Geçtiğimiz günlerde Suudi Arabistan Veliahtı Muhammed bin Selman ile Şii lider Mukteda Sadr arasında bir görüşme gerçekleşti. Her iki isim de son dönemlerin ezber bozanlarından. Birisi Ortadoğu'nun en geleneksel monarşisi olan Suud'un veliahtı, ötekisi ise siyasi hiç bir sıfatı olmamasına rağmen son on yılın en etkili Şii aktörlerinden birisi.
Selman hırslı ve genç biri. Kral Selman iktidara geldiğinde üçüncü veliahttı, şimdi ise babasının yerine geçmesi bekleniyor. Yemen'e düzenlenen operasyonun baş aktörlerinden biri. BAE Prensi Bin Zayid ile yakın ilişkilere sahip. Rejim değişimi hariç, bir çok açıdan Suudi Arabistan geleneksel siyasetini değiştirmesi beklenen bir isim. Görüşmenin değerlendirilmesine geçmeden önce Sadr'ın siyasal pozisyonuna da göz atmakta yarar var.
Sadr ise Arap Şiiliğinin en önemli isimlerinden biri. ABD'nin 2003'te Irak'ı işgal etmesiyle oldukça popüler olan bir isim. İşgal, entellektüel ve dini açıdan sahip olduğu konumun çok üzerinde bir siyasi etkiye sahip olmasına zemin hazırladı. O dönemden beridir, ilginç arayışlar ve ses getiren eylemlerle ismi kamuoyunda sık sık duyulur oldu. Saddam'dan nefret etmesine rağmen ABD'nin Irak işgalini desteklemedi. Hatta ABD'ye en çok direnen gruplardan biri oldu. Saddam devrildikten sonra da en kazançlı isimlerden biri oldu. Saddam şehrinin ismini Sadr olarak değiştirdi ve "Mehdi Ordusu"nu kurdu. 2005 seçimlerine katılmasına rağmen neredeyse her yıl büyük bir boykot hareketine öncülük ederek siyaseti dışardan etkilemenin yollarını aradı. İran'la inişli çıkışlı ilişkilere sahip. İran'da çok sıcak temaslarda bulunduğunu duyarız; İran'a karşı sert çıkışlar göstermesi de sürpriz olmuyor. Mesela bir kaç yıl İran'da eğitim aldığına dair bilgiler dolaştı. Ardından İran'la çok yakın ilişkilere sahip Irak Başbakanı Maliki'nin devrilmesinde önemli bir rol oynadığı biliniyor. Ayrıca Mehdi ordusu Suriye'de İran'la aynı safta muhaliflere karşı savaşırken, taraftarlarının gösterilerinde İran'a yönelik "Irak'tan defol" ve "haddini bil" gibi sloganların atılması da bir başka garabet.
Meseleye Şiilik açısından bakıldığında da karmaşık bir durum söz konusu. Her ne kadar mevcut konjonktürde İran Şii dünyasının lideri konumundaysa da, Şiilik yekpare politik bir unsur değil. Şiiliğin Arap coğrafyasında Arap; İran'da ise Fars milliyetçiliği ile harmanlandığı gerçeğini göz ardı etmemek gerek. Dolayısıyla Sadr, tarihi Arap-Fars Şiiliğinin rekabet alanında önemli bir aktörken, bu rekabetin dozunu iyi ayarlamak durumunda.
Gelelim bu iki isim arasındaki görüşmeye: Suudi Arabistan'ın İran'a karşı yeni bir hat oluşturma ve ABD'yi de bu anlamda ikna etmeye çalıştığı bir dönemde gerçekleşmiş olması görüşmeyi ilginç kılıyor. Haşdi Şaabi'nin Irak'ta dominant bir aktör olmaya gitmesi ise hem Suud hem de Sadr'ı ilgilendiren önemli bir mesele. Dolayısıyla bu görüşme Suudi Arabistan açısından İran'a karşı Körfez ittifakı ve ABD desteği gibi gibi geleneksel unsurların yanında yeni araçları devreye sokma açısından önemli. Sadr için ise hem Suud desteğini elde etme hem de Irak siyasetindeki etkisini koruması açısından. Sadr'ın İran'la kimi zaman işbirliği kimi zaman ise rekabetçilik zemininde seyreden ilişkisi Suudi Arabistan için kullanışlı bir mahiyete sahip. Araplık vurgusu hatta Arap milliyetçiliğ söylemsel düzeyde her iki aktör için birleştirici bir vasıf olacak.
Sadr'a bu yıl için özel bir hac vizesinin verildiği, insani yardım alanında kullanılmak üzere on milyon dolarlık yardım paketinin tahsis edildiği gelen haberler arasında. Görüşmenin sıcak bir ortamda gerçekleştiği haberleri iki aktör arasında konjonktürel bir işbirliğine işaret ediyor.
Irak güçlü bir yönetimden yoksun kaldıkça Sadr popüler ve etkili bir figür olarak kalmaya devam edecek. Dahası ele avuca sığmayan tarzı ve kolayca öngörülemeyen hamleleri ile Ortadoğu'daki güç boşluğunda etkinlik kazanması sürpriz olmaz. Suud desteği ile Irak'ta daha etkin bir konuma gelmesi zor gibi. Ancak Suudi Arabistan'a yakınlaşarak İran'a karşı pazarlık gücünü yükseltme şansı elde edecek. Elbetteki hiç bir aktörün kazancı garanti değil. 2003 yılından beri Ortadoğu oldukça karmaşık bir süreçten geçiyor. Bildiğimiz şablonlar dışında ittifaklar ve çatışmalara şahit oluyoruz. Selman-Sadr görüşmesi de bu arayışların bir parçası olarak karşımıza çıkıyor.
[Fikriyat, 07 Ağustos 2017].