Olağanüstü bir kurultayı daha geride bıraktı CHP. Kemal Kılıçdaroğlu yeniden genel başkan seçildi. Seçildi seçilmesine de, hepimiz biliyoruz ki bu durum CHP içindeki tartışmaları sonlandırmayacak. Kılıçdaroğlu, 2015 genel seçimlerine kadar süre kazanmış oldu. Genel seçimlerden hemen sonra CHP içinde yeni bir genel başkanlık kavgasının baş göstermesi hiç kimse için sürpriz olmayacak.
CHP, bir süredir tam anlamıyla bir “değişim sancısı” yaşıyor. Bir siyasi aktörün değişim sancısı yaşaması, her şeyden önce kendisini yeni durum ve süreçler karşısında yenileme ihtiyacı duyması ile ilgili olabilir. Bu, her zaman iradi bir biçimde de cereyan etmeyebilir. Değişime zorlandığını düşünür ve bu bir sancı yaratır. Fakat, bir başka değişim sancısı daha vardır ki, o da değişime karşı direnmek şeklinde tezahür eder. Bu yönüyle CHP, hem değişmesi gerektiğini biliyor, hem de değişime direnmek istiyor. Bu da sancısını kat be kat artırıyor. CHP siyasetinin son yıllardaki en temel açmazı bu.
Bir siyasi partinin varlığını anlamlı kılan başlıca husus, sahip olduğu siyasal önerileri, toplum, ekonomi, kültür, eğitim vb. alanlarında geliştirdiği çözüm teklifleridir. Bu bağlamda en temel mesele, bir partinin toplum önüne hangi vaatlerle çıktığıdır. Bununla birlikte söz konusu partinin “vaatler”iyle “yetkinlikler”i, “öneri”leriyle “tarihsel pratikler”i arasındaki mesafenin kısa olması gerekir. CHP söz konusu olduğunda partinin hem yetkinlikleri ve vaatleri arasındaki, hem de önerileri ve tarihsel pratikleri arasındaki mesafenin bir hayli uzun olduğu tespiti yapılabilir. CHP siyasetinin son yıllardaki bir diğer açmazı da budur.
CHP siyasetinin bir başka açmazı ise AK Parti siyasetine olan bağımlılığıdır. Bir siyasi partinin kendisine bir öteki yaratması ve kendi söylemlerini ona karşıt bir biçimde şekillendirmesi mümkündür. Hatta bir strateji olarak kullanılabilir, hatta ona dinamizm bile sağlayabilir. Çağdaş dünyada bunun pek çok farklı örneğine rastlamamız mümkün. Fakat CHP söz konusu olduğunda karşımızda daha farklı bir manzara var. CHP, AK Parti’nin iktidara geldiği 3 Kasım 2002 tarihinden bu yana, AK Parti’nin sınırlarını çizdiği sahada top koşturuyor. Sahanın dışına çıkamıyor, kendisine yeni bir saha inşa etmeyi tasavvur dahi edemiyor.
CHP’nin diğer bir açmazı tam da bu noktada karşımıza çıkıyor. CHP, AK Parti’nin sınırlarını çizdiği o oyun sahasında iki formayla birden top koşturmaya çalışıyor. CHP, hem “ana muhalefet partisi” formasını, hem de “hakem” formasını üstüne geçirip koşturmaya çalışıyor. Başarısını, AK Parti’nin sahadaki hareket kabiliyetini sınırlamaya endeksliyor. Bu nedenle 2007’de başında Deniz Baykal varken de, 2014’te başında Kemal Kılıçdaroğlu varken de “R. Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı seçilmemesi”ni temin etmek başlıca amaç olarak tesis edilebiliyor.
CHP’nin zikredilmesi gereken bir başka önemli açmazı, partinin kitleselleşme çabasında karşımıza çıkıyor. Açıkçası ben 2009’dan itibaren karşımıza çıkan “yeni CHP” söylemlerini, partinin kitleselleşme çabasının ürünü olduğunu düşünüyorum. CHP, AK Parti’nin iktidara geldiği günden itibaren giderek tırmandırdığı ve 2007 Cumhuriyet Mitingleriyle zirveye çıkan sert ve dışlayıcı ideolojik tutumun ne denli ağır bir siyasi maliyet ürettiğini gördü. Bununla birlikte, ulusalcı elitlerin desteğini ve enerjisini kaybetmeyi de göze alamadı. Çelişkili söylem ve politikalara imza attı. Semboller düzeyinde birtakım yenilikler ortaya koysa da, bunlar ne zihniyet, ne de örgütlenme düzeyinde bir karşılık bulabildi. Bu da ciddi bir inandırıcılık sorunu yarattı. CHP’nin kitleselleşme projesini geçmişiyle yüzleşme cesareti göstermeden hayata geçirmeye çalışması söz konusu inandırıcılık sorununu derinleştirdi. CHP’nin tek parti mirasını sahiplenmesi, askeri darbe ve müdahaleler karşısındaki tutumundan pişmanlık duymaması, 6 Ok’ta belirginleşen Kemalist dogmatizmi savunmaya devam etmesi onu katı, sert bir ideolojik kabuğa hapsetti.
Bu da bir başka açmazı beraberinde getirdi. Söz konusu sert ideolojik kabuk CHP’yi dar bir toplumsal tabana mahkum etti. Cumhuriyet kurulduğunda Batılılaşmış bürokratlara ve kasabalı eşrafa dayanarak varlık bulan CHP, bugün endişeli modernlerin ve Kemalist Alevilerin partisine dönüşmüş durumda. CHP, “yaşam tarzına müdahale” söylemiyle oluşumuna katkıda bulunduğu korku siyasetinin yardımıyla bugüne dek bu kesimlerin desteğini alabildi. Hakim parti kodlarını içselleştirerek hareket edecek bir AK Parti’nin önümüzdeki dönemde ortaya koyacağı performansı da hesaba kattığımızda CHP’nin bu açmazının daha da derinleşeceğini öne sürebiliriz.
Kemal Kılıçdaroğlu, eğer yeni bir CHP vaadiyle ortaya çıkıyorsa, önce bu 6 açmazla ne yapacağını sorgulamalı.
[Akşam, 07 Eylül 2014]