Darbe girişimi halkın feraseti ve kahramanca direnişiyle atlatıldı…
Bu alçakça girişimin görünen sorumluları da az çok belli oldu ve yargı önünde hesap verecekler. Şimdi artık sıra bu görünen sorumluların içerideki ve dışarıdaki bağlantılarının açık bir şekilde ortaya dökülmesine geldi.
Bu çok kolay bir iş değil şüphesiz...
Darbenin arkasındaki FETÖ örgütünün başta güvenlik kurumları olmak üzere, bütün kamu kurumlarındaki uzantılarının ortaya çıkarılması çok kararlı ve sabırlı olmayı gerektiren bir sürece işaret ediyor. Bu terör örgütünün devletin içerisinden kazınması ve toplumsal desteğinin kesilmesi için atılacak adımların suçsuz insanlarda mağduriyetlere yol açmaması da bu mücadelenin başarısı açısından çok önemli olacaktır. Söz konusu yapının kendisini gizlemedeki mahareti bu mücadelenin zor olacağını gösteriyor.
Darbeyi gerçekleştiren FETÖ örgütünün dış bağlantılarının tespit edilmesi de bu örgütle mücadelenin başarısı açısından büyük önem arz ediyor. Bu örgüte dışarıdan destek veren aktörlerin ortaya çıkarılması, bunların bundan sonra da Türkiye’ye karşı benzer teşebbüslerde bulunmalarına karşı gerekli tedbirlerin alınması açısından çok önemlidir.
Üç nokta bu örgütün gerçekleştirdiği darbe girişiminin dış bağlantılarına işaret ediyor:
Türkiye’de 1960 yılından beri yaşanan darbelerde başta ABD olmak üzere NATO ülkelerinin oynadığı rol bu darbe girişiminde de, "müttefiklerine" karşı müdahaleci bir geleneğe sahip olan Washington ve Brüksel’in tutumunun iyice araştırılmasını gerekli kılıyor. Demokratik yollarla ülkelerinin başına gelen Patrice Lumumba (Kongo-1961), Salvador Allende (Şili-1973) ve Adnan Menderes’in darbeler sonucu öldürülmesi bu darbelere destek veren Batı ülkelerinin çıkarları doğrultusunda ne kadar ileri gideceklerini göstermektedir. Bu soğuk gerçek bize uluslararası ilişkilerin hukuk yerine güç üzerinden yürüdüğünü bir kez daha hatırlatarak, 15 Temmuz darbe girişiminde darbecilerin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı öldürmeye çalışmalarını da açıklamaktadır. 21. Yüzyılda başka ülkelerin siyasetine müdahale konusunda çok daha rafine araçlar geliştiren Batılı güçlerin artık darbe gibi yöntemlere destek vermeyeceklerini düşünmenin ne kadar büyük yanlış olduğunu ise daha üç yıl önce yapılan Mısır darbesi göstermişti.
FETÖ liderinin 1999 yılından beri ABD’de yaşıyor olması da bu örgütün darbe girişimindeki dış bağlantı konusunda önemli bir noktaya işaret ediyor. Sahip olduğu ekonomik ve askerî güçle dünya politikasında çok aktif olan ve çıkarları doğrultusunda dünyanın her yerinde çok müdahaleci politikalar izlemekten çekinmeyen Washington yönetiminin kendi ülkesinde barındırdığı Fethullah Gülen’e bağlı örgütün Türkiye’deki darbe girişiminden habersiz olduğunu düşünmek bu ülkeyi çok küçümsemek olacaktır. Amerikan yönetimi içerisinde hangi kesimlerin bu darbe girişiminin ne kadarlık kısmından haberdar olduğunu ya da desteklediğini zaman gösterecektir. Ancak bu kesimlerin, bir NATO müttefikine karşı gerçekleştirilen bu alçakça saldırıya destek vererek ya da göz yumarak, sadece Türkiye’nin değil bütün Orta Doğu’nun ve Batı’nın güvenliğini tehlikeye attıkları anlaşıldığında başta Amerikan halkı olmak üzere, bu ülkedeki bu tür maceracı ve saldırgan politikalara karşı çıkan geniş kitleler tarafından suçlanacakları görülecektir. O zaman sahte deliller ve yalanlarla Irak Savaşı’nı başlattıkları için sonradan özür dileyen politikacılar gibi pişmanlık açıklamalarının ne kadar fayda sağlayacağını zaman gösterecek.
Darbe girişimi öncesi, sırası ve sonrasında Batı medyasında yapılan yayınlar da açık bir şekilde Batı’daki etkili bazı çevrelerin Türkiye’de demokratik yollarla olmayacak bir iktidar değişimini istediklerini ortaya koymuştur. Halkın büyük desteğiyle seçilmiş olan Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AK Parti hükümetinin bağımsız politikalarını kendi çıkarları açısından önemli bir sorun olarak gören bu çevreler uzun zamandır medya üzerinden Erdoğan aleyhtarı bir karalama kampanyası yürütmekteydiler. Bu kampanya sayesinde, darbenin başarılı olması durumunda kendi kamuoylarına neden Türkiye’deki seçilmiş hükümeti desteklemediklerini anlatmak zorunda kalmayacaklardı. Çünkü bu yalan kampanyalarıyla "diktatör" olarak anlattıkları Erdoğan’ın bir darbe yoluyla devrilmesinden rahatsız olacak kimselerin sayısı çok az olacaktı. Destekledikleri darbe girişiminin başarısız olmasının ardından yeniden pozisyon alıp "darbe yanlıştı, ancak Erdoğan artık tam diktatör olur" kampanyasına yönelmeleri Erdoğan karşıtı karalama kampanyalarına ısrarla devam edeceklerini gösteriyor.
Halkın büyük teveccühü sonucu seçimle işbaşına gelen Erdoğan’ı darbe dahil olmak üzere her türlü yöntemi kullanarak devirmeye kararlı görünüyorlar. Ancak Türk halkının demokrasiye ve seçilmiş liderlerine sahip çıkma konusunda artık daha kararlı olduğunu ve her türlü entrikayı bozduğunu hesap edemiyorlar. Cumhurbaşkanı’nın FETÖ’nün bombaladığı TBMM’de yaptığı konuşmadaki "ne kadar etabınız varsa hepsiyle beraber gelin" sözlerini sadece FETÖ’ye değil, arkasındaki bu hazımsız dış aktörlere de verilmiş mesaj olarak görmek doğru olacaktır.
[Türkiye, 27 Temmuz 2016].