Geçen yazıda, Atatürk'ün siyasal mirasının günümüzde taşıdığı anlamı doÄŸru deÄŸerlendirebilmek için kurucu-kurtarıcı bir figür olarak Atatürk'ü, kendi inisiyatifiyle isimlendirilip içeriklendirilen ama esas olarak kendisinden sonraki siyasal elitler tarafından tarih-üstü bir deÄŸere yükseltilip donuklaÅŸtırılan Kemalizm'den ayırmak gerektiÄŸini vurgulamıştım. Bu ayrımı, tarihsel verilerle desteklemenin zor olduÄŸu açık. Nihayetinde, Atatürk'ün önde gelen 'kurtarıcı figürlerden biri' yerine 'yegâne kurtarıcı ve kurucu figür' olarak tedavülde yer bulması, bizzat kendisinin öncülük ettiÄŸi tarih yazımının bir ürünü. Bu tarih y azımı, Kemalizm kavramsallaÅŸtırması ve bu kavram ÅŸemsiyesi altında yapılan uygulamalarla da pekiÅŸtirildi. Ancak, yeni Türkiye kurulurken, Kemalizm-Atatürk özdeÅŸliÄŸini kırmak, Atatürk'ü 'boÅŸ bir gösteren' haline getirmek, siyasal ve toplumsal konsolidasyonun saÄŸlanmasına yardımcı olabilir.
Böylesi bir çaba için, Kemalizm'in iki yönünü mercek altına almakta yarar var. Osmanlı-Türkiye modernleÅŸme geleneÄŸinin belirli bir dönemine ait olan Kemalizm, iki yönden bu gelenek içinde kırılmaya/ sapmaya denk gelmektedir. Ä°lk kırılma, erken dönem Cumhuriyet modernleÅŸmesinin Kemalizm ismini almasıyla, ikinci kırılmaysa 1960'ta Kemalizm'in siyasal faaliyetin sınırlarını belirleyen metafizik bir yapıya evrilmesiyle yaÅŸanmıştır. Her iki kırılma evresinde de, Kemalizm, dinamik modernleÅŸme geleneÄŸinin sürekliliÄŸini durdurmuÅŸ ve bu yönüyle de, siyasal arayışları engelleyen bir iÅŸlev yüklenmiÅŸtir.
İlk kırılma: Siyasal programın Kemalizm ismini alması
ModernleÅŸme süreci boyunca, modernleÅŸme çabalarının ÅŸahıslarla anılması, henüz siyasal sınıfların yetiÅŸmemesi dolayısıyla modernleÅŸme sürecinin tamamen padiÅŸahın iradesiyle yol aldığı (II. Selim ve II. Mahmut) ve/ya padiÅŸah ile siyasal sınıfların modernleÅŸme arayışlarının ayrıştığı- çatıştığı (II. Abdulhamid) dönemlerde mümkün olmuÅŸtur. Bu iki ihtimal dışında, siyasal arayışların padiÅŸahın iradesinden bağımsızlaÅŸarak modernleÅŸme sürecinin ürünü olan siyasal sınıfların (bürokrasi, aydın, ordu) uhdesine geçtiÄŸi Tanzimat döneminden 1930'lara kadar, modernleÅŸme projeleri, bir kadro (Yeni Osmanlılar, Jön Türkler), dönem (Tanzimat) veya parti (Ä°ttihat Terakki) ile anılmıştır. Bu tarihsel mirasa raÄŸmen, erken Cumhuriyet dönemindeki modernleÅŸme projesinin Kemalizm ismini almasını nasıl yorumlamamız gerekir?
Hangi siyasal koÅŸullar- öncelikler modernleÅŸme çabalarını Mustafa Kemal'in ismiyle özdeÅŸleÅŸtirmeyi mümkün kılmıştır? Dünya görüÅŸleri ve zihinsel kodları, Osmanlı'nın son çeyrek yüzyılı içindeki tartışmalarla ÅŸekillenen Cumhuriyetin kurucu kadroları, hem kadro hem de ideoloji düzeyinde geniÅŸ kapsamlı bir ittifaka yaslanarak kurtuluÅŸ savaşını kazandılar. Kadro düzeyindeki ittifak hem etnik (Türk-Kürt-Çerkez) hem de siyasal (Kemalist-Ä°ttihatçıİslamcı) eksen üzerinden iÅŸledi. Bu ittifak, mücadele verilen toprakların içinde ve dışında etkili olan bütün ideolojik söylemlerin (Ä°slamcı, anti-emperyalist, sosyalist, milliyetçi) tedavüle sokulmasına yol açtı. Bu çerçevede, kurtuluÅŸ savaşının, cephede ve cephe gerisinde etkisi olabileceÄŸi düÅŸünülen bütün enstrümanların tedavüle sokulduÄŸu bir büyük uzlaÅŸma neticesinde kazanıldığı söylenebilir. Bu büyük uzlaÅŸmanın, Cumhuriyetin kurucu felsefesi olduÄŸunu söylemek mümkündür.
Kadroların tasfiyesi ve kopuÅŸ söylemi
Zaferden sonra, hangi kadronun siyasal merkeze hâkim olacağı ve yeni siyasal rejimin ve toplumsal yapının hangi zihniyetin etkisiyle ÅŸekilleneceÄŸi meselesi, uzlaÅŸmanın yerini çatışmaya bırakmasına yol almıştır. Bu çatışma süresince, Mustafa Kemal'in gerçekleÅŸtirdiÄŸi tasfiyeler ve benimsediÄŸi kopuÅŸ söylemi, Kemalizm adlandırmasına zemin hazırlamıştır. 1923-1927 arasında, Mustafa Kemal, bütün alternatif kadro ve siyasal projeleri tasfiye etmiÅŸtir. Tasfiye sürecinde, Takrir-i Sükûn Kanunu, Ä°stiklal Mahkemeleri ve ordu aktif bir rol üstlenmiÅŸtir. Tasfiye süreci, yeni rejime direnç gösteren kadrolarla sınırlı kalmamış, yeni rejime taraftar ancak Mustafa Kemal'e muhalif aktörleri de (Ä°ttihatçılar, II. Grup mensupları, TpCF'liler) kapsamıştır. 1927'ye gelindiÄŸinde, Mustafa Kemal'e muhalefet edebilecek hiçbir siyasi kadro kalmamıştır. Mustafa Kemal, modernleÅŸme sürecinin baÅŸlamasından itibaren hiçbir Osmanlı sultanının kullanamadığı inisiyatif ve nüfuza sahip olmuÅŸtur. Kadrolar düzeyindeki tasfiye süreci, kopuÅŸ söylemiyle de desteklenmiÅŸtir. Yeni rejimin dayandığı ilkelerin tamamı, aynı isimle veya baÅŸka bir isim altında benzer düÅŸüncelerle, geç dönem Osmanlı modernleÅŸme sürecinde tedavülde olmasına karşın Mustafa Kemal, gündemde tuttuÄŸu kopuÅŸ söylemiyle, devamlılığı yok saymıştır. KopuÅŸ söylemi ve kadroların tasfiyesi, benzer iktidar kaygılarından beslenmiÅŸ, birbirini beslemiÅŸ ve 1927'ye gelindiÄŸinde, Mustafa Kemal'in kurucu bir kiÅŸisel kült oluÅŸturması için gereken zemini oluÅŸturmuÅŸtur. Mustafa Kemal, imparatorluk birikiminin hem aktör hem de söylem düzeyinde tasfiye edildiÄŸi bir dönemde, yegâne aktör olarak kalmış ve tarihi kendisiyle baÅŸlayan yeni bir modernleÅŸme söylemi geliÅŸtirmiÅŸtir. Böyle bir sürecin sonunda, modernleÅŸme süreci Kemalizm ismini almıştır. Erken Cumhuriyet modernleÅŸme pratiÄŸinin, beslendiÄŸi kaynakları reddetmesi ve Mustafa Kemal'in ismiyle anılması, hiç kuÅŸkusuz, iki asra yakın modernleÅŸme geleneÄŸine aykırı bir durumdur. Dinamik bir arayışı ifade eden modernleÅŸme sürecinin, '-izm' son ekli bir isimlendirme alması, hem Atatürk'e tarihüstü bir deÄŸer atfedilmesine yol açmış, hem de modernleÅŸmenin tarihsel sürekliliÄŸine bir müdahale olmuÅŸtur. Ancak, varlığı Atatürk'ün ve/ya Cumhuriyetin kurucu kuÅŸağının iktidar pratiÄŸiyle sınırlandırıldığında, anlaşılabilir bir teÅŸebbüstür. Ä°ktidarın konsolidasyonu için tarihsel mirasın çarpıtılması gerekli görülmüÅŸ ve tarih günün koÅŸulları çerçevesinde yeniden yazılmıştır. Bu dönemde, Kemalizm, etkilendiÄŸi iki savaÅŸ arası batılı siyasal rejimlere (BolÅŸevizm, FaÅŸizm, Nazizm) paralel olarak otoriter ve zaman zaman totaliter bir yapıya sahip olmuÅŸtur. Kemalizm, tasfiye ettiÄŸi yerli siyasal projelerden daha sekter, sığ ve otoriter bir ideoloji olarak ÅŸekillenmiÅŸtir. Rejim ve ulus inÅŸa süreci, toplumsal barışın ve toplum-devlet iliÅŸkisinin zedelenmesine yol açan irrasyonel siyasal mühendislik projelerine bel baÄŸlanarak sürdürülmüÅŸtür. Ancak, Kemalizm'in bu yapısının da, dönemin 'totaliter' ikliminden etkilendiÄŸi göz önüne alınmalıdır.
İkinci Kırılma: Kemalizm'in koruma altına alınması
DP iktidarı, Kemalizm'in içeriÄŸini CHP'nin programına hasrederek, farklı bir modernleÅŸme pratiÄŸine yönelmiÅŸ ve bu çerçevede azımsanmayacak bir yol da almıştır. Böylece, DP pratiÄŸi, ilk dönem Kemalizm programının ürettiÄŸi maliyetleri hafifletici bir iÅŸlev görmüÅŸtür. Ancak bu süreç, 27 Mayıs 1960'ta kesintiye uÄŸratılmıştır. 27 Mayıs rejimi ile beraber Kemalizm, belli bir dönem için iÅŸlevsel olabilecek bir ideoloji veya siyasal program olmaktan çıkarılmış, her dönemde rehberlik edebilecek bir yapıya kavuÅŸturulmuÅŸtur. 1930'ların siyasal ikliminde geliÅŸtirilen bu projenin bu durumun 1960'lardan itibaren donuklaÅŸtırılarak/ koruma altına alınarak kutsanmaya baÅŸlanması, modernleÅŸme geleneÄŸinde ikinci kırılmaya/ sapmaya yol açmıştır. KopuÅŸ söylemi ve tasfiye sürecinin mümkün kıldığı Kemalizm kurgusunun nihai sonucuna vardırılması anlamına gelen bu durum, modernleÅŸme tarihinde rastlanılır bir durum deÄŸildir. Tanzimat, Yeni Osmanlılar ve Jön Türk dönemlerinde öncü sınıflar, dönemin koÅŸullarına ve devletin ihtiyaçlarına göre, dinamik bir kurtarma stratejisi benimsemiÅŸlerdir. Temel hedef, devleti kurtarmak olunca, Ä°slamcılık'tan batıcılığa, Osmanlıcılık'tan TürkçülüÄŸe bütün stratejiler, pragmatik bir kaygıyla kullanıma sokulmuÅŸtur. Ancak, Kemalist modernleÅŸme pratiÄŸinde, kopuÅŸ söyleminin lider kültünü öne çıkaran söylemiyle yetiÅŸen öncü sınıflar, 'devleti kurtarmak' için dönemin elveriÅŸli kurtarma stratejilerinden biri olabilecek Kemalizm'i, 1960'ta, 'kurtarılacak' yegâne öÄŸe olarak benimsemiÅŸlerdir. Kemalizm'in siyasetin temel belirleyeni haline sokulması, modernleÅŸme sürecinin dinamizmini kaybetmesine yol açmıştır. 'Kurtarma' ve 'kurma' hedefinin içerdiÄŸi dinamizm, 'koruma' hedefinin içerdiÄŸi statiklikle ortadan kalkmıştır. Böylece, 1930'ların iç ve dış siyasetinde etkili olan otoriter siyaset, Türkiye'nin geleceÄŸini esir alacak ÅŸekilde sürdürülmüÅŸtür. Kemalizmin siyasal faaliyetin temel paradigması haline getirilmesi, siyasal arayışların 'sapma' olarak algılanmasına yol açmıştır. Bu da, Kemalizmi koruma misyonu çerçevesinde siyasetin vesayet altına alınmasını saÄŸlamıştır. Böylece Kemalizm, bir (askeri) vesayet ideolojisi olarak iÅŸletilmiÅŸtir. 27 Mayıs'ın açtığı parantez, tedavülde kaldığı yarım asır boyunca, ülkenin siyaset ihtiyacını, 1930'ların koÅŸullarında geliÅŸtirilen Kemalist siyasal projeye hapsetmiÅŸtir. 1930'larda iktidarda olan kadronun önceliklerini ifade eden altı ilkenin ve bu ilkeleri belirleyen otoriter zihniyetin bugüne kadar yürürlükte tutulmaya çalışılması, demokratik taleplerin karşılanmamasına yol açmış ve hemen hemen bütün toplumsal kesimleri maÄŸdur etmiÅŸtir. ÜrettiÄŸi bunca maliyetten sonra Kemalizm'in Türkiye'nin bugününe ve geleceÄŸine yapacağı anlamlı bir katkı yoktur.
Bugün Türkiye'nin toplumsal kompozisyonu da, siyasal ihtiyaçları da deÄŸiÅŸmiÅŸ durumdadır. Bugünün siyaseti, demokratikleÅŸme, siyasal kimliklerin tanınması, çoÄŸulcu bir siyasal temsil, vb. özgürlükçü taleplerin karşılanmasını gerektirmektedir. Yeni Türkiye'nin saÄŸlam temeller üzerinde yükselebilmesi için, iki asrı aÅŸkın süre boyunca bu toprakların siyasal arayışlarının sürekliliÄŸinde kırılmaya yol açan Kemalist parantezin kapanması gerekmektedir. Kemalizm'i geliÅŸtirildiÄŸi dönemle sınırlayarak günümüzün siyasal arayışlarına ket vuran bir vesayet ideolojisi olmaktan çıkarmak, tarihi ideolojik bagajlardan kurtararak toplumun tarihle daha sahih bir iliÅŸki kurmasına yol açabileceÄŸi gibi, Atatürk'ü de yeni Türkiye kurulurken toplumsal çatışmanın bir aktörü olmaktan çıkarabilir