Bir sosyal mühendislik çalışmasıymışcasına, ordunun finansal harcamalarının denetlenmesi meselesi, Mısır gündeminde bilinçli zamanlamalarla yer bulmaya devam ediyor. Bu seferki zamanlama, yargı bürokrasisine karşı hazırlanan Şura Meclisi’ndeki kanun teklifini hedef alınmış durumda.
İlk önce Merkezi Denetleme Kurumu Başkanı (MDK / Mısır Sayıştay’ı) Hişham Cenine’nin, “ordu ve polis de dâhil olmak üzere tüm devlet kurumları finansal açıdan MDK’nın gözetimi altındadır” açıklaması, ardından ordu sözcülüğünün basında haberleştirilen “MDK’nın ticari faaliyetlerini denetlemesine izin verdiğini” belirten haberleri sert bir şekilde yalanlaması, Mısır ordusunun ‘iktisadi krallığı’ daha ne kadar devam edecek tartışmasını yeniden alevlendirdi.
Ordunun kamuoyu oluşturarak, Cumhurbaşkanı Mursi ve İhvan’dan kurtulmak isteyen pozisyonlar alması, Mursi ve İhvan’ı askere karşı adım atmaya zorluyorlar. Mısır ordusu ise kendi bütçesi kapsamında yaptığı askeri harcamalar dışında, ekonominin her alanında hizmet veren şirketlerinden öyle kolay vazgeçecek bir görüntü vermiyor.
MISIR ORDUSU VE EKONOMİ
1952 Hür Subaylar Devrimi ile aslında tüm Mısır’ın sahibi haline gelen generaller, zaman içerisinde yarı liberal kapitalist yapının yeni şartlarına adapte olarak farklı bir ekonomik imtiyaz alanı oluşturdular. Görece düşük vergi ve ücretsiz istihdam kabiliyeti ile sahip oldukları şirketlere avantaj üretip, kapitalist sistem içerisinde yer aldılar. Emlak alım satımları başta olmak üzere (Mısır Toprak Planlama Otoritesi’ne göre, ülke topraklarının %87’lik kısmı üzerinde ordunun defacto kontolü var ve bu alanlarda tüm sivil projelerin yürütülmesi ulusal güvenlik çerçevesinde ordunun insiyatifinde) enerji, elektronik, temizlik, eğlence, gıda ve ağır sanayi sektöründe faaliyet gösteriyorlar. Bu anlamda, Mısır’da alalade bir alışveriş merkezinde askeri kıyafetli çalışanların temizlik malzemesi sattığını ya da bir bilardo salonunda fiş kestiğini görmek mümkün. Türkiye’deki karşılığı ile söyleyecek olursak, onlarca ‘OYAK’ ve ‘Ordu Pazarı’ Mısır’ı sarmış durumda.
Mısır Orudusu’nun yönettiği ekonominin büyüklüğünü tam olarak bilmek mümkün değil. Uluslararası basın ve Mısır’daki yaygın söylemle, ordunun GSYH’nın %25-40’ını kontrol ettiği düşüncesi ancak bir efsane görüntüsü veriyor. Bu konuda şimdiye kadar açıklanmış ciddi bir araştırma yok. Mısır GSYH’sı 2012 itibariyle yaklaşık 255 milyar dolar. Bu anlamda ordunun 100 milyar doları her yıl yönetiyor olması gerekir ki, ciddi mübalağalı bir rakam. Daha rasyonel değerlendirmelerle bu oranın %10-15 bandında olabileceği öngörülebilir.
Ayrıca Dünya Bankası verilerine göre, Mısır askeri harcamaları ciddi anlamda düşüş trendinde. 1998’de GSYH’ya oranı %6.5 olan rakam, 2010’da %2 ve 2011’de %1.8 gerilemiş durumda. Bu rakamlara ABD tarafından Camp David Antlaşması’nın teşfik primi niteliğinde her yıl Mısır Ordusu’na verilen 1.3 milyar dolar da dâhil.
ORDU KENDİ ALANINA ÇEKİLMELİ AMA ŞİMDİ Mİ?
Nihayetinde, ideal açıdan Mısır’da hem askerin kendi aslî faaliyet alanında etkinliğini artırabilmek, hem de demokratik konsolidasyonun sağlanabilmesi için ordunun ticari faaliyetlerini hazineye devretmesi ve sivil siyasetçe belirlenen şeffat hesap verilebilir bir bütçeye sahip olması gerektiği açık.
Ancak Mısır’daki reel-politik bize şu anda başka şeyler söylüyor.
Cumhurbaşkanı Mursi ve İhvan post-devrim sürecinde fülul, oligarşik yargı ve liberal/seküler muhalefet ile boğuşurken, orduyu karşısına alacak bir hamle yapmak istemediğinden, siyasete müdahil olmaması karşılığında ordunun ekonomik imtiyazlarına dokunmama eğilimi gösterdi. Yeni Mısır Anayasası’nda ordu hâlâ kendi bütçesini belirleyip denetleyebiliyorken, ticari alanda yürüttüğü faaliyetlerle de ekonomik imtiyazlarını sürdürmeye devam ediyor.
Bu bağlamda aslında ordunun ekonomik gücü onu rasyonelleştiren bir sonuç da üretiyor denilebilir. Mısır’da İlk Meclis Seçimleri’ni İhvan ve Selefi hareketlerin kazanmasından bu yana sistemli bir şekilde ordu siyasetin içine çekilmek isteniyor. Hatta El-Baraday gibi liberal siyaset ürettiğini iddiaa eden muhalif aktörler dahi orduya müdahale etme çağrısı yapabiliyorlar. Ancak generaller (diğer faktörlerin yanında) yönettikleri dev şirketlere zarar verebilecek bir askeri müdahale sürecine taraftar değiller.
İhvan da askerin ekonomik gücüne dokunmayıp, biraz da bu kartı sahibinin aleyhine işlemesi için zemin hazırlıyor. Böylelikle devlet bürokrasisini sivil siyasetin lehine genişletmeye çalışıyor. Hatalı bir siyaset ile böl-yönet politikasını liberal-seküler muhalefete karşı uygulayamayarak onları birleştiren İhvan, askeri kendi ekonomik alanına kısmen de hapsederek, yargı, emniyet ve diğer devlet bürokrasisi ile mücadelesine bu sefer daha başarılı bir şekilde yoğunlaşabiliyor.