Türkiye'nin Suriye stratejisi adım adım işlemeye devam ediyor. Önce Fırat Kalkanı, sonra Zeytindalı Harekatı şimdi de Münbiç mutabakatı.
Türkiye hem sahada hem de masada kazanmaya devam ediyor.
Türkiye ile ABD Münbiç arasında varılan mutabakat iki askeri harekattan sonra diplomasi marifetiyle elde edilen bir başka önemli kazanım oldu.
Esasında ABD'nin zaten iki yıl önce YPG militanları ile birlikte Münbiç'ten tamamen çekilmesi gerekiyordu. Obama'nın kameralar önünde yaptığı açıklamayı hatırlayalım. Obama'nın "Münbiç'ten çekileceğiz" sözüne karşılık Cumhurbaşkanı Erdoğan "o halde çatışmasız olacak" şeklinde cevap vermişti.
Ancak Obama yönetimi o dönemde Türkiye'nin DEAŞ, FETÖ ve PKK saldırıları altında olmasından faydalanarak oluşan boşluğu kullandı ve sözünde durmadı. Bugüne kadar Suriye politikasında esneme göstermeyen ABD bu anlaşma ile masaya oturdu ve taviz verdi.
ABD'nin bu tavrı, Erdoğan'ın cevabının sadece gecikmesine neden oldu.
ABD'nin Münbiç konusunda mutabakata yanaşmasını birçok faktörle açıklamak mümkün. Ancak en büyük etken birkaç ay öncesine nazaran Amerikan yönetiminin Ortadoğu'ya daha siyasi bir noktadan bakmaya başlaması.
Siyaset ağır basmaya başladıkça sahadaki sivil ve askeri bürokratların karar alma insiyatifi azaldı.
Bu durum aynı zamanda Washington yönetiminin bölgesel meselelere tek tek değil bölgesel bir bakış açısı ile değerlendirmeye başladığının göstergesi. Trump yönetiminin yapılandırılmış derli toplu bir stratejisi hala yok. Ancak bölgede attığı adımların birbirinden bağımsız olduğu söylenemez. Dolayısıyla ABD yönetiminin nükleer anlaşmadan çekilmesi ile Münbiç kararı arasında bir ilişki kurmak zorlama olmayacaktır.
ANLAŞMANIN İÇERİĞİ
Türkiye ABD ve YPG'nin Münbiç'i boşaltarak şehrin güvenliği ve yönetimini şehrin sahiplerine bırakmasını istiyordu. ABD ise Türkiye'nin DEAŞ ve PKK ile ciddi bir mücadele yürüttüğü süreçte sahadaki boşluktan yararlanarak buraya yerleşmişti ve geri adım atmaya da niyeti yoktu.
Şimdi varılan mutabakat ise her iki tarafın argümanları çerçevesinde varılan bir ara formül olarak değerlendirilebilir.
Anlaşmanın üç aşamalı bir plan çerçevesinde birkaç ay içinde tamamen hayata geçirilmesi öngörülüyor. İlk etapta PYD militanları şehri terk edecek. Türkiye ve ABD bölgeye askeri güçlerini yerleştirecek ve son olarak şehrin güvenliğini sağlayacak olan yerel güçlerin konuşlandırılması ve faaliyete geçmesi planlanıyor.
Bu mutabakat ile ABD bölgedeki askeri varlığını korumuş olacak.
Türkiye açısından ise iki temel kazanım söz konusu. Birincisi, PYD'nin bölgeyi boşaltacak olması Fırat'ın Batısı'nın tamamen terörden arındırılması anlamına geliyor.
İkinci kazanım ise Münbiç'ten Türkiye'ye gelen mültecilerin evlerine geri dönecek olması. Böylece hem Türkiye'nin mülteci yükü hafiflemiş olacak hem de PYD'nin bölgedeki nüfus mühendisliği akim bırakılmış olacak.
ABD'nin bugüne kadar Suriye konusunda sarf ettiği sözlere sadık kalmaması ve birçok konuda bir çok kez pozisyon değiştirmesi anlaşmanın uygulanıp uygulanmayacağı konusunda bazı şüpheler uyandırıyor.
Pratik açıdan bakıldığında Münbiç'teki binlerce YPG militanın çekilmesi ile ciddi bir boşluk oluşacak. ABD kendi askerlerini sevketmeyeceğine göre bu boşluğu Türkiye ve yerel Arap güçlerin doldurması beklenir.
ABD kendisi ile işbirliği yapan yerel Arap güçleri mutlaka kullanacaktır. Ancak ABD'nin bu stratejisinin ne kadar işleyeceği bir soru olarak karşımıza çıkıyor.
Dolayısıyla önemli bir kırılma yaşanmaması durumunda orta vadede Münbiç'te insiyatifin Türkiye'ye geçeceği söylenebilir.
Yanılgıya düşmememiz gereken nokta ise ABD'nin YPG ile çalışmaya devam edecek olması. Bu mesele ABD ile Türkiye arasında bir sorun alanı olmaya devam edecek.
[Fikriyat, 6 Haziran 2018].