Dokunulmazlıkların kaldırılması PKK'nın Temmuz 2015'te başlattığı "devrimci halk ayaklanması" ve sonrasında oluşan süreç içerisinde değerlendirilmelidir. PKK, 7 Haziran seçimleri sonrasında HDP'nin elde ettiği seçim başarısını bir kaldıraç olarak kullanarak doğu illerinde halk ayaklanması çıkararak ayrılıkçılık için zemin oluşturmaya çalıştı. 6-8 Ekim 2014 Kobani olaylarıyla ilk sinyallerini veren sivil siyasetin yerini şiddete bırakması süreci başlamış oldu. Bu şiddet süreci demokratik siyasetin alanını daralttı, spesifik olarak da HDP'nin altını oydu. Şöyle ki, bu süreç HDP'yi PKK ile Türkiye arasında, "Türkiyelilik" siyaseti ile ayrılıkçı Kürt milliyetçiliği arasında seçim yapmak zorunda bıraktı. Bu aynı zamanda demokratik siyaset ile terör arasında bir seçim demekti. HDP, "emanet oylar" tartışmasıyla başlayan bu süreçte PKK'nın kıskacına girdi ve kısmi de olsa var olan otonomisini kaybetti. Bunun neticesinde bir yandan siyaset kurumu içerisinde terörle mücadele veren silahlı güçleri ve hükümeti yıpratma diğer yandan da teröre farklı yollarla arka çıkma yoluna gitti. Yoğunlaşan terör olayları, Suriye'de Türkmenlere yönelik şiddet olaylarıyla birleşerek toplumda bir tepkiye neden oldu. Bu tepki terörle mücadeleye HDP'li milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasının da eklemlenmesi tartışmasını başlattı. İlk işaret fişeği Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'dan geldi. Halk tarafından seçilmenin verdiği sorumlulukla hareket eden Erdoğan mart ortalarında Beştepe Külliyesi'nde muhtarlarla buluşma toplantısında Meclis'i gerekli adımları atmamakla eleştirerek "Parlamento gereğini yapmazsa, bu millet, tarih, bu parlamentodan hesabını sorar" şeklinde konuştu.
2-Meclis'teki süreç nasıl şekillendi?
Cumhurbaşkanı'nın konuşmasından sonra Meclis'te bir hareketlilik başladı ve iki mesele ön plana çıktı. Bunlardan biri AK Parti ile CHP arasında kimin dokunulmazlık teklifi daha kapsayıcı tartışmasıyken, diğeri ise AK Parti ile MHP arasında dokunulmazlıkların genel mi yoksa teröre bulaşan milletvekilleriyle mi sınırlanacağı konusundaki tartışmaydı. İlk adımı atan AK Parti, 83. maddeye geçici bir madde ekleyerek şu ana kadar Meclis'e gelmiş bütün dokunulmazlıkları kaldırma önerisinde bulundu. Buna cevaben CHP, Anayasa'da kalıcı bir değişiklik yaparak milletvekilliği dokunulmazlığını yasama dokunulmazlığıyla sınırlamayı, geçmiş dönemdeki fezlekeleri de içeren ve ayrıca bakanların yargılanmasını da mümkün kılan bir öneriyi gündeme getirdi. MHP ise dokunulmazlıkların kaldırılmasını terörle ilgili fezlekeleri bulunan milletvekilleriyle sınırlandıran bir öneri getirdi. Ayrıca HDP'yi ima ederek parti kapatmanın gündeme getirilmesini de dillendirdi.
Baştan beri dokunulmazlıkların kaldırılmasına karşı olan HDP ise, bunu bir "saray darbesi" olarak değerlendirdi ve sürece teklifle dahil olmadı.
AK Parti kendisine resmi teklif ileten tek parti olan CHP'nin önerisini dikkate alarak önerisini revize etti. Buna göre Anayasa değişikliği yapılarak dokunulmazlıkların kaldırıldığı tarih itibarıyla savcılıkta ya da Başbakanlık'ta olan dosyaların da kapsam dahiline alınması kararı verildi. Mart sonunda CHP sunulan öneriyi pek tatmin edici bulunmasa da -CHP'nin bu süreçte amacı Paralel Yapının 17-25 Aralık operasyonu çerçevesinde AK Parti'yi sıkıştırmaktı- Kılıçdaroğlu çıktığı bir televizyon programında teklife "evet" diyeceklerini açıkladı. Ancak CHP içinde bazı milletvekilleri bunu AK Parti'nin yeni anayasa ve başkanlık için Meclis aritmetiğini değiştirme hamlesi olarak değerlendirerek "hayır" oyu vereceklerini açıkladılar.
12 Nisan'da Meclis'e sunulan teklif, TBMM Anayasa Komisyonu'nda yumruklaşmaya varan tartışmalara sahne olarak, 3 Mayıs'ta Genel Kurul'da görüşülerek kabul edildi. 17 Mayıs'ta oylanan ilgili anayasa değişikliği CHP'nin büyük fire vermesiyle Meclis'ten geçemedi.
3-Bu süreçte AK Partili bazı milletvekillerinin tasarıya karşı oy vereceği ve tasarının Meclis'ten geçmeyeceği konuşuldu. Bu öngörü neden tutmadı?
İlk tur oylamada AK Parti'den beklendiği gibi önemli fireler verilmedi. Bu beklentiler, daha ikinci tur oylamaya geçilmeden boşa çıkmış oldu. Burada görülmesi gereken noktalar, AK Parti içerisinde parti disiplini açısından büyük bir birlikteliğin olduğu, Erdoğan ile parti arasında önemli bir bağ bulunduğu ve bir geçiş yaşamakta olan partinin beklenildiği gibi bir sarsıntı yaşamadığıdır. 20 Mayıs'ta yapılan ikinci tur oylamada maddeler 367 barajını aşarak -birinci madde 373, ikinci madde 374- Meclis'ten geçmiş oldu. Bu değişiklikte, hiç şüphesiz Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın birinci turdan sonra yaptığı Meclis'i aklıselime çağıran açıklamalarının ağırlığı önemli rol oynadı. Erdoğan yaptığı açıklamalarda, halkın temsilcisi konumundaki Meclis'in halkın isteklerine karşı tavır almasının Meclis'in meşruiyet sorunu yaşamasına neden olacağının altını çizmekteydi. Burada özellikle CHP'nin halktan gelen tepkiler ve olası bir referandumda daha kötü bir duruma düşeceğini anlayarak tavır değişikliği yaşadığını da not etmek gerekir. CHP'li 50 civarında milletvekilinin ikinci tur oylamada oylarını değiştirdiği anlaşılmaktadır. Lakin CHP her ne kadar büyük bir yanlıştan dönmüş olsa da, ilk tur oylamalarının sonucu göz önüne alınarak kamuoyunda terörle arasına mesafe koyamamış olması net bir şekilde not edilmiş oldu.
4-Dokunulmazlıkların kaldırılmasının kapsamının genişletilmesi meseleyi çıkmaza mı soktu?
Dokunulmazlıkların kaldırılması ilk olarak Erdoğan tarafından dillendirildiği şekliyle teröre bulaşan milletvekilleriyle sınırlı olması planlanmıştı. Ancak bu daha sonra CHP tarafından "yolsuzluklar" meselesini de kapsayacak şekilde genişletilmek istendi. AK Parti CHP'nin restine karşılık vermek için meselenin çerçevesini genişletme kararı aldı. Tartışmaların terörle mücadeleden başka alanlara kayması meselenin odağının kaybolmasına yol açtı.
Erdoğan'ın bu politik sapma ve senkronizasyon eksikliğinden rahatsız olduğu da AK Parti'deki genel başkan değişimi tartışmalarında gündeme getirilen bir mesele oldu. Dokunulmazlıkların genişletilmesinin AK Parti içerisinde ve genel olarak Türkiye siyasetinde bir dalgalanma yarattığı söylenebilir. Hiç şüphesiz bunun Davutoğlu'nun genel başkanlık ve başbakanlık görevinden ayrılmasında etkisi olduğu yadsınamaz. Ancak MHP'nin kendi iç sorunlarına boğulmuş olması AK Parti'yi bu meselede rahatlatan bir unsur oldu. Aynı zamanda, diğer yandan HDP'nin doğu illerinde şiddetle arasına mesafe koyamaması ve barış getirme vaadine ihanet etmesi de AK Parti'nin terör vurgusu yapmasının maliyetini düşürdü. CHP'nin toplumsal karşılığının zayıflığı da AK Parti'nin teklifine yönelik eleştirilerinin etkisini hafifleten bir rol oynadı.
5-CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu dokunulmazlık oylamasında "evet" diyeceklerini açıklamasına rağmen CHP'li vekiller ilk oylamada büyük ölçüde HDP ile birlikte hareket ederek "hayır" oyu verdi. Bu durum ne anlama geliyor?
CHP'nin dokunulmazlık konusundaki ana motivasyonu Paralel Yapının 17-25 Aralık operasyonlarını yeniden gündeme taşıyarak "yolsuzluk" iddiaları üzerinden AK Parti'yi sıkıştırmaktı. Ancak rakip dokunulmazlık tekliflerinin mücadele ettiği süreci iyi yönetemeyerek istediğini elde edemedi.
Bu noktadan itibaren geri dönme hamlesi kamuoyunda teröre arka çıkma şeklinde değerlendirilebilirdi.
Bu sebeple AK Parti'den daha demokratik gözükme çabasının bir sonucu olarak, anayasa değişikliği teklifine "evet" diyeceklerini söylemek zorunda kaldılar. Bu CHP açısından işleri daha da karıştırmaktan başka bir işe yaramadı. Genel Kurul'daki ilk tur oylamada verdikleri sözün arkasında durmayarak "hayır" demeleri kamuoyunda CHP'nin imajını daha da aşağılara çekti. Bu kaçınılmaz olarak teröre destek olarak anlaşıldı.
CHP'de AK Parti ile mücadelede gerekirse çeşitli terör örgütleriyle hareket etme politikasının varlığı bilinmeyen bir gerçek değil. Yine CHP'de PKK ile ideolojik-ilkesel yakınlığa sahip bazı siyasi figürlerin olduğu da bir gerçek. Ancak parti tabanının çok geniş kesiminin CHP'nin, özellikle de PKK ile işbirliği gibi riskli bir işe girişmesine tepkisinin büyük olacağı parti yöneticileri tarafından da bilinmektedir. Bu açıdan bu meselede PKK-CHP yakınlaşmasının ilkesel olmaktan ziyade -ki ikinci turda büyük sayıda CHP'li milletvekilinin oylarını değiştirmesi buna delalet etmektedir- Kılıçdaroğlu liderliğinde büyük bir yönetim zaafı olarak değerlendirmek daha doğru olur. CHP'ye yakın analistlerin bu meselede CHP'ye yönelttikleri partinin ilkesel bir duruşa sahip olmamasının çelişkili politikalara yol açtığı, partinin sürekli olarak savrulduğu ve AK Parti'nin yeni anayasa bağlamında tuzağına düştüğü eleştirileri yerinde gözükmektedir.
6-Bu konuda MHP'nin tutumu nasıl değerlendirilmeli?
MHP açısından ise durum genel itibariyle CHP ile benzerlik arz etmektedir. CHP gibi MHP de "eski Türkiye" şartlarında varlığını sürdürebilecek ve bürokratik sınıflara yaslanan bir siyasi harekettir. Bu iki parti arasında son 13 yıllık dönemdeki paslaşmalar "kader birliği" mücadelesi olarak hemen not edilmelidir. MHP'nin tüm toplumsal değişim çabalarına direnerek kendini tanımladığı ve toplumda değişime yönelik tepki oylarından beslendiği düşünülürse bu daha bir açıklık kazanacaktır. Ancak son dönemde AK Parti'nin "milli ve yerli" politikasının yaratmış olduğu hava ve partinin yılan hikayesine dönen iç sorunları bu konuda MHP'yi AK Parti'nin yanında saf tutmaya mecbur bırakmış durumdadır. "Milli" söylemi AK Parti'ye kaptırmamak, daha spesifik olarak da Bahçeli yönetiminin liderliğini sürdürme mücadelesi MHP'nin AK Parti'ye yanaşmasının ana motivasyon kaynakları durumundadır.
7-Dokunulmazlığın kaldırılmasıyla ilgili anayasa değişikliğinin kabul edilmesinin toplumu kutuplaştıracağına hatta Türkiye'yi böleceğine dair yorumlar bulunuyor. Bu yorumların gerçeklik payı var mı?
Burada kutuplaşmanın Türk-Kürt hattında olması beklenebilirdi. Ancak AK Parti'nin bunun Kürt varlığına yönelik olmadığı, terörle mücadeleyi hedeflediği söylemi böylesi bir kutuplaşmayı yatıştıracaktır. Daha da ötesi, bu hamle muhtemel bir kutuplaşmanın önünü alma özelliği taşımıştır. AK Parti'nin pasif kaldığı 6-8 Ekim 2014- 7 Haziran 2015 dönemi kutuplaşmanın arttığı ve AK Parti'nin de kan kaybettiği bir dönem olmuştu. Değişikliğin terörü hedeflemesi ve terörden her iki etnik kesimin de mustarip olması kutuplaşma için sosyolojik bir zeminin olmadığını ortaya koymaktadır. Her ne kadar Erdoğan karşıtlığı üzerinden bir kutuplaşma yaratmaya ve kampanya yürütmeye çalışan CHP ve lideri Kılıçdaroğlu'nun "kanlı" açıklamaları bunun altyapısını oluşturmaya yönelik bir hamle olsa da özellikle terörle mücadelede büyük ölçüde başarılı olmuş ve ayrılıkçılığı püskürtmüş bir iktidar bu noktada tuzağa düşmeyecektir.