Muhalefetin Sözde Ahlaki Üstünlüğü Çökerken
Fonlanan medya ve yazarlar, sızan ses ve video kayıtları, gizli toplantılar gibi örnekleri daha da artırılabilecek gelişmeler ile muhalefet, büyük bir ahlaki bunalım yaşıyor. Özellikle Kılıçdaroğlu merkezinde yaşanan gelişmeler ve kavgalar, özelde CHP, genelde ise muhalif blokun üzerine söylem inşa ettiği sözde ahlaki üstünlüğün ne denli büyük bir yanılsama olduğunu gözler önüne seriyor. Öyle ki sözde ahlaki üstünlüğünü siyaha karşı beyaz, kötüye karşı iyi, otokrata karşı demokrat ikiliği üzerinden inşa eden muhalefet, seçim süreci ve sonrasında yaşananlar neticesinde oluşturduğu illüzyonu kendi elleriyle yok ediyor.
Paylaş
Fonlanan medya ve yazarlar, sızan ses ve video kayıtları, gizli toplantılar gibi örnekleri daha da artırılabilecek gelişmeler ile muhalefet, büyük bir ahlaki bunalım yaşıyor. Özellikle Kılıçdaroğlu merkezinde yaşanan gelişmeler ve kavgalar, özelde CHP, genelde ise muhalif blokun üzerine söylem inşa ettiği sözde ahlaki üstünlüğün ne denli büyük bir yanılsama olduğunu gözler önüne seriyor. Öyle ki sözde ahlaki üstünlüğünü siyaha karşı beyaz, kötüye karşı iyi, otokrata karşı demokrat ikiliği üzerinden inşa eden muhalefet, seçim süreci ve sonrasında yaşananlar neticesinde oluşturduğu illüzyonu kendi elleriyle yok ediyor.
Ancak burada yegane suçlu koltuk meraklısı ve yozlaşmış siyasetçiler değil. Kılıçdaroğlu fenomenini yaratan muhalif gazeteciler, geleneksel ve/veya sosyal medya yazarları, akademisyenler, kısaca muhalif kamuoyuna yön gösterenler de en az siyasetçiler kadar suçlu. Bugün Kılıçdaroğlu'nu otokrat, anti demokrat, "makbul ve yarı-muhalif" olarak suçlayanlar, yine Kılıçdaroğlu'nu seçim öncesi egosuz, kişisel hırslarından arınmış, hoşgörülü, "demokrat dede" olarak seçmenlere pazarlıyordu. Dolayısıyla muhalefet parti ve siyasetçilerin olduğu kadar muhalif kamuoyu ve ona yön veren grupların de sözde ahlaki üstünlüğü günbegün çöküyor.
Sözde Ahlaki Üstünlüğün Çöküşü
Esas itibariyle CHP odaklı olmasına rağmen muhalefetin tamamına sirayet eden bu ahlaki üstünlüğe dayanan söylemin inşa süreci çok eskiye götürülebilir. Ancak söz konusu söylemin pratikte karşılıksız olduğunun belki de ilk önemli göstergesi bizzat Kılıçdaroğlu tarafından dile getirilen "Saraya giden CHP'li" iddiasıydı. Bu iddia neticesinde parti içerisinde sınırlı da olsa Kılıçdaroğlu'na karşı muhalif bir mücadele gösterme kabiliyeti olan yegane aktör partiden ayrılmaya zorlandı. Böylelikle ahlaken üstün olduğu söylenen kişi ve ekipler, tamamen spekülatif ve kanıtsız bir iddiayı sahip oldukları maddi güç ve medya yapılanmasıyla en üst perdeden dolaşıma sokarak parti içi tek ciddi rakibini etkisiz hale getirdi.
2023 seçim sürecinde ise altılı masanın yapısına ve karar alma sürecine yönelik muhalif kamuoyundan gelen eleştirilerin anlamsız ve sert bir şekilde karşılık bulması oldukça dikkat çekiciydi. Zira süreç bir bütün olarak değerlendirildiğinde Kılıçdaroğlu etrafında kümelenen CHP oligarşisi ve bu oligarşiden beslenen kesimler, seçimlerin kendiliğinden kazanılacağı düşüncesiyle Kılıçdaroğlu'nun cumhurbaşkanı adaylığına yatırım yapıyor ve bu yatırıma yönelik en ufak bir itiraz, yine sahip olunan medya gücüyle oldukça sert bir şekilde pasifize ediliyordu. Bunu takiben İYİ Parti ve bazı muhalif seçmen gruplar gibi Kılıçdaroğlu'nu ortak aday olarak görmek istemeyen, İmamoğlu ve Yavaş gibi alternatif isimlerin adaylığını destekleyen ve Kılıçdaroğlu'nun adaylığını eleştiren kesimler "Saray'ın adamı", "gizli AKP'li", "5'li çeteden fonlanan" gibi etiketler ile itibarsızlaştırıldı. Hatta İYİ Parti'nin altılı masadan kalkışı sonrası 3 günde yaşananlar, ahlak hususunda olumsuz anlamda bir dersti. Ancak tüm bunlara rağmen ne muhalif aktörlerden ne de muhalif kamuoyunu yönlendiren isimlerden ahlak üzerine kurulu bu ikiyüzlü söyleme güçlü bir itiraz geldi.
Seçim sürecinde de gidişat farklı olmadı. Diğer muhalif adaylar İnce ve Oğan'a karşı yürütülen linç kampanyaları ve itibar suikastları devam etti. Seçim sürecinde Erdoğan'ın gizli ortağı olarak suçlanan Özdağ, ikinci turda makbul ortak oldu. Ayrıca özellikle küçük muhalif partilere ve seçmenine karşı oldukça saygısız bir girişim olarak, yine muhalif seçmenin iradesini taciz ve manipüle eden stratejik oy baskısı ortaya çıktı.
Seçim mağlubiyetinin ardından ise adeta üstün ahlak neferi olarak muhalif kamuoyuna sunulan Kılıçdaroğlu'nun şahsında CHP ve muhalefetin sözde ahlaki üstünlüğü hızlı bir şekilde yıkıldı. İstifa etmeyi reddeden Kılıçdaroğlu, seçimleri mağlubiyet olarak adlandırmayı bile reddetti ve hatayı kendinde bulmadı. Kendisini eleştiren muhalif medya kuruluşlarıyla yaptığı fonlama anlaşmalarını iptal etti. Yine kendisini eleştiren kişileri partiden veya pozisyonlarından uzaklaştırdı. Kongre sürecini başlatıp kendi hariç tüm kesimleri değiştirirken delege seçimlerine dahi müdahale etmeye başladı.
CHP oligarşisi ise kısmen bölündü ancak yapısal varlığını sürdürmeyi şu an için başardı. Bir kısmı Kılıçdaroğlu'nun yanında konumlanmaya devam ederek değişim dalgasına direnmeyi tercih etti. CHP içindeki varlığını tamamen Kılıçdaroğlu'na borçlu olanların bir kısmı ise değişim sloganı ve İmamoğlu'nun partili seçmen nezdindeki popülaritesinin arkasına saklanarak kendi pozisyonlarını korumayı seçti. Dolayısıyla Kılıçdaroğlu'nun ve muhalefetin otokrasi başta olmak üzere Erdoğan'ı suçlayarak kullandığı tüm negatif siyasi sıfatları kendi siyasi karakterinde topladığı ortaya çıktı.
Muhalif Kamuoyu İçin Özeleştiri Zamanı
Öte yandan siyasi ahlak açısından arızaları bariz olan söz konusu muhalif aday ve oligarşik yapılanmaya tüm bu arızaları bilerek, maddi veya manevi çıkarı olsun veya olmasın hizmet eden ve destekleyenler de bir ahlaki çıkmazda. Zira muhalif kamuoyu siyasi romantizmle açıklanamayacak derecede bir motivasyonla Kılıçdaroğlu, söylem ve politikalarını destekledi. Ancak seçim mağlubiyetinin ardından Kılıçdaroğlu ve muhalefet elitlerinden şikayet edip onlara eleştiriler yöneltirken ve değişim talep ederken henüz güçlü bir özeleştiri yapmadı.
Halbuki muhalif kamuoyunun önemli bir kısmı Kılıçdaroğlu için "aday olmasın, kazanamaz, oy vermeyiz" demişti. Fakat siyasi bir topluluk olarak fikrinin arkasında güçlü bir şekilde duramadı ve aday olduktan sonra Kılıçdaroğlu'nu tüm siyasi defolarına rağmen "çaresizlik edebiyatı" ile destekledi. Ayrıca fikrini değiştirmeyenler veya Kılıçdaroğlu'nun adaylığına tepki göstererek alternatif adaylara yönelenler bizzat muhalif kamuoyu tarafından linç edildi. Tüm bunların neticesinde bugün itibariyle hala seçim mağlubiyeti ve siyasi açıdan sahip olduklarına inandıkları sözde ahlaki üstünlüğün çöküşüyle baş etmek durumunda kaldı.
Ayrıca muhalif kamuoyuna yön veren, Kılıçdaroğlu'na destek istikametinde seçmenleri yönlendiren, onları umutlandıran muhalif gazeteciler, yazarlar, sosyal medya kişilikleri, araştırma şirketi sahipleri ve akademisyenler de güçlü bir özeleştiri yapmaktan kaçınıyor. Bu grup, kabaca Kılıçdaroğlu'nun olası adaylığına itiraz eden ancak adaylığı kesinleşince yukarıda bahsedilen siyasi ahlak arızalarına rağmen kendisini destekleyen ve muhalif kamuoyunu da bu doğrultuda yönlendiren kişilerden oluşuyor. Zira şu anda Kılıçdaroğlu'na verdikleri desteği çıkar odaklı sürdüren isimler haricinde yalnızca birkaç istisna isim aday belirleme sürecinde Kılıçdaroğlu'na itiraz edip, adaylığı kesinleştikten sonra itirazını açıktan sürdürdü.
Ancak bu özeleştiri, seçim mağlubiyeti ve siyasi ahlak arızalarından kendini ayrıştırma çabası veya Erdoğan karşıtlığı ile siyasi pozisyonlarını meşrulaştırma çaresizliği şeklinde olmamalı. Doğrudan muhalif kamuoyu ve seçmene yönelik açık bir hesap verme ve itiraf şeklinde gerçekleşmeli. Bu şekilde yapılan bir özeleştiri hem muhalif kamuoyuna cesaret verecek hem de muhalif seçmenleri çaresizlik yanılsaması veya siyasi romantizm safsatasından arındırarak bu seçmenlere güçlü bir siyaseti değiştirme motivasyonu verecektir. Aksi takdirde yıllardır olduğu gibi tüm itirazlara rağmen seçim zamanı kendisini destekleyeceğine güvenen bir entelektüel çevre ve "tıpış tıpış" oy verme mecburiyetinde olan bir seçmen grubuna sahip olduğunu düşünen muhalefet elitleri, varlıklarını devam ettireceklerdir. Sonuç olarak da muhalif kamuoyu ve seçmenler, sözde ahlaki üstünlük illüzyonları ile kendilerini kandırmayı sürdürecektir.
[Sabah, 29 Temmuz 2023]
Etiketler »
İlgili Yazılar