İki aydan kısa bir süre içinde Afrin'de PKK karşısında elde edilen zafer Suriye sahasında kristalize olan bölgesel mücadelenin yeni bir zemine oturmasına neden oldu. Bu askeri başarı öncelikle ABD liderliğinde "keyifli" bir ilerlemenin tadını çıkaran PKK/YPG'nin toprak ve siyasi projelerine büyük bir darbe indirdi. PKK/YPG, ABD ile Suriye'de DEAŞ'a karşı yürütülen savaşta vazgeçilmez ve en etkili yerel güç olarak görülmüştü. Ancak örgütün Zeytin Dalı Harekatı devam ederken "oynadığı oyun"un hiçbirisi tam olarak işe yaramadı. Önemli sayıda militanını kaybederken, ABD destekli ulaştığı silah kapasitesinin hatırı sayılı bir miktarını Afrin şehir merkezini savunamadan Türkiye ve Özgür Suriye Ordusu'na bıraktı. Belki de en önemli sonuçlardan biri Fırat'ın batısında Afrin özelinde inşa ettiği "kanton" anlayışına dayalı "öz yönetim" modelinin en önemli sütununun çökmüş olmasıydı. Şimdi Fırat'ın doğusunda sadece ABD desteğine bağlı alan hakimiyeti de sonu belli olan bir meydan okuma ile karşı karşıya. Eğer Türkiye Irak'ta da PKK'ya aynı yenilgiyi tattırabilirse bu örgüte tarihinin en ağır yenilgilerinden birine mal olabilir ve kırk yıllık projenin çökmesi anlamını taşıyabilir. Aslında bu noktaya gelinmesinin sebebi oldukça basit: Birincisi ve en önemlisiPKK'nın dış desteğe muhtaç bir örgüt olarak yönetemeyeceği kadar aşırı genişlemiş olmasıydı. Bu durum PKK'nın jeopolitik bir derinliği hiçbir zaman oluşturamamasına neden oldu. İkincisi ise PKK'nın demografik derinlikten yoksun olmasıydı. Afrin hariç tutulursa, elinde tuttuğu hiçbir bölgede nüfusun çoğunluğunu Kürtler oluşturmuyordu. Şimdilerde Tel Rıfat, Menbiç, Ayn el-Arab, Rakka ve diğer bütün bölgelerde PKK'nın yönetiminden rahatsız olan bir demografik yapı söz konusu. En son Tel Rıfat ve Menbiç'te PKK'nın bölgeden (ki onların itirazı doğrudan SDF'ye) ayrılması için bir hareketlilik olduğunu söyleyebiliriz. Türkiye'nin Fırat Kalkanı Harekatı sonrasında hükmetmek ya da toprak kazanmak için değil yeniden inşa etmek için Suriye'de olduğunu göstermesinin burada kritik bir unsur olduğunu söylemek durumundayız. Yani bölge halkı kendilerini Apocu çağ dışı bir ideoloji ile hükmetmeye çalışan PKK'nın yerine sağlık, güvenlik, eğitim, yol, su, elektrik ve işveren bir yönetimin altında görmek istiyorlar. Bu Suriye'nin yeni dönemde nasıl inşa edileceğine dair iyi bir ipucu sunuyor. Üçüncüsü ve belki de en önemlisi ABD merkezli PKK projesi bölgeninjeopolitik gerçeklikleri ile uyumsuzluk içindeydi. Bu yapısal durum PKK'nınuzun vadede bölgede tutunmasını zorlaştıran en önemli unsurlardan biri. En son Kuzey Irak bağımsızlık referandumu ile tecrübe edilen süreç benzer bir şekilde jeopolitiğin gerçekçi yüzünü bir kez daha göstermişti. Aynı kaderi PKK'nın yaşaması çok daha muhtemel. Ancak PKK'nın kaderi DEAŞ'ın yaşadığı kadere daha yakın gözüküyor. Bu üç yoksunluk aynı zamanda ABD'nin hatalı bir şekilde PKK/YPG'yi destekleyerek pozisyonunu pekiştirmeye çalıştığı Suriye politikasının da uzun bir süredir çelişkiler içinde olduğunu açık bir şekilde ortaya koymuş durumda. Bu çelişki Afrin sonrası Suriye'nin kuzeyinde yaşanacak güç ve siyasi mücadeleyi her zamankinden daha fazla şekillendirecek dinamikleri içinde barındırıyor.
DEAŞ'ın kaderiyle aynı olabilir Bu güç ve siyasi mücadelenin bundan sonra her aktör için ayrı ayrı önemli sonuçları olabilir. En önemlisi ve en yakın olanı ise PKK'ya dair. Fırat'ın batısında örgüt için tutunacak bir alan kalmadığı gibi Türkiye'nin söz konusu bölgeyi PKK'dan temizleyerek örgütü Rusya'nın menzilinden çıkarmış olması son derece önemli. Moskova'nın en son yaptığı değerlendirmede YPG ile DEAŞ'ı yönetimmodelleri açısından eş değerde gördüğünü ifade etmesi bu kırılmayı görmek için çarpıcı bir misal teşkil ediyor. Bu Rusya'nın neden Afrin'de Türkiye'ye yeşil ışık yakma konusunda istekli davrandığını da açıklıyor. Elbette Rusya için bu noktada belirleyici olan hususun Türkiye ile ABD arasındaki sorunlar olduğunu akılda tutmak gerekir. Rusya'nın görüş menzilinde PKK'nın varlığı şimdilik sadece Tel Rıfat'la sınırlı durumda. Son günlerdeki PKK karşıtı güçlerin buradaki hareketlenmesi Tel Rıfat'ta PKK'ya beklenmedik bir gelişme yaşatabilir. Sonrasında ise sıra Menbiç'e gelecek. Türkiye ile ABD arasındaki gerginliğin bir tren kazasıyla sonuçlanmaması ve bir iyi niyet göstergesi adına Menbiç'in bir sorun olmaktan çıkarılması için çabalar artmış durumda. Her ne kadar Washington idaresinde bu konuda isteksizlik devam etse de Beyaz Saray'ın rasyonel bir şekilde Menbiç'teki PKK varlığını geri çekme ihtimalinin yükseldiğini söyleyebiliriz. Eğer Menbiç'te bir ABD-Türkiye anlaşması hayata geçirilebilirse bu zeminin Fırat'ın doğusu için askeri güce gerek kalmadan halledilmesi beklenebilir. Bu PKK açısından ele alındığında sadece ABD'nin menzilinde olan bir alan içinde demografik derinlikten yoksun, Suriye'nin kuzeydoğusuna sıkışması anlamına gelecektir. Tam da bu noktada Türkiye'nin PKK'yı Irak sahasında hedef almasının ne kadar önemli olduğu anlaşılıyor. Eğer Türkiye, Irak ve İran ile bu konuda anlaşabilir ve Sincar'daki PKK varlığının erimesine neden olabilirse o zaman PKK için Suriye krizi öncesindeki statükoya döneceği yepyeni bir durum oluşmuş olacak. Bu ABDPKK ilişkisine bölgesel ölçekte bir baskının da oluşmasını beraberinde getirecek ve Amerikan politika yapıcıları için PKK'nın stratejik ya da taktiksel değeri hızlıca eriyecektir. Türkiye, Afrin'deki başarısıyla askeri gücünü yedekte tutmak yerine zamanında, kararlı ve dikkatli bir şekilde kullanmasının amaçlarına ulaşmada işe yaradığını gösterdi. Şimdi ise Fırat'ın doğusunda ABD korumasındaki PKK/ YPG tarafından kontrol edilen Arap çoğunluklu kasabaları ele geçirmek için bir daha güçlü bir niyet ortaya koymuş durumda. Suriye ve Irak işleyen bir istikrar ve güvenlik sağlanana kadar Türkiye mevcut stratejisini devam ettirmek zorunda. Afrin sonrası Türkiye yeni durumu Suriye ekseninde oluşan bölgesel jeopolitik realitenin merkezinde tuttuğu ölçüde istediği hedeflere daha kolay ulaşabilir. PKK tıpkı DEAŞ gibi topraksızlaşacak ve bölgeye daha fazla yabancılaşarak bir terör örgütü olarak kalmaya mahkum olacak.
[Sabah, 24 Mart 2018].