Son haftalarda Fransa’da, daha genel olarak da uzun süredir Avrupa’da devam eden sokak eylemleri ile ilgili birçok tespit yapılıyor. Ama bunların içinden en önemlisi ve en baskın olanı söz konusu krizlerin, devlete, kurumlara, demokrasiye, partilere ve en nihayetinde sisteme olan güvensizlikten kaynaklandığı ile ilgili yorumlar.
Dolayısıyla, “sistemimizi ve siyasetimizi yeniden düşünmek zorundayız” diyorlar.
Göstericilerin partilere, sendikalara ve hükûmete güvensizliğini kısa dönemde aşabilmenin zor olduğunu belirtiyorlar.
İşte Fransa’da Macron hükûmeti sarı yeleklilerin isteklerini kabul etti, zamları önce 6 ay erteledi. Bu karar göstericiler tarafından yeterli bulunmayınca tamamen durdurdu.
Ancak eylemciler, medyanın ilgisi ve siyaseti karar almaya zorlamanın verdiği öz güvenle yeni taleplerin kabul edilmesini istedi. Hatta çoğu birbiri ile çelişen 42 maddelik bir liste yayınladılar.
Göstericilerin önemli bir kısmının da desteklediği Macron, seçimleri reform vaadiyle kazanmıştı. Fransız halkının isteklerine ve beklentilerine uyacak popülist vaatlerle reform yapma sözü vermişti.
Yatırım ortamının iyileşmesi için tedbir alacağını, altyapı yatırımları için kaynak oluşturacağını vadetmişti.
Macron’a hâlâ destek veren kesimlerin analizlerinden anlıyoruz ki, aslında bu kararların alınmasını şu an eylem yapan çevreler istemişti. Yine bu kesimler, bu reformlar gerçekleştirilmeden Fransa orta ve alt sınıfının hayat şartlarının iyileştirilmesinin mümkün olmadığı yorumunu yapıyorlar.
Bundan önceki cumhurbaşkanları Nicolas Sarkozy ve François Hollande'ın, birçok kez reform sözü vermelerine rağmen eylemlerden korktukları için sonuç alıcı bir politika uygulayamadıkları da yine çokça vurgulanan diğer bir husus.
Macron’dan önceki liderler yönetimde yeterince güçlü halk desteğine sahip olmadığından, sorunları çözmek yerine ertelediği için bu krizin derinleştiğini tartışıyor Fransızlar.
Eğer Macron da reformları yapmak yerine eylemlerden korktuğu için daha öncekiler gibi erteleyecek olursa Fransa’yı çok daha kötü günlerin beklediğini karamsar bir şekilde belirtiyorlar.
Aslında Fransa siyasetinde yaşanan kriz tüm Avrupa ülkelerinde aynı.
Siyasetin merkezi gittikçe küçüldüğü için güçlü hükûmetler kurulamıyor. Dolayısıyla sistem güçlü liderleri de çıkaramıyor.
Güçlü halk desteğine sahip liderler olmayınca da toplumu reformlara ve dönüşüme ikna edecek bir siyasal ve toplumsal ortam oluşmuyor.
Ekonomik ve siyasi sorunlar artınca, toplumun bir kısmı radikal sağın ve solun söylemlerine tav oluyor. Bir kısmı da İspanya’nın Podemos’u, İtalya’nın Beş Yıldız Hareketi, ya da Macron’un Yürüyüş Hareketi gibi daha popülist yeni oluşumlara yöneliyor.
Ama bu popülist hareketler de beklentiyi karşılayamayınca Batı siyaseti hepten uçlara yöneliyor. Böylece merkez daha da eriyor.
Avrupa’da siyasetin bu yöneliminden dolayı en büyük korku, siyaset ve yönetim krizlerinin derinleşmesiyle reformların yakın bir dönemde yapılamaması.
Dolayısıyla da orta sınıfları memnun edebilecek bir ekonomik düzen oluşturulamayacağı için de bu siyasi krizler dibi görünceye kadar devam edecek.
Avrupa’nın siyasi krizlerinin derinleşmesine imkân sağlayan yeterince bölgesel ve küresel sorun zaten mevcut. Bugün "Sarı Yelekliler"in eylemlerini bastırırlar ama yarın "Mor Düğmeliler"le karşılaşırlar.
Avrupa’da giderek derinleşen siyasetin ve yönetimlerin krizine karşı, Türkiye yakın bir dönemde reformlarını gerçekleştirdi. Yönetim sistemini rasyonel bir zeminde değiştirdi.
Yakın bir dönemde Türkiye’de gerçekleşen yönetim sistemi değişikliğine bir de Avrupa’da yaşanan sistem ve temsil krizleri açısından bakmak gerekir. Başka bir yazıya kaldı...
[Türkiye, 11 Aralık 2018].