CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel ve İstanbul İl Başkanı Kaftancıoğlu’nun darbe tehdidi ya da imasını içeren sözleri tartışılmaya devam ediyor. Yapılan açıklamalar üzerinden CHP’nin yeni dönem siyasetine yönelik analizler yapılıyor.
Tarihî ve zor bir mücadelenin verildiği dönemde kutuplaşmayı artırıcı siyaset üretmesinin sebebi anlaşılmaya çalışılıyor.
Öncelikle bir hususun altını çizelim. Sanki CHP kutuplaştırma siyasetini yeni başlatmış gibi bir algı var. Bu algı yanlış. CHP siyasetinin merkezinde, sert kutuplaştırıcı ve ayrıştırıcı söylem hep vardı. Tarihsel olarak da, son yıllarda da bu siyaset hiç tavsamadı. Sadece sistem değişiminin ardından bilinçli bir yanılsama oluşturulmaya çalışıldı.
“AK Parti ve Erdoğan Türkiye’yi kutuplaştırıyor” algısına o kadar yüklendiler ki, CHP ve geleneğinin erken cumhuriyet dönemi “makbul vatandaş” ayrımından bugüne sürdürdüğü ayrıştırıcı siyaset perdelenmeye çalışıldı.
CHP son birkaç seçimdir üst düzeyde “kutuplaşmadan” şikâyet etse de, nefret söylemi ve İslamofobik yaklaşımları dahi barındıran, kutuplaştırıcı siyasetten hiç vazgeçmedi.
Yapılan bir görev paylaşımıydı. Üst siyasal söylemde kutuplaştırmayı iktidar kanadı yapıyor algısı üretildi. Kademelendirilmiş alt siyaset düzeyinde, CHP’ye yakın medya, teşkilatlar ve sosyal medya üzerinden üretilen içeriklerle sert ayrıştırıcı söyleme yüklenildi.
Zaten FETÖ başta olmak üzere farklı terör örgütlerinin sosyal medya hesapları muhalefetle benzer söylem ve içeriği yaygınlaştırmakta canla başla çalışıyorlardı. Muhalefetin bu anlamda kutuplaşma malzemesini üretecek kapasitesi yeterliydi.
Muhalefetin sert siyasi üslubuna, iktidar kanadı da üst bir siyasal söylemle cevap verdiği için CHP kendini kutuplaşma içeriğinde mağdur gösterebildi. Çünkü, iktidarın birçok alandaki yük ve sorumluluğuna karşı, muhalefet olmanın avantajını ve konforunu iyi kullandı.
Bu mücadele döneminde, CHP’nin kutuplaşma siyasetine, darbeyi çağrıştıracak şekilde ve çok sert bir üslupla odaklanmasının sebeplerini birkaç başlıkta sıralamak mümkün.
1. AK Parti iktidarının son yıllarda sürdürdüğü, millîleşme, yerlileşme ve güçlü devlet ve etkin yönetim çabası ve politikasının doğruluğu salgın sürecinde görüldü. Post-korona döneminde küresel düzeyde, ulusal siyasetlerin yeni yönelimi olarak bu başlıklar öne çıkarılıyor.
CHP ise yakın dönem siyasetinde iktidarın, millileşme, yerlileşme, güçlü devlet ve yönetim sisteminin istikrarına yönelik attığı her adımı itibarsızlaştırmaya ve engellemeye çalışmıştı.
2. Salgın ilk başladığında muhalefet bir “kâbus” beklentisi içindeydi. Bu krizin iktidarı götürecek fırsatı doğurduğunu düşünüyordu. Beklenti gerçekleşmedi. Aksine AK Parti iktidarı ve Erdoğan kabinesi, krizi dünyaya model oluşturacak şekilde iyi yönetti.
AK Parti ve Erdoğan’ın bu krizden de güçlenerek çıkma ihtimali, muhalefetin ve CHP’lilerin uykularını kaçırıyor.
3. İktidarın krizle mücadelesi toplum tarafından takdirle karşılanıyor. Kamuoyu anketleri desteğin arttığını gösteriyor.
4. CHP’li belediyeler, birkaç istisna hariç, kriz sürecinde kendisinden bekleneni yerine getiremedi. CHP yerel yönetimler üzerinden bu kriz sürecinde öne çıkamadığı için, salgın günlerinde kamuoyunun gündemine ancak yeni bir tartışma başlatarak gelebiliyor. Ayrıca, CHP’li belediye başkanlarının gündelik hayata değen uygulama ve politikalarının yetersizliği geniş toplum kesimleri tarafından görülüyor.
5. CHP ile ittifak kuran diğer partilerin tabanlarının, CHP ile birlikteliğin sürdürülmesi konusunda gevşemeye başladığı da bu süreçte görülüyor. Dolayısıyla ittifakın seçimlere kadar sürdürülmesi her yeni krizde yeni bir sınamadan geçtiği için günün şartlarına göre muhalefetin siyasetini güncellemesini gerektiriyor.
Dolayısıyla CHP yeni tartışma başlıkları açarak, iktidarın kriz yönetim başarısını perdelemek istiyor. Toplumsal odağın kriz yönetiminden farklı başlıklara yönelmesini amaçlıyor. Erdoğan’ın, kendilerini, başlattıkları bu tartışmalarla muhatap almasını ve başlayan yeni tartışmalarla mücadele gündeminin geri sıralara düşmesini istiyor.
[Türkiye, 5 Mayıs 2020].