütün eksikliklerine rağmen uluslararası ortamda çok önemli bir boşluğu doldurmaya çalışmaktadır. Ancak BM temel ilgi alanı olan konularda işlevsiz olmaya devam ederse bu durum ezilen ve zulme maruz kalan kitleleri daha olumsuz etkileyecektir.
[Sabah, 29 Eylül 2018].