SETA > Yorum |
TÜSİAD'ın Normalleşme Sancısı

TÜSİAD'ın Normalleşme Sancısı

TÜSİAD 'muhatap alan' konumundan 'muhatap alınan' konumuna gerilemeyi yani normalleşmeyi sindiremiyor.

CumhurbaÅŸkanı, BaÅŸbakan ve TÜSÄ°AD ekseninde cereyan eden 'muhatap olma/olmama meselesi' 2010 yılından bu yana yaÅŸadığımız kriz görünümlü normalleÅŸmeler dizisini açık bir ÅŸekilde özetlemektedir. TÜSÄ°AD BaÅŸkanı Haluk Dinçer'in sadece tepki çeken "Muhatap almayız" sözleri deÄŸil mülakatın geri kalanında söyledikleri ve ayrıca röportajın satır araları dikkatlice okunduÄŸunda ortaya çıkan düÅŸünceler benzer zihinsel kodlara iÅŸaret ediyor.

Mülakatı veren Türkiye'nin en büyük iÅŸveren örgütünün baÅŸkanı. Dinçer acemi, diplomatik ve bürokratik dilin inceliklerinden haberi olmayan bir figür deÄŸil. Aksine 'söz'ün ne demek olduÄŸunu bilen birisi. Tam da CumhurbaÅŸkanı'nın TÜSÄ°AD'la geçmiÅŸ anlaÅŸmazlıkları bir kenara bıraktığını söylediÄŸi "Bugün itibarıyla iliÅŸkilerimizde herhangi bir gerginlik yoktur" sözlerinin hemen akabinde "Ama bizim muhatabımız da Sayın CumhurbaÅŸkanı deÄŸildir" gibi bir beylik cümlesi böyle bir isimden beklenmeyecek bir tavırdır.

ÇeliÅŸkili açıklamalar

Dinçer aslında söyledikleri ve söylemedikleri ile mesajını muhatabına net bir ÅŸekilde iletebiliyor. Bu özelliÄŸini mülakat esnasında kendisinin TÜSÄ°AD'taki akıbeti ile ilgili sorulara verdiÄŸi ve vermediÄŸi diplomatik cevaplarla çok güzel göstermiÅŸ. Mülakatı yapan muhabirden dinleyelim: "Dinçer 22 Ocak'taki Genel Kurul'da yola devam edip etmeyeceÄŸine yönelik tüm sorularımı 'Genel Kurul'un takdiri' diye zarafetle geçiÅŸtirdi. Ancak siyasi konularda verdiÄŸi sansürsüz yanıtlara bakınca bunun bir veda röportajı olduÄŸunu anlamak zor deÄŸil." DoÄŸrusu bu rafine üslup mülakat boyunca kendisini baÅŸka konularda da gösteriyor. ÖrneÄŸin Dinçer, paralel devlet 'iddiaları' için özetle "Bu bizim iÅŸimiz deÄŸil, yargıyı ve MÄ°T'i ilgilendirir" derken, 17 Aralık iddiaları için birden yargının yerine geçip "Türkiye'de yolsuzluk olduÄŸu aÅŸikar" mealinde cümleler kurabiliyor.

Hal böyle olunca muhataplık açıklaması iyice kafa karıştırıcı bir hal alıyor. Üstelik Dinçer sınıfsal konumları gereÄŸi CumhurbaÅŸkanı ile iyi iliÅŸkiler kurmak zorunda olduklarını ÅŸu cümlelerle gayet iyi açıklamışken: "TÜSÄ°AD ile iktidar partisinin saÄŸlam bir iletiÅŸim içinde olması Türkiye'nin yararınadır. TÜSÄ°AD bu ülkedeki sanayi üretiminin, istihdamın çoÄŸunluÄŸunu yapıyor; ödenen vergilerin yüzde 80'ini ödüyor. Ä°ktidarla olan iliÅŸki Türkiye'nin yararınadır."

Sıkışıp kalmışlık

Bir yanda Dinçer'in 'söz'e hakimiyeti, sınıfsal konumu, diÄŸer yanda CumhurbaÅŸkanı'yla ve iktidarla olan iliÅŸkileri hakkında sarf ettiÄŸi çeliÅŸkili ifadeler...

Mülakatı bu perspektiften okudukça mesele iyice karmaşık bir hal alıyor. Ama aslında o kadar da karmaşık deÄŸil. Dinçer ve temsil ettiÄŸi iÅŸ çevreleri sınıfsal konumları ile alışkanlıkları arasında sıkışıp kalmış durumdalar. Bir yandan Dinçer'in de isabetle tespit ettiÄŸi gibi sınıfsal konumları gereÄŸi iktidarla iyi iliÅŸkiler geliÅŸtirmeleri hem onların hem de Türkiye'nin yararına, üstelik ErdoÄŸan'ın son katıldığı TÜSÄ°AD toplantısında onlara hitaben söylediÄŸi gibi yönetimi altında servetlerini katladıkları bir iktidarla. Öte yandan hayat alışkanlıkları buna mani; tam da mülakatta iki kere tekrarlanan 'muhatap olmak' beylik lafının arka planında yer alan üstten konuÅŸma konumunu yitirmiÅŸ olmayı kabul edemiyorlar.

TÜSÄ°AD 'muhatap alan' konumundan 'muhatap alınan' konumuna gerilemeyi yani normalleÅŸmeyi sindiremiyor. Hepten muhatapsız kalmadan önce bir diÄŸer adı yeni Türkiye olan bu normalleÅŸmiÅŸ vasattaki konumlarını sindirmeleri ve kabullenmeleri hem onların hem de Türkiye'nin yararın