George Mitchell ve Hillary Clinton'ın Türkiye ziyaretleri, ardından Obama'nın Türkiye'ye gelmesi, iliÅŸkilerde daha yoÄŸun iÅŸbirliÄŸinin önünün açıldığı ÅŸeklinde yorumlanmakta. Türkiye özellikle son dönemlerde izlediÄŸi çok boyutlu ve kuÅŸatıcı dış politika ile bölgesinde çeÅŸitli sorunların çözümüne pozitif katkı saÄŸlamayı baÅŸarmıştır.
Yeni Amerikan yönetimi ise, Türkiye'nin bugüne kadar baÅŸarılı olduÄŸu bölgelerde ve iliÅŸkilerde "yeni bir dönem" iddiasında bulunmaktadır. Obama'nın 6-7 Nisan 2009 tarihlerindeki Türkiye ziyareti, Türk-Amerikan iliÅŸkilerinin çok yönlü yapısını geliÅŸtirmek ve bölgesel istikrara katkı sunmak için önemli bir fırsat olarak deÄŸerlendirilmelidir. Obama'nın listesinde OrtadoÄŸu coÄŸrafyasındaki ülkeleri ve tüm Ä°slam dünyasını içine alan meseleler oldukça geniÅŸ yer tutmaktadır. Bush yönetimi politikalarının, Afganistan'ın ve Irak'ın iÅŸgaliyle sebep olduÄŸu derin hasarın onarılması uzun zaman alacaktır. Bu iki savaÅŸla, çok fazla güvensizlik yaratılmış ve bölgede pek çok yaralar açılmıştır. Bu nedenle, Ä°slam dünyası ile ABD arasındaki iliÅŸkileri onarmak ve geliÅŸtirmek zaman, cesaret, sabır ve siyasi sermaye gerektirmektedir. ABD'nin Müslüman dünyanın zihnini ve kalbini fethetmek için yeni bir halkla iliÅŸkiler kampanyası baÅŸlatmaktan daha fazlasını yapması gerektiÄŸi açıktır. Özetle, Obama yönetiminin Amerikan dış politikasının ana eksenine iliÅŸkin köklü bir deÄŸiÅŸim baÅŸlatması gerekmektedir.
Türkiye, PKK konusunda güvence istiyor...
Türk-Amerikan iliÅŸkilerinde önemli bir noktada iliÅŸkilerin karakterini belirleyen, etmenlerin iki ülkeye özgü koÅŸullar olmamasıdır; dünyanın pek çok bölgesinde yaÅŸanan geliÅŸmeler, bu iliÅŸkilerin çerçevesini belirlemede önemli rol oynamaktadır. Bu nedenle, ABD'nin söz konusu bölgelere yönelik yeni politikası, iki ülke arasındaki iliÅŸkileri de doÄŸrudan etkileyecektir. Ortak bölgesel bir vizyon ve siyaset anlayışına dayalı güçlü bir Türk-Amerikan ortaklığı, ikili iliÅŸkilerin geliÅŸtirilmesinin ötesinde bir çabayı gerektirmektedir. Ä°ki ülke arasındaki ortaklık, Balkanlar'dan OrtadoÄŸu'ya, Kafkasya'dan Orta Asya'ya kadar acil çözüm bekleyen meselelere müdahil olan pek çok siyasi unsurun koordinasyonu açısından da önem taşımaktadır. Bush yönetiminin tek taraflı ve kutuplaÅŸtırıcı politikalarının da gösterdiÄŸi gibi, bölgedeki diÄŸer ülkeler ve aktörler dâhil edilmeden ve izlenecek politikanın birtakım temel prensipleri konusunda mutabakat saÄŸlanmadan, ABD'nin Türkiye ile baÅŸarılı ve verimli iliÅŸkiler sürdürmesi mümkün deÄŸildir. Mesela Türkiye'nin PKK kaynaklı güvenlik kaygılarını, Türkiye'nin yakın komÅŸularındaki diÄŸer siyasi meselelerden bağımsız ele almak, imkânsız denilebilecek ölçüde zordur.
Son yirmi yılda Ankara ile Washington arasındaki en tartışmalı konulardan birisi, PKK ile mücadelede iÅŸbirliÄŸi eksikliÄŸi olmuÅŸtur. Gizli veya dolaylı olarak ABD'nin PKK'ya destek verdiÄŸi yolundaki söylentiler, Türkiye'deki Amerikan karşıtı düÅŸünceleri körüklemiÅŸtir. Avrupa ülkelerinin PKK ile mücadelede destek konusunda daha iyi bir sicile sahip olmadıkları gerçeÄŸi de göz önüne alındığında, Türk yetkililer ve kamuoyu, kendi güvenlik çıkarlarının geleneksel müttefiklerce dikkate alınmadığı hissine kapılmaktadırlar. KuÅŸkusuz Kürt sorununa uzun vadeli bir çözüm bulmanın yükü, egemen bir devlet olarak Türkiye'nin omuzlarındadır. Ancak gittikçe uluslararası bir konuya dönüÅŸen PKK ile mücadelede uluslararası iÅŸbirliÄŸi, olmazsa olmaz bir gereklilik haline gelmiÅŸtir. Oysa PKK mensupları, dünyanın çeÅŸitli yerlerinde kendilerine barınak bulabilmektedirler. Türkiye'deki Amerikan karşıtı ve Avrupa karşıtı düÅŸüncelerin, Batı'nın, Türkiye'nin güvenlik endiÅŸelerine cevap vermedeki baÅŸarısızlığının da bir sonucu olduÄŸu unutulmamalıdır. Anlık istihbarat paylaşımı ve daha fazla iÅŸbirliÄŸine iliÅŸkin iki ülke arasında yapılan anlaÅŸma ve Bush'un PKK'yı "terörist örgüt" ilan etmesi, ciddi bir taahhüt olarak kabul edilmiÅŸ ve Türkiye kamuoyunda memnuniyet yaratmıştır. Kuzey Irak'taki PKK faaliyetlerine iliÅŸkin istihbarat paylaşımının kapsamı ve baÅŸarısı tartışılmakla birlikte, bu anlaÅŸma, Mart 2003'te TBMM'nin Irak'ın iÅŸgalinde Amerikan askerlerinin Türkiye topraklarını kullanmasına izin vermemesi ile gerilen iliÅŸkilerin düzelmesi için yeni bir zemin saÄŸlamıştır.
Ermeni lobisi ve Türkiye-Ermenistan iliÅŸkileri
Türk-Amerikan iliÅŸkileri, Ermeni soykırımı iddialarına indirgenemeyecek kadar önemlidir. Tarihe ait ihtilaflı bir meselenin, Ermeni lobi gruplarının ve diasporasının baskısı altında çözülemeyeceÄŸi göz ardı edilmemelidir. ABD'deki ve Avrupa'daki Ermeni lobi gruplarının Türkiye karşıtı düÅŸmanca tutumu, Türklerle Ermenilerin birbirlerine yaklaÅŸmalarını engellemektedir. Bugün Türk–Ermeni iliÅŸkilerine yön vermesi gereken ilke, karşıtlık üzerine kurulu kimliklerden ziyade, jeopolitik gerçekler ve bölgesel zorunluluklar olmalıdır. CumhurbaÅŸkanı Abdullah Gül'ün Eylül 2008'de Erivan'ı ziyareti ile baÅŸlayan süreç, bir ilk olması bakımından önemlidir ve ihtilaflı tarihin yarattığı mevcut çıkmazı, ortak bir geleceÄŸe dönüÅŸtürmek için önemli bir fırsat sunmaktadır. Åžimdiye kadar, Türkiye, Azerbaycan ve Ermenistan arasında gerçekleÅŸtirilen üçlü görüÅŸmeler, bu üç ülke arasındaki gerilimin azaltılmasına önemli katkılar saÄŸlamıştır. "Ermeni soykırımı" iddialarını siyasi sürecin merkezine taşımaya yönelik herhangi bir çaba, kesinlikle Türkiye ile Obama yönetimi arasındaki iliÅŸkileri bozacak ve Ankara ile Erivan arasındaki uzlaÅŸma sürecini de engelleyecektir. Bu nedenle, Ankara ve Erivan'ın meseleyi kendi aralarında halletmelerine öncelik verilmeli ve Obama yönetimi bu yakınlaÅŸma sürecini desteklemelidir.
Ä°kili iliÅŸkilerde çeÅŸitlilik eksikliÄŸi
Obama yönetimi, Kıbrıslı Türkler ile Rumlar arasında ÅŸu anda yürütülmekte olan görüÅŸmeleri desteklemelidir. Konuyla ilgili Joe Biden'ın geçmiÅŸte yapmış olduÄŸu açıklamalar nedeniyle, kısmî ve tek taraflı bir Amerikan yaklaşımı bekleyenlere karşın, BaÅŸkan Yardımcısı olarak Biden, büyük ihtimalle hem Türkiye hem de Yunanistan ile iyi iliÅŸkileri devam ettirmek için realist bir politika izleyecektir. Yeni yönetim, Kıbrıslı Türklerin, adayı birleÅŸtirmek için 2004'te Annan Planı'na tam destek verdiÄŸini unutmamalıdır. ABD, adanın iki halkı arasında uzlaşıya yönelik yapıcı bir adım olarak Kıbrıslı Türkler üzerindeki izolasyonu sona erdirme çabalarını desteklemelidir.
Stratejik önemine karşın, Türk-Amerikan iliÅŸkileri, çeÅŸitlilikten yoksun olmanın sıkıntısını yaÅŸamaktadır. Ä°ki ülke arasındaki iliÅŸkilerin boyutunu ve biçimini, genellikle ABD'nin bölgedeki çıkarları belirlemekte ve iliÅŸkilerde diÄŸer alanlara çok az yer ayrılmaktadır. Türk-Amerikan iliÅŸkilerini çeÅŸitlendirmek ve dış politika haricinde diÄŸer alanlarda yeterli sosyal sermaye oluÅŸturmak, kriz zamanlarında sürdürülebilir bir iliÅŸki için atılması gereken önemli adımlardır.
Ä°ki ülke arasındaki iliÅŸkilerin en az geliÅŸmiÅŸ olduÄŸu bir alan da enerji sektörüdür. Türkiye enerji bağımlısı bir ülke olmasına karşın, Orta Asya ve OrtadoÄŸu'dan Avrupa'ya uzanan enerji koridorlarının üzerinde yer almaktadır. Hâlihazırda Türkiye üzerinden geçen önemli enerji koridorları vardır ve daha fazlasının inÅŸa edilmesi beklenmektedir. NABUCCO projesinin hayata geçmesi halinde, Kafkasya havzasından ve Orta Asya'dan alınan gaz, Türkiye toprakları üzerinden geçerek Batı'ya taşınacaktır. Tamamlandığı zaman, dünyanın en büyük enerji boru hattı olacak bu proje, hem AB ülkeleri için hem de Türkiye için enerji arzı güvenliÄŸini artıracaktır. NABUCCO, aynı zamanda Türkiye'nin stratejik konumunu da güçlendirecektir.
Ä°ran gazı, uluslararası iÅŸbirliÄŸi için baÅŸka bir potansiyel alandır. Ä°ran, Rusya'dan sonra dünyanın en büyük doÄŸalgaz rezervlerine sahiptir. Bu rezervlere sahip olmak, Ä°ran'ın genel anlamda Batı ile, özelde ise AB ülkeleri ile yakınlaÅŸmak için kullanacağı en önemli araçlardan biridir. Obama yönetiminin daha aktif bir Avrasya enerji politikası izleyeceÄŸi beklenmektedir.
Amerika sonrası Irak ve Türkiye
Irak ile ABD arasında 2008'in sonunda imzalanan Kuvvetler Statüsü AnlaÅŸması, Amerikan kuvvetlerinin 2011'e kadar çekilmesini öngörmektedir. Bu planın baÅŸarılı olması için, dört ana ayak üzerine oturtulması gerekmektedir. Ä°lk adım olarak, Irak'ın asker ve polis kuvvetleri Irak'ın güvenliÄŸini devralmalıdır. Amerika'nın mevcut stratejisinin ikinci ayağı, BaÄŸdat'taki merkezî hükümeti güçlendirmek ve Amerika sonrası dönemde iç savaşı ve kaosu önleyecek, iÅŸlevsel bir siyasi ve ekonomik sistem yaratmak olmalıdır. Irak içerisindeki bölgesel dengeleri birbirinin maliyetine zayıflatmaktan veya güçlendirmekten uzak bir geri çekilme planı hayata geçirilmelidir. Irak toplumundaki her kesimi temsil edecek merkezî bir hükümet için siyasi çerçeve oluÅŸturulmalı, Irak'ın bölgesel hükümetleri ile BaÄŸdat arasındaki iliÅŸkiler doÄŸru tanımlanmalıdır. Üçüncü ayak, Amerika'nın geri çekilmesi sonrasında, Irak'ta güvenlik ve istikrarı tesis etmek için komÅŸu ülkelerden ve uluslararası toplumdan destek arayışı içine girmek olmalıdır. Türkiye, Irak'a KomÅŸu Ülkeler GiriÅŸimi baÅŸlatıldığından beri bölgesel iÅŸbirliÄŸi için önemli bir platform görevi görmektedir. Bu giriÅŸim, Amerika-sonrası Irak'a yardım etmek için desteklenmeli ve güçlendirilmelidir. Bu sürecin önemli bir unsuru, Irak'ta kalmaya devam edecek olan Amerikan askerlerinin, Ä°ran ve Türkiye'nin de dâhil olduÄŸu komÅŸu ülkeler tarafından bir tehdit olarak algılanmamalarını garanti altına almaktır. Dördüncü olarak, ABD'nin çekilmesiyle beraber tartışılan askerî üs veya üslerle ilgili politikalar, bölge ülkeleriyle iÅŸbirliÄŸi ve koordinasyon içerisinde hayata geçirilmelidir. Son olarak, Kerkük meselesinde hem Irak içindeki grupları hem de bölgesel güçleri tatmin etmeyecek her çözüm veya çözümsüzlük, orta vadede Irak'ta baÅŸka bir çatışma alanı yaratacaktır. Irak OrtadoÄŸu'nun, Kerkük ise Irak'ın prototipi gibidir. Bu nedenle, Kerkük'te bütün tarafları tatmin edecek çözüm arayışı, Irak'ın uzun vadeli istikrarının da en önemli adımlarından biridir.
OrtadoÄŸu çözülmeden asla...
Obama, Ä°ran'ın nükleer silaha sahip olmasının kabul edilemez olduÄŸunu açıkça belirtmiÅŸtir. Bölgedeki diÄŸer ülkeler gibi Türkiye de aynı görüÅŸü paylaÅŸmakla birlikte, Ä°ran'ın barışçıl amaçlarla nükleer enerji teknolojisini geliÅŸtirmesini desteklemektedir. Öte yandan Obama, Tahran ile doÄŸrudan ve ön ÅŸartsız diyalog baÅŸlatma ihtimaline yeÅŸil ışık yakmıştır. Ä°ranlıların yıllardır yaÅŸadığı izolasyon ve güvensizlik duygusunu ortadan kaldırmak adına, kapsamlı adımların atılması gerekmektedir. Türkiye-Ä°ran iliÅŸkilerinin mevcut durumu, Ä°ran nükleer sorununun çözümünde etkili olabileceÄŸi gibi, Irak, Afganistan, Lübnan ve Filistin'deki istikrara da katkı saÄŸlayacaktır. Washington'daki G–20 toplantısına katılmadan önce BaÅŸbakan ErdoÄŸan, Türkiye'nin Tahran ile Washington arasındaki görüÅŸmelerde arabuluculuk yapmak istediÄŸini açıklamıştır. Ä°ran'ın desteklediÄŸi anlaşılan bu açılım, iyi niyetle deÄŸerlendirilmeli ve doÄŸrudan ve dolaylı görüÅŸmeler süreci baÅŸlatılmalıdır. Beyaz Saray, Türkiye'nin komÅŸu bir ülke olarak Ä°ran ile uzun yıllara dayanan tecrübesini göz önüne alarak, Ä°ran'a iliÅŸkin konularda Türkiye ile yakın temas halinde olmalıdır. Kaldı ki, BM Güvenlik Konseyi üyeliÄŸi görevinin baÅŸlaması nedeniyle Türkiye, Ä°ran nükleer dosyasının ele alınması konusunda doÄŸrudan bir muhatap haline gelmiÅŸtir.
Obama, OrtadoÄŸu barış sürecine öncelik vereceÄŸini göstermiÅŸtir. Filistin sorunu çözülmedikçe ve Kudüs konusunda kalıcı ve adil bir çözüm bulunmadıkça, ABD ile Müslüman dünya arasında kalıcı bir barış saÄŸlanamayacağı açıktır. Obama, OrtadoÄŸu barış sürecini baÅŸlatmalı ve BaÅŸkan Bush'un bu konuda yaptığı ölümcül hatalardan kaçınmalıdır. Bu amaçla, yeni yönetimin Arap barış giriÅŸimini ciddiye alarak, Hamas'ı görüÅŸmelere dâhil edecek süreci baÅŸlatması yerinde olacaktır. Hamas çözümün bir parçası olmadıkça, Filistin için kalıcı bir çözümün olmayacağı açıktır. Filistin sorununun kilit noktaları, bölgesel bir çerçeve içinde konuÅŸulmalı ve bu toplantılara Arap ülkeleri, Ä°ran ve Türkiye davet edilmelidir. Obama yönetimi, aynı zamanda bölgesel siyasi sürece Suriye'nin dâhil edilmesini de desteklemelidir.
Sonuç olarak yeni Amerikan yönetiminden beklenen, fiilî politika düzeyinde bir restorasyon, diyalog ve küresel iÅŸbirliÄŸidir. Bu yeni dönemin en önemli aktörlerinin başında, bölgesel bir güç olan Türkiye gelmektedir. Yeni dönemde Türkiye-Amerika iliÅŸkileri, stratejik çıkarlar ve katılımcı iÅŸbirliÄŸi çerçevesinde ÅŸekillendiÄŸi sürece daha verimli bir noktaya taşınabilir.