Yeni başbakan da, AK Parti genel başkanı da artık hepimizin malumu. Hayırlı uğurlu olsun. Bundan sonra artık önümüze bakma, esaslı sorulara cevap bulma zamanı. Bana kalırsa en önemli sorulardan biri, Türkiye'nin nasıl bir siyasal ontolojiyle yoluna devam edeceği sorusudur.
Türkiye modernleşmesi başlangıcından itibaren bir medenileşme projesidir. Batıcılıktan muhafazakârlığa, sosyalizmden İslamcılığa kadar bütün siyasi akımlar farklı medeniyet söylemleri geliştirmiştir.
Örneğin Batıcılar dönemin "evrensel medeniyeti" olan Avrupa'ya dahil olmayı seçerken, bu tercihin somut bir çıktısı olarak Kemalizm tecessüm etmiştir. İslamcılar ise İslami bir modernlik önermiş, Batı sekülarizmi ve materyalizmiyle hesaplaşırken, onun maddi birikimini de içselleştirmeyi, bir başka deyişle ondan öğrenmeyi tercih etmişti. Hedefleri, kendi tarihi ve felsefi derinliğinden beslenerek İslam medeniyetini diriltmekti. Bu, bir özgüven göstergesi, İslami değerleri yaşatmanın ve modern çağla hesaplaşmanın bir yoluydu.
İslami bir medeniyet tasavvuru, Müslüman aydınlardan Milli Görüş'e ve dini cemaatlere kadar bütün İslami hareketi etkileyen bir perspektif olarak gelişti. Ümmetin maslahatını Türkiye'nin milli menfaatleri ile harmanlayan bu yeni medeniyet tasavvuru Türkiye'deki İslami hareketin Kemalizm ve Batı karşısındaki özgüvenini de temsil etti.
***
Kuruluşundan günümüze AK Parti'yi tanımlayacak ana kavram "yeni bir medeniyet tasavvuru arayışı"dır. Sadece İslamcı medeniyet perspektifiyle sınırlı olmayan bu perspektif, Türkiye'yi merkeze alarak bütün siyasi akımların iddialarını sentezleme gayretindedir.
Erdoğan'ın konuşmalarının temel motifi "bizim medeniyetimiz" vurgusudur.
Dış politikada bu arayışın entelektüel mimarı ve uygulayıcısı ise Ahmet Davutoğlu'dur. Bu iki aktörün Yeni Türkiye'nin liderliğini kuracak olması Türkiye'nin karşı karşıya kalacağı yeni siyasal ontoloji hakkında net fikir vermektedir. Bu, medeniyet perspektifidir.
"Bizim medeniyetimiz" perspektifi, kadim ile moderni, milli ile bölgesel ve evrensel olanı birleştirme iddiasındadır. AK Parti'nin medeniyet söylemi AB üzerinden Batı ile eleştirel bir entegrasyonu da sert bir İsrail eleştirisini de içerecek esnekliğe sahiptir. Çözüm sürecini tamamlayarak Türkiye'nin milli kimliğini yeniden kurma isteğindedir.
Nitekim AK Parti medeniyet söyleminin kapsamlı esnekliğine dayanarak Arap Baharının getirdiği meydan okumaları karşılamaya çalışmıştır. Bu söylem hem Türkiye'nin yeni bölgesel ve küresel rolü için kullanılmakta hem de kapsamlı bir yeni inşa süreci için seferber edilmektedir. Erdoğan'ın cumhurbaşkanlığı ve Davutoğlu'nun başbakanlığı medeniyet söyleminin mutlak iktidarına karşılık gelmektedir.
Tam da bu noktada önümüzdeki kritik sorular şunlardır:
Önümüzdeki on yıl iktidarda olması muhtemel AK Parti'nin medeniyetçiliği "Boğaziçi, Bilkent, ODTÜ yıkılmalı" diyecek sert bir ideoloji mi olmalıdır? Yeni Türkiye'yi kurma hedefi yeni bir izm üreterek gerçekleştirebilir mi? Bu iki sorunun da cevabı bence hayırdır.
Yeni Türkiye'nin kurucu partisi AK Parti'nin medeniyetçiliği böylesi dışlayıcı ve ayrıştırıcı bir çerçevede kendini var edemez. Ülkenin bütün kurumlarının ve siyasal kültürünün kapsamlı ve tedrici bir reform sürecinden geçmesi gerektiği açık. AK Parti'nin kendi dayandığı toplumsal kesimi etkili bir konumda tutma isteği, kendi rengini vuracağı bir siyasal ortamı yaratma gayretinde olduğu da aynı ölçüde açık. Ancak AK Parti'nin en büyük sermayesi olan medeniyet tasavvurunun sert bir ideolojiye ya da projeciliğe indirgenmesi önemli bir fakirleşme olacaktır. Bu "zamanın ruhu"na da uygun değildir. Toplumun bütün kesimlerinin insan sermayesini harekete geçirmek için yumuşak ve kapsayıcı bir medeniyet söylemi lazım. Temel mesele, Erdoğan siyasetinin aktif bir uzlaşma üzerinden kurumsallaştırılmasıdır. Medeniyet söyleminin en önemli temsilcisi olan Davutoğlu, bu kurumsallaşmayı yapabilecek entelektüel ve siyasi bilgeliğe ziyadesiyle sahip, kurucu bir figürdür. Yolu da bahtı da açık olsun.
[Sabah, 22 Ağustos 2014]