Mursi’nin devrilmesinin ardından Sisi yönetimini karşısına alma pahasına İhvan’a destek veren Katar, Körfez ülkelerinin baskılarına daha fazla dayanamayarak cemaatin yönetim kadrolarının ülkeyi terk etmesini istedi. Katar’da yer alan Eşref Bedreddin, Hamza Zubag ve Megdi Guneym gibi isimlerin kısa süre içinde bu ülkeyi terk etmesi bekleniyor.
Mısır’ın ünlü ve en sempatik davet adamlarından Vegdi Guneym; “Allah’ın yeryüzü geniştir. Katar’a bu zamana kadar gösterdiği misavirperverlikten dolayı teşekkür ediyorum. Bu ülkeyi zor durumda bırakmamak için davetimi başka bir ülkede yapacağım” dedi.
El Cezire’ye konuk olan Zubag ise hangi ülkeye gidecekleri şeklindeki bir soruya; “her zaman Malezya, Türkiye, Katar ve İngiltere gibi farklı alternatifler olmalıdır. Biz Katar’dan kovulmadık. Katar ve Türkiye devrimimizi kucakladı” şeklinde cevap verdi.
Müslüman Kardeşler son aylarda, her nedense müttefiklerini birer birer kaybetmeye başladı. Yaklaşık bir ay önce “Darbeyi Red Meşruiyeti Destek” olarak isimlendirilen koalisyondan Vasat Partisi ayrılarak Müslüman Kardeşler ile işbirliğini sonlandırmıştı.
Halbuki Vasat Partisi’nin başkanı Ebul Ile Madi ve başkan yardımcısı Isam Sultan Rabia’da Mursi’ye destek verirken tutuklanmıştı. Hâlâ da içerdeler.
Vasat tarafından konu ile ilgili yapılan açıklamada, Müslüman Kardeşler’in kendilerinin devrim yapabileceklerine inandığı, ancak böyle bir şeyin başka gruplarla işbirliği yapmadan mümkün olmayacağı belirtilmiş ve mücadele hususunda görüş ayrılığına işaret edilmişti.
Yıllardır Mısır yönetimlerine karşı mücadele veren İhvan, yaklaşık 90 yıl sonra seçimleri kazanmış ve iktidar olmuştu. Ancak bilindiği üzere farklı sebeplerden dolayı bu iktidarını fazla sürdüremedi.
İhvan’ın zamanın ağır şartları gereği, yıllarca hep mağdur, mahpus, mazlum duruma düşmesi sürekli kaybettiği ve dünya konjonktürüne göre ana çizgiden sapmadan stratejisini tekrar gözden geçirmesi gerektiği yönündeki tezler, örgüt içinde tartıışılmaya başlandı.
İyi bir emir komuta zinciri ile yönetilen İhvan, rejimlerin baskılarına rağmen hep güçlenmiştir. Mısır’daki 25 Ocak Devrimi’nden sonra ortaya çıkan demokrasi ve özgürlük ortamında ise İhvan’ın normalleşmeye başladığı, farklı yeni fikirlerin ortaya atıldığı, reformlara gidildiği görüldü. Ancak Mursi’nin devrilmesinin ardından başlayan yeni dönemde tekrar cemaat içinde bir kenetlenme gerçekleşti. İhvan yöneticilerinde, taviz vermeleri veya uzlaşma tekliflerine olumlu bakmaları durumunda, Rabia ve Nahda şehitleri ve yaralılarına ihanetle suçlanacakları duygusu hâkim. Bu nedenle İhvan’ın manevra alanı oldukça sınırlı bir çerçeveye sıkışmış durumda.
Mursi’nin devrilmesi sürecinde doğrudan taraf olan Türkiye ise Mısır yeni yönetimine çok sert bir tavır takındı. Askeri yönetime karşı geliştirilen bu tavrı kendi lehine iyi değerlendiren Sisi yönetimi, Türkiye’yi Mısır’ın içişlerine karışmakla suçlamış ve bunu içerde iyi tavzif etmiştir.
Türkiye kanadından yapılan açıklamalar, medya kanalıyla Mısır’ın bağımsızlık ve egemenliğine saldırı olarak yorumlanmış, halkın belli bir kesimi de bunu böyle algılamıştır. Diğer taraftan özellikle Başbakan Erdoğan’ı güvenilir, taviz vermez ve sadık bir dost olarak gören insanların sayısı da oldukça fazladır.
Türkiye’de Ahmet Davutoğlu’nun başbakan olmasının, Mısır politikalarında önemli bir değişimi beraberinde getireceği zannedilmemektedir. Özellikle Mısır yönetiminin muhalif gruplara olan tutumu değişmedikçe, ikili ilişkilerde sağlıklı bir düzelme görmek oldukça zor gibi.
Ancak Türkiye’nin Mısır ile ilgili politikalarını gözden geçirmesi ve kısmen değiştirmesinin de Müslüman Kardeşler ve diğer muhalif gruplar konusundaki Mısır yönetiminin tutumunu olumlu etkileyebileceği öngörülebilir.
Mısır ve Türkiye gibi bölgede iki önemli eksen ülkenin karşı karşıya gelmesi ve bunu uzun süre sürdürmesi, bölgede stratejik boşluk oluşturmakta, bölge dışı küresel ve bölgesel güçlerin nüfuzuna alan açmaktadır.
Mübarek ve Askeri Konsey döneminde Mısır ile iyi ilişkiler içinde olan Türkiye, Mısır’da Sisi yönetiminin görev süresinin uzaması durumunda, Mısır ve İhvan arasında bir tercih yapmak durumunda kalacaktır. Türkiye son tahlilde Mısır’ı tercih etmek zorunda kalabilir.
Bu bakımdan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Katar ziyareti büyük önem taşımaktaydı. Erdoğan’a Katar dönüşünde İhvan sorulmuştur. Erdoğan İhvan yöneticilerinin Türkiye’ye gelebileceğini dile getirmiş, ancak bunu her “hangi bir engel olmaması” istisnasına bağlamıştır. Bu istisna önemli ve dikkate değerdir.
Türkiye ve Katar bölgedeki faal baskın güçlerin politikalarına doğrudan destek vermekten çekinmektedir. Ancak bu iki ülkenin etki alanı ve yapabilecekleri de sınırlı. Katar’ın Körfez ülkeleri ve Mısır’ı karşısına alarak uzun süre devam etmesi oldukça zordu.
Altı ay öncesine kadar Mısır medyası Türkiye aleyhine yoğun bir kampanya sürdürmekte, adeta düşman ülke muamelesi yapmaktaydı. Son aylarda ise Katar, Mısır’ın bir numaralı düşmanı olarak ilan edilmiş, eski Katar emirinin eşine bile olmadık laflar söylenmiştir. Mısır medyasının Katar üzerinde doğrudan etkisi göz önüne alındığında, siyasi dengelerdeki değişiklikler ile bu yayınları bir arada değerlendirmek gerekmektedir.
Burada şunu da ifade etmek lazım; İhvan yöneticilerinin el Cezire kanalından Suudi Arabistan, Körfez ülkeleri ve Mısır hakkındaki sert eleştirileri, Katar’a karşı baskıları daha artırmıştır.
[Dünya Bülteni, 16 Eylül 2014]