Şu an Türkiye’de örgütlü bazı muhalefet gruplarının Türkiye ile ilgili gelecek tasavvurlarında ilgilendikleri tek bir konu var: AK Parti iktidarını her ne olursa olsun 2019 seçimlerinde sonlandırmak.
Bu çevrelerin başkaca hiçbir gündemi yok. Yazdıkları, söyledikleri odaklandıkları bütün konuların hikâyesi buna dayanıyor.
Hükûmetin iktidardan gitmesi için herkesle ittifaka açıklar. Destekledikleri çevrelerin operasyonlarının devlete, Türkiye’ye zarar vermesi onları bu tutumundan vazgeçirecek bir unsur değil. Onlar için önemli olan tek gösterge, mevcut siyasi iktidarın bundan zarar görüp görmeyeceği hususu...
Mesela bu çevreler, FETÖ ile mücadelenin hangi boyutta olduğu ile hiç ilgilenmiyorlar. FETÖ’nün devletten temizlenme sürecinin başarısı onları pek alakadar etmiyor.
Hatta hükûmetin bu mücadelede yıpranmasını istiyorlar.
Zaman zaman dilleri FETÖ’nün ne menem bir örgüt olduğunu söylerken, gönülleri ise bu örgütün hükûmetle ve hatta devletle mücadeleye devam etmesi yönünde...
Ne demeye çalıştığımı somutlaştırabilmek için sadece bir konu üzerinden meseleyi izah etmeye çalışayım.
Hadi öncesini bir tarafa bırakalım. 17-25 Aralık’tan 15 Temmuz gecesine kadar FETÖ medyasında yazan konuşan muhalifler vardı. Bunların bir kısmı kendini liberal, bir kısmı ise sosyalist olarak tanımlıyordu. Bazıları FETÖ’cü olmadığını ima etmek için “ateist” olduğunun bile altını kalınca çiziyordu.
Bu çevreler, FETÖ’nün hükûmet ve devlete karşı kurduğu tuzakları ve kumpasları o kadar gönülden ve içten destekliyorlardı ki, yazıp, söylediklerinde en ufak bir şüphe kırıntısı bile yoktu.
Onlara göre, her şeyin sorumlusu hükûmetti: 7 Şubat MİT krizinde, 17-25 Aralık yargı darbe girişiminde, MİT tırları kumpasında hep FETÖ’cüler haklı, hükûmet ve devlet haksızdı.
15 Temmuz FETÖ’cü darbe girişiminin ardından bunlardan yurt dışına kaçamayanların bir kısmı tutuklandı.
İçlerinden bazıları savunmalarında FETÖ’nün ne kadar tehlikeli bir örgüt olduğunu anlayamadıklarını ve o dönemde yazıp söylediklerinden pişman olduklarını belirttiler.
Kendilerinin de birer FETÖ mağduru olduğuna yönelik savunmalar yaptılar. İçlerinden bazıları tutukluluk hallerinin sonlandırılması durumunda bu örgütten olan kişilere selam bile vermeyeceklerini söylediler.
Bu kişilerin söylediklerinde samimi olup olmadıklarını ve 15 Temmuz’un ardından yurt dışına kaçmış olsalardı yine aynı şeyleri söyleyip söylemeyeceklerini siz de tahmin ediyorsunuz.
Bu konuda, 15 Temmuz sonrası yurt dışına kaçanların ve kendilerinin FETÖ’cü olmadıklarını söyleyenlerin büyük kısmının, şu anda yurt dışında yayın yapan farklı FETÖ organizasyonu yayın organlarında tekrar yazmaya ve konuşmaya başladığını belirtmem yeterli...
FETÖ’nün bu yayın organlarına hâlâ Türkiye’de yaşayan hükûmet karşıtı bazı muhaliflerin de röportaj, yorum ve demeçlerle katkı yaptığını da ayrıca vurgulayayım.
Sözü getirmek istediğim yer şurası.
Türkiye’de 2019 seçimlerine gidildiği bir süreçte muhalefet, “ittifakı genişletme” söylemi üzerinden gittikçe FETÖ ile mücadeleye zarar veren bir yöne doğru savruluyor. Savrulmaya devam edecek.
FETÖ’cüler de bunun farkında. 2019 sonrası siyasi iklimin değişeceğine dair FETÖ örgüt üyelerine sabırlı olun telkini yapıyor.
Yurt dışında zaten şimdiye kadar, Türkiye karşıtı operasyonlarına hiç ara vermediler. Şimdi özellikle batı ülkelerinde tekrar toparlandıkları ile ilgili örgüt içi bir algı çalışması yürütüyorlar.
Türkiye içerisinde ise, devletin FETÖ ile temizlikte başarılı olamadığı kurumlarda FETÖ toplumsal karşılığı olabilecek eylem türleri deneyecek.
Geçen hafta Osmangazi Üniversitesi’nde yaşanan vahim olayı bu bağlamda görmek gerekiyor.
FETÖ üyelerinin, farklı kurumların içindeki mikro iktidar mücadelesinden yararlanmaya çalışarak hayatiyetini devam ettirdiği ile ilgili birçok farklı hikâye de dolaşıyor kamuoyunda.
Dolayısıyla, tüm bu açılardan bakıldığında, 2019 seçimlerine gidilen süreçte, FETÖ ile mücadeleye her anlamda ayrı bir önem vermek gerekiyor. FETÖ ile mücadelede devlet belli bir aşamaya gelse de, hâlâ bu konuda katedilmesi gereken uzun bir mesafe var...
[Türkiye, 10 Nisan 2018].