Başından beri DEAŞ’la istikrarlı olarak mücadele eden tek ülke Türkiye. DEAŞ Suriye’ye girdiği andan itibaren Türkiye’nin sahadaki müttefiklerini hedef almaya başladı. Türkiye ise DEAŞ’la muhalefete verdiği destek aracılığıyla çetin bir mücadeleye girdi. Rejim ve müttefikleri ise DEAŞ’a piyango gözüyle baktı; çünkü DEAŞ bir taraftan muhalif safları parçalarken diğer taraftan da muhalefetin elinde tuttuğu bölgeleri ele geçiriyordu. Ağustos 2016 itibarıyla DEAŞ Suriye’de elde tuttuğu toprakların %88’ini muhaliflerden ele geçirmiş. Muhalefetin rejimle savaşarak elde ettiği El-Bab gibi, Rakka gibi, Menbic gibi şu günlerde gündemde olan birçok yeri, DEAŞ muhaliflerden almış. Rejimle ise stratejik noktalar dışında savaşmaktan kaçınmış.
O günden bugüne kadar Türkiye ister muhalefeti destekleyerek, ister obüs atışlarıyla isterse de Fırat Kalkanı’yla başlayan süreçte doğrudan askeri müdahaleyle DEAŞ’la mücadele etti. Türkiye’nin DEAŞ’la mücadelesi başladığında; ABD piyasada yoktu, rejim DEAŞ fırsatını kullanmakla meşguldü, Rusya özellikle Kadirov’un adamları aracılığıyla DEAŞ’a Kuzey Kafkasya’dan takviye yapıyordu, İran DEAŞ’ı palazlandırmakla meşguldü. Türkiye içerisinde ise PKK’lılar, FETÖ ve müzmin muhalefet DEAŞ’ı hükümeti alaşağı etmek için nasıl kullanırız derdindeydi. PKK Aynel Arap (Kobani) ile birlikte kendisini DEAŞ karşıtı güç olarak pazarlamaya ve DEAŞ’ı Türkiye’ye karşı operasyon malzemesi olarak kullanmaya başladı. ABD de tüm yatırımını PKK’ya yapmaya başladı. Daha sonra DEAŞ Suriye’nin kuzeyinde elinde tuttuğu toprakları birer birer PKK’ya bırakmaya başladı. FETÖ “Türkiye DEAŞ’ı destekliyor” senaryosu yazmakla meşguldü. PKK ve müzmin muhalefet ise bu senaryoya sıkıca sarıldı. Hepsinin işine yarayacak bu senaryo inandırıcı olduğu ölçüde FETÖ darbesini yapacak, PKK özerklik ilan edecek, müzmin muhalefet ise siyasi ganimet toplayacaktı.
15 Temmuz’a kadarki dönemde DEAŞ’ın üstünde kalan ama DEAŞ’ın üstlenmediği saldırılar, buram buram FETÖ ve PKK gibi terör odakları kokuyordu.
Uluslararası kamuoyunda senaryolarına yaygınlık kazandırmak için başvurdukları komplolar, sabotajlar, operasyonların ardı arkası kesilmedi.
15 Temmuz’da halkın direnişi sonrasında Fırat Kalkanı başladı. ABD, İran, Rusya, rejim, FETÖ, PKK, müzmin muhalefet velhasıl herkesin ezberleri bozuldu. Siyasi irade ortaya koyulup Türk askeri Suriye’ye girdiğinde yerli senaristlerin yardımıyla ortaya koyulmaya çalışılan kirli oyun bertaraf oldu. Şimdiye kadar kimin hangi amaçlarla DEAŞ’ı desteklediği ve Türkiye gibi DEAŞ’la mücadelenin patentini elinde tutan bir ülkeye neden saldırdıkları deşifre oldu. Kilis’e roketler düşerken yalandan sızlananlar, Türk askerinin DEAŞ’ı sınırdan temizlemesi sebebiyle roketlerin düşmemesinden rahatsız olmaya başladı. Türk askerinin DEAŞ’a karşı kahramanca ilerleyişi sebebiyle PKK artık kendisini “DEAŞ’a karşı en etkin savaş gücü” olarak pazarlayamaz oldu. “Türkler” DEAŞ’la birlikte “Türkiye DEAŞ’ı destekliyor” kara propagandasını da yerle bir etti. DEAŞ’a karşı mücadelemiz devam ederken ABD’nin başını çektiği Uluslararası Koalisyon arazi oldu.
Şimdi açıkça Türk askerinin DEAŞ’ı temizlemesine ağıt yakan PKK’lılar, FETÖcüler, müzmin muhalif tipler ve dışarıdaki paydaşları var. DEAŞ gibi kullanışlı ortaklarını kaybetmenin verdiği hırçınlıkla Türk askerine psikolojik operasyonlar çekmeye ve Türkiye’yi Kilis’e roketlerin düştüğü günlere döndürmeye çalışıyorlar.
En büyük korkuları ise Türk askerinin DEAŞ gibi PKK’yı da sınırdan temizlemesi. Askerimiz Menbiç, Afrin, Tel Ebyad’a yöneldiğinde yine sızlanmaya başlayacaklar. Türk milleti ise o gün “Vur pençe-i Ali’deki şemşir aşkına” diyecek.
[Akşam, 26 Aralık 2016].