Cezayir, Arap Baharı'nın 1990'lı yıllarda uğradığı bir ülke. Fransız işgaline direnişin ana aktörü Ulusal Kurtuluş Cephesi'nin (FLN) kurucu parti olarak 1962'den beri yönettiği Cezayir, 1980'lerin sonu 1990'ların başında ülkenin müesses nizamına karşı en güçlü meydan okumayla karşılaşmıştı. 1991 yılında, kazanılan bağımsızlıktan beri ilk defa çok partili seçimlere giden Cezayir'de, tarihi katılım oranı gerçekleşmiş ve daha seçimin ilk turunda İslami Selamet Cephesi (FİS) parlamentoda ezici bir çoğunluğu garantilemişti. Cezayir'de Arap dünyasının o tarihe kadar belki de en şeffaf seçiminden değişim çıkmıştı. Fakat bir taraftan ülke içi müesses nizam diğer taraftan Fransa, dünya petrol-doğal gaz piyasasının önemli tedarikçilerinden Cezayir'in halkın ezici çoğunluğunun desteklediği FİS'in kontolüne girmesine tahammül gösteremedi. 1992'deki darbeden sonra FİS kapatıldı, liderleri hapse atıldı ve statüko bekçisi iç ve dış aktörler Cezayir'i yaklaşık 10 sene sürecek ve 100,000'den fazla Cezayirli'nin hayatına malolucak bir iç savaşa sürükledi.
Cezayir o yıllarda kapısına dayanan değişim dalgasını "yeterince kullanılırsa şiddet işe yarar" kaidesini hayata geçirerek bastırdı. Bir yandan darbe ile halkın iradesine gem vurulurken, diğer yandan da geniş çaplı operasyonlarla İslamcı muhalefet zapturapt altına alındı. Marjinalleştirilen FİS, sadece Cezayir ölçeğinde değil aynı zamanda global bir siyasal İslamcı avının da örnek nesnesi haline dönüştürüldü. İptal edilen seçimlerden ve darbeden çok, FİS'in silahlı mücadelesi ve İslami Selamet Ordusuna dönüşmesi konuşuldu.
2000'lerin başında iç savaş sona erdiğinde Cezayir, sindirilmiş bir muhalefet, perişan edilmiş bir sosyo-ekonomik yapı ve orta oyununa dönüştürülmüş bir siyasi yapı ile başbaşa kaldı. Galibi önceden belli olan seçimler, katılımın düşük olmasına ve siyasi otoritenin ancak şiddetle devam ettirebildiği statükonun ömrünün uzamasına sebep oldu. 2007 seçimleri sonrası bir kez daha başbakan olan "ordunun adamı" Ahmed Ouyahia'nın koltuğuna oturması için sadece %3'lük bir oy bile yetti.
SEÇMEK YA DA SEÇMEMEK!
Arap Baharı'nın ilk zamanlarında özellikle konut sıkıntısı sebebiyle ufak çaplı gösterilere sahne olan Cezayir'de müesses nizam, "Cezayir modeli" bir değişimi hayata geçirecekleri sinyalini verdi. Senelerdir devam eden sıkıyönetim kaldırıldı ve 10 Mayıs'ta adil ve şeffaf parlamento seçimlerinin yapılacağı açıklandı. Bütün bu çabaların 1991'den beri devam eden bir ortaoyununun ve "değişim direncinin" parçası olduğu ise seçim sonuçlarının yayınlanmasıyla birlikte anlaşıldı.
Cezayir halkı bu ortaoyununun fazlasıyla farkındaydı ki seçimlere katılım asgari düzeyde kaldı. Üyeleri cumhurbaşkanı tarafından atanan Yüksek Seçim Kurulu, resmi katılım oranını %42 olarak açıklasa da asıl oran %20'ler civarındaydı. Uluslararası seçim gözlemcisi olarak bulunduğum Cezayir'de hem halktan aldığım intiba hem de ziyaret ettiğim seçim merkezlerindeki vaziyet bunu gösteriyordu.
Oy kullanma, şeffaf sandıklar, oylamanın gizliliği gibi konularda bir sıkıntı yaşanmazken, ülke genelindeki oylarının toplandığı Yüksek Seçim Merkezi'nin gözlemcilerin olmadığı bir kara kutu olması, Cezayir müesses nizamına oy mühendisliği yapabilme imkânı verdi. Resmi sonuçlara göre Cumhurbaşkanı Buteflika'nın partisi FLN'in 462 sandalyenin 220'sini kaptığı mecliste Ouyahia'nın partisi RND ise çıkardığı 70 milletvekili ile ikinci sırada yer aldı. İslami eğilimli Hamas, Nahda ve Islah partilerinin oluşturduğu Yeşil İttifak ise 47 milletvekili ile ancak üçüncü sırada yer alabildi. Oysa gözlemlerimize binaen seçimler FLN ile Yeşil İttifak arasında geçti ve RND bu yarıştan çok uzaktı. Örneğin oyların sayımını takip ettiğim ve sadece polis ve askerlerin oy kullandığı seçim merkezinde "Boş Zarflar Partisi" birinci sırayı alırken, Yeşil İttifak FLN'in önünde ikinci sırada yer aldı. Yeşil İttifak'ın, sandık görevlilerinin kendilerine ilettiği rakamlarla resmi rakamlar arasında uçurum olduğunu ifade etmesi, seçim prosedürünün olmasa da oyların toplanmasının şaibeli olduğunu ortaya koydu.
SURİYE İÇİN CEZAYİR MODELİ Mİ?
Cezayir seçimleri, sadece Cezayir'de değil, başta Suriye olmak üzere birçok değişim sancısı çeken ülkede, göstermelik seçimlerin "değişim direnci"nin bir aracı olabileceğini gösteriyor. Statükonun değişim konusundaki ciddiyetini ortaya koymaması seçmenleri sandıktan uzak tutarken, seçimlerin sıhhati için ülkede gerekli ortamın sağlanmaması da oy tercihlerini etkilemekte ve seçimleri statükonun kendini yenilemesi için bir propaganda malzemesine dönüştürmektedir.
Bu noktada Arap Baharı'nı en azından şimdiye kadar başarılı bir şekilde savan ve muhalefeti şiddet kullanarak bastıran Cezayir'in özellikle Suriye gibi değişim direncine sahip rejimler için bir model teşkil ettiğinin altını çizmek gerekiyor. Değişim taleplerine Cezayir modeli şiddetle mukabele eden Suriye, muhalefeti yine Cezayir'deki gibi şiddet batağına çekmeye çalışmakta, özellikle son zamanlarda artan, muhalefetin El Kaide ile bağlantılı olduğu söylemleriyle uluslararası meşruiyet kazanma çabası yürütmekte ve uluslararası toplumun sessizliğinden faydalanmaktadır. İki ülkenin de yakın zamanlarda katılım oranı çok düşük olan fakat rejimler tarafından abartılan, ardından da oy mühendisliğine girişilen seçimler yapma suretiyle göstermelik değişim adımları atması, bölgede ortak bir "değişim direnci modelini" ortaya koymaktadır.
Zengin devlet-fakir halk ikileminin çarpıcı örneklerinden birisi olan Cezayir, Arap Baharı'nı ateşleyen siyasi ve sosyoekonomik tüm koşullara sahip bir ülkedir. Şansızlığı, baharın kendilerine 20 sene önce uğraması, bu süreçte muhalefetin sistematik olarak yok edilmesi ve aynı zamanda global statükocuların Cezayir'le güçlü ticari ilişkilere sahip olmasıdır. Şansı ise artık bölgede değişimin kaçınılmaz olmasıdır.