Dün AK Parti’nin 15. iktidar yılının sene-i devriyesiydi. Bu 15 yıllık iktidar döneminde AK Parti, hem Türkiye’nin siyasal kültürünü hem de toplumun sosyolojisini dönüştürdü. Bugün ise toplumun siyasetten beklentisi, 2002 şartlarından çok farklı bir düzlemde şekilleniyor.
Bugünlerde siyasetin önemli gündemlerinden biri, AK Parti siyasetindeki yenilenme. Diğeri ise yeni kurulan bir partinin Türkiye siyasetinde başarılı olup olmayacağı meselesi. Böyle olunca da sık sık AK Parti’nin ilk kuruluş dönemine ve şartlarına atıf yapılıyor. AK Parti’nin partileşme süreci ve ilk dönem siyasi söylemleri mercek altına alınıyor. İlk seçimlerde iktidara gelmesinin temel nedenleri tartışılıyor.
Bir karşılaştırma üzerinden de Meral Akşener’in yeni kurulan partisinin başarı şansı değerlendiriliyor. Akşener’in partisinin ileri gelenleri başta olmak üzere, bazı siyasi analizciler, bugünün siyasi şartlarını 15 yıl önceki Türkiye siyaseti ile karşılaştırarak, yeni partiyi bir yerlere konumlandırmaya çalışıyorlar.
***
AK Parti’nin kurulduğu dönemde siyasette bir meşruiyet krizi vardı. Merkez sağ ve mevcut sistem iflas etmişti. Yani siyasetin güçlü bir merkezi bulunmamaktaydı. Tekrar eden ve giderek derinleşen ekonomik kriz, geleceğe yönelik toplumsal özgüveni parçalamıştı.
Siyasetin krizi ekonomik krizle birleşince, toplum yeni olanı denemek için risk almaya hazırdı. Çünkü zaten kaybedeceğini kaybettiği için daha kötüsü olmazdı.
İktidar ve muhalefetin tüm genel başkanları liderlik karizmasına sahip olmaktan çok uzaktaydı. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı yapmış ama daha partisi bile kurulmayan Recep Tayyip Erdoğan’ın liderlik karizması, toplumun geniş kesimlerini arkasından sürükleyecek bir etkiye sahipti. Dolayısıyla diğer mevcut liderlerin çok ötesinde bir karşılığı vardı.
Siyasetin dinamiği ve işleyişi, siyaseten ömrünü tamamlamış siyasetçiler, bunlara etki eden eski bürokratlar, statükonun devamından beslenen çıkarcı elit grupları ve siyasetin güçsüzlüğünden yararlanan imtiyazlı iş adamları tarafından belirleniyordu.
***
Bu 15 yıllık dönemde Türkiye’de siyaset değişti. Bürokrasi dönüştü, medya çoğullaştı ve yeni sermaye sınıfları oluştu. Sadece Türkiye’de değil dünyada yeni siyaset yönelimleri ortaya çıktı. Tüm bunların ötesinde Türkiye’de siyasal sistem değişti.
AK Parti, 15 yıl içinde siyasi krizlerle yüzleşti. İçeride ve dışarıda büyük meydan okumalarla karşılaştı. Her meydan okuma ve kriz AK Parti’nin siyasal öğrenme sürecini geliştirdi. Krizlerle yüzleşme ve kriz çözme becerisini artırdı.
AK Parti ayrıca, büyük reformlar yaptı. Demokrasinin kalitesini yükseltmek için çok büyük açılımlar gerçekleştirdi. Türkiye’nin kronikleşmiş iç ve dış tüm sorunlarını çözmek için açılım süreçlerini başlattı. Toplumun çok geniş kesimleri ile siyaseten yol yürüdü.
Ancak tüm bunları yaparken, Gezi olayları, MİT Müsteşarının tutuklanması, 17-25 Aralık yargı darbesi, Çözüm Sürecinin baltalanması ve 15 Temmuz darbe girişimi gibi büyük meydan okumalarla yüzleşince geçmiş dönemdeki reform ve açılım siyasetini yeniden gözden geçirdi.
Demokratikleşme ve reform bağlamında adım atarken bu süreçlerin kendisine karşı bir operasyona dönüştürüldüğünü gördü.
AK Parti, kendisine yapılan operasyonlara karşı mücadele başlatınca AK Parti karşıtı bloklar partiye ve Erdoğan’a karşı dış desteğe yöneldi. İlerleyen süreçte, dışarıda ve içeride, Erdoğan ve AK Parti karşıtı çevreler, AK Parti’nin iktidardan düşmesini, Türkiye’nin bekasını da doğrudan ilgilendiren, derin bir kriz ve istikrarsızlık sarmalında gördüler. Bunun için de çabaladılar.
Tüm bu süreçleri AK Parti, geniş toplum kesimlerinin desteğini arkasına alarak atlattı. Gelinen süreçte, krizlerin büyüklerini atlatsa da AK Parti artık, içeriden ve dışarıdan kendisine yönelik yeni girişimlerin olabileceğinin farkında.
Bu anlamda, geniş halk desteğini kaybetmemek ve 2019 seçimlerini güçlü bir şekilde kazanmak için AK Parti, bazı risklere rağmen, kendisini her anlamda yenilemeye çalışıyor. Yenilenme sürecini de 15 yıllık siyasi tecrübesi üzerine inşa ediyor...
[Türkiye, 4 Kasım 2017]