SETA > Yorum |
Ekmek Beyin ve Makarna Siyasal İletişimin Çaresizliği

Ekmek, Beyin ve Makarna: Siyasal İletişimin Çaresizliği

“Ekmek için Ekmeleddin” sloganı ve onun içine sıkıştırılmış “sevimli Ekmek” hikayesi siyasal iletişime giriş kitaplarında örneklerine sıkça rastlayacağımız türden bir kampanya aracı.

Cuma günü, başbakan Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı vizyon belgesi sunumundaydım.
Erdoğan’ın siyasal iletişim kampanyası hakkında edilebilecek çok fazla söz yok.
İyi tasarlanmış, muhatabı belli, frekansı doğru ayarlanmış bir kampanya.
Hatta ve hatta Erdoğan Cumhurbaşkanı seçildiğinde muarızlarının neye sığınacakları da şimdiden belli.
Sonuçlar belli olur olmaz, Kılıçdaroğlu ve Bahçeli’yi “kamu kaynaklarıyla insanların beyni yıkandı” cümlesini kurarken hayal edebiliriz.
Bu “yeni bir bahane” ve bunun bir “bahane” olduğunu da herkes biliyor.
Bilen bilsin, gam değil. Varoluşlarını tehdit altında hisseden siyasiler için bahaneler en emniyetli limanlardır.
2002’den bu yana AK Parti’nin her bir başarısı, CHP ve MHP’nin bahane yarışına girmesine yol açtı.
“Makarna ve kömür söylemi” özellikle CHP için tam da böylesi bir ihtiyacı karşıladı.
Esasında bir köylü partisi olan, fakat kendisini ısrarla üst-orta sınıf bir parti olarak pazarlayan CHP, Erdoğan’ın her bir seçim başarısını “makarna ve kömür politikası”na bağladı.
Fakat bu söylem CHP için salt bir bahane olarak da kalmadı.
Her seferinde büyüdü, “arzu” oldu, daha da büyüdü “politika” oldu.
CHP’nin her seçim sonrası depreşen “halkla bağ kurma” hissi, “nasıl daha etkili makarna ve kömür dağıtabiliriz” sorusunu beraberinde getirdi.
Komik.
Biraz da acı.
Ama gerçek.
Köklü denir mi bilinmez ama Türkiye’nin en eski partisinden bahsediyoruz.
Yeni CHP, elbette ki, eski söylemlere sıkışıp kalmayacak, yeni söylemleriyle ve dahi yeni bahaneleriyle öne çıkacak.
Bu yeni bahanenin merkezinde ise, “beyin yıkama” var.
Bu da bir aşama elbette.
Yıkanası da olsa, muhatabında bir beynin olduğunu varsaymak, onu mideden ibaret görmekten yeğdir.

ÇİFT TARAFLI CEHALET

Erdoğan’ın dünkü vizyon belgesi sunumunun içeriğine hiçbir surette odaklanmadan, onu “bir iletişim kampanyası”na indirgemek yansıtmak politikayı hiçe saymaktır.
Hele hele “siyasal iletişim”i propaganda ve “beyin yıkama”yla özdeş görmek politikayı katletmektir.
Erdoğan’ın siyasi başarısını, “iyi hatip, beyin yıkamasını biliyor” diyerek tahfif etmek, geçmişteki ve bugünkü başarısını, “iletişim kampanyası”yla izah etmek çift taraflı bir cehaletin ürünü.
Bir yandan toplumu tanımayan bir yaklaşım var burada.
Toplumu kolayca kandırılabilen, gözü boyanabilen bir manipülasyon nesnesi olarak görme yanlışı bu.
Diğer yandan, siyaseti bilmeyen bir bakış açısı bu. Siyasetin çözüm odaklılığına ve öngörülebilir gelecek sunma potansiyeline yabancı bir yaklaşım.
Böyle olunca siyaset inorganik müdahalelerle şekillendirilebilecek bir alan, toplum ise küçük rüşvetlerle ayartılabilecek bir nesne olarak görülebilir.
Gelin görün ki o alanla o nesne bir türlü gerçek hayatta ete kemiğe bürünmüyor.
Ortaya da kimileri için kocaman bir hayal kırıklığı çıkıyor.

BENİMDE VAR BİR HİKAYEM!

“Ekmek için Ekmeleddin” sloganı ve onun içine sıkıştırılmış “sevimli Ekmek” hikayesi siyasal iletişime giriş kitaplarında örneklerine sıkça rastlayacağımız türden bir kampanya aracı.
Ve esasında Erdoğan’ın “iletişim kampanyası”na verilmiş bir cevap.
Daha açık söylersek, Erdoğan’ın bilezik hikayesinin uyandırdığı havanın cazibesine kapılmış iletişimcilerin Türkiye siyasetine attığı bir kazık.
Buradaki en temel mesele, bu iki “hikaye” arasındaki mahiyet farkını görememekte.
Erdoğan’ın hikayesi gerçek.
Bu İhsanoğlu’nun hikayesinin “doğru” olmadığı anlamına gelmez.
Ancak siyaseten gerçekliği yok.
Seçmenin buradan alacağı mesaj, İhsanoğlu’unun “kendisiyle eğlenebilen özgüven sahibi bir insan” olduğu mu?
Eğer öyleyse de o vakit şunu sormamız icab eder: Bu hikaye, seçmenin hikayesiyle hangi noktada buluşuyor?
Peki, hadi CHP bunu dert etmiyor, peki Ekmel Bey bunu neden görmüyor?
Bana öyle geliyor ki geriye dönüp baktığımızda Ekmeleddin İhsanoğlu ile ilgili şu cümleyi kuracağız:
O kadar akildi ki, hiç düşünmezdi!

[Akşam, 13 Temmuz 2014]