Beş sene önce Tunus’ta 26 yaşındaki sokak satıcısı Muhammed Buazizi, ülkede yaygın olan işsizlik ve yolsuzluk sorununu protesto etmek amacıyla kendini yaktı. Buazizi’nin bu eylemi kendisinin de tahmin etmeyeceği bir değişim hareketliliğini ateşleyecek ve sonuçları Tunus’u aşıp Ortadoğu ve Kuzey Afrika’nın birçok noktasına ulaşan yeni bir süreci başlatacaktı.
Daha sonra Arap Baharı olarak isimlendirilen bu süreç geniş fakat birbirine paralel sorunlarla boğuşan coğrafyada birbirinden farklılaşan sonuçlar üretecek; Tunus’ta sokak protestolarıyla Bin Ali devrilirken, Libya’da yüksek yoğunluklu çatışmalarla ve dış müdahaleyle iktidar değişimini sağlanacaktı. Mısır’da ise sokak gösterileri ve sert müdahale sonrası siyasi ömrünü tamamlayan Mübarek bırakmak zorunda kalacak; fakat 1 senelik aradan sonra ordu kanlı bir darbeyle karşı devrim yaparak köhne rejimi yeniden tesis edecekti. Yemen’de Ali Abdullah Salih çatışmaların akabinde geçiş dönemine razı olacak; fakat sahne gerisinden ülkede değişim aktörlerine karşı İran destekli Husilerle ittifaka girip ülkeyi önce iç savaşa ardından dış müdahaleye açacaktı. Bahreyn’de sokak gösterileri nispeten cılız kalırken, somut sonuç üretmekten uzak kalacaktı. Suriye’de ise hâlâ devam eden iç çatışmaları, Rus ve İran işgalini, yerle bir olan şehirleri ve etkileri senelerce devam edecek olan mülteci problemini beraberinde getirecekti.
Aynı Arap Baharı, geniş coğrafyada değişim yanlılarıyla yüzyıllık statükoyu envaı çeşit makyajla hayatta tutmayı amaçlayanlar arasında derin bir kutuplaşmayı ortaya çıkarırken; statüko bekçilerinin tüm imkanlarını seferber ettiği, anlamlı değişim kapılarını kapatmak için yüzbinleri öldürmeyi göze aldığı ve değişim aktörlerine karşı askeri ve istihbari operasyonlar çektiği bir dönem de başlamış oldu.
Bölge halkı yalancı istikrar ve onurlu yaşam ikileminde bırakılırken, statüko aktörleri girdikleri ittifak ilişkileri aracılığıyla bölgede değişim aktörlerine karşı hücuma geçti. Mısır’da Sisi, Libya’da Hafter, Suriye ve Irak’ta DAİŞ peyda edildi. Arap Baharı iklimini şiddetle sonlandırmak için istihbarat örgütlerinin gayrimeşru çocuğu DAİŞ etkili bir şekilde kullanıldı. Değişim-statüko kutuplaşması Türkiye gibi değişime destek veren aktörlere bile sıçratıldı. Örneğin, DAİŞ’le en fazla mücadele eden Türkiye’de DAİŞ üzerinden siyaset mühendisliği yapıldı. Aynı aktörler 7 Şubat, Gezi, 17-25 Aralık, PKK terörü üzerinden operasyonlarına devam etti.
Arap Baharı’nın özünü teşkil eden talepler ve irade, Ortadoğu ve Kuzey Afrika coğrafyasının başına son yüzyılda gelmiş en güzel şeydi. Arap Baharı sonrasında ortaya çıkan yıkım, iç çatışmalar ve kaosun sebebi, statüko bekçilerinin Arap Baharı’nın ortaya koymaya çalıştığı yeni anlayışın gözünü karartmışçasına başını ezmeye çalışmasıydı. Yani sorun verdiği oya sahip çıkan Mısırlılarda değil, Baltacılarını göstericilerin üstüne salan Mübarek’te, dünyanın gözü önünde yüzlerce Mısırlıyı öldüren Sisi’nin temsil ettiği eski nizamda, darbeye “demokrasinin yeniden inşası” diyen ABD’deydi. Sorun Baas zulmüne karşı sokakta gösteri yapan ve canını korumaya çalışan Suriyelilerde değil, bu gösterilerde toplu katliamlar yapan Esed rejiminde, Suriye’yi yabancı teröristlerle dolduran İran ve Rusya’daydı.
Sorun öfkesini kendilerini on yıllardır baskı altında yaşamaya zorlayan Ortadoğu ve Kuzey Afrika halklarında değil; iktidarlarını ülkelerinin yıkımı pahasına korumaya çalışan diktatörlerde ve bölgesel ihtirasları ve statükoyu korumak için mezkûr diktatörlere tüm ikiyüzlülükle arka çıkan devletlerdedir.
[Akşam, 18 Aralık 2015]