Seçilmiş Başkan Joe Biden 23 Kasım'da ulusal güvenlik ve dış politikasını emanet edeceği ekibin kilit isimlerini açıkladı. Dış politika yapımında en kritik iki pozisyondan dışişleri bakanlığını Anthony Blinken'e ve ulusal güvenlik danışmanlığını da Jake Sullivan'a vermesi, Biden'ın kendine sadık ve kendi içinde uyumlu bir dış politika takımı oluşturmak istediğini gösteriyor.
Savunma bakanlığı için adı geçen ve partinin sol kanadının pek sıcak bakmadığı bir isim olan Michele Flournoy'un açıklanmasının gecikmesi tabanla sorun yaşandığı spekülasyonlarına yol açtı. Partinin genç tabanının en önemli meselesi olan iklim değişikliği için eski Dışişleri Bakanı ve Başkan adayı John Kerry gibi güçlü bir ismi özel temsilci olarak ataması da bu tabanı memnun etmeye yönelik bir adım gibi görülüyor. Bu figürlerin hepsinin geçmişte Obama ve Clinton yönetimlerinde üst düzey görev almış isimler olması Biden yönetiminin üçüncü Obama dönemi olacağı şeklinde yorumlara yol açıyor.
Washington'da uzun yıllar bürokratik ve siyasi tecrübeyi ve aynı zamanda Amerikan halkının taleplerinden kopukluğu temsil eden müesses nizam geri mi dönüyor? Trump'ın bu müesses nizamın temsilcisi Washington elitleriyle son dört yılda verdiği kavgadan sonra Biden'ın zaferi sonrası devlet tecrübesini ve bürokrasinin birikimini önemseyen ve kurumları güçlendirme sözü veren açıklamaları bu kesimleri rahatlatmış görünüyor. Ancak Trump öncesine dönülemeyeceği ve hem Amerika'nın hem de dünyanın eskinin tekrarı politikalara tahammül edemeyeceği aşikar. Pandemiden iklim değişikliğine, Ortadoğu'dan çekilmeden Asya-Pasifik'e eksen değişikliğine kadar birçok büyük meselede Biden'ın ekibinin yeni bir vizyon sunması gerekecek.
Biden dış politika takımını tanıtırken "Amerika Geri Döndü" ifadesini kullanan Biden, dünyaya küresel meselelerde hem birlikte çalışma hem de Amerika'nın liderlik yapmaya aday olduğu mesajını verdi. Dış politika ekibinin yazdıklarına ve Biden'ın parti platformuna bakıldığında Trump'ın son dört senedir tek taraflı, birebir müzakereyi tercih eden ve uluslararası kurumları adeta hiçe sayan tavrının tam tersinin savunulduğu görülüyor. Biden, ABD'nin İkinci Dünya Savaşı sonrasında kurduğu liberal uluslararası sistemi yeniden canlandırmak istiyor. Dışişleri Blinken'in geçmişte söylediklerine bakıldığında da Amerikan liderliği olmadan küresel sorunların başıboş kaldığı ve çözülemediği şeklindeki görüşün öne çıktığı görülüyor.
Biden'la ABD'nin liberal uluslararası sistemi tekrar çalıştırmak ve küresel liderlik görevine tekrar dönmek anlamında müesses nizamın geri geldiği söylenebilir.
Ancak uluslararası düzenin Trump öncesinde istikrarlı ve öngörülebilir bir durumda olduğunu söylemek mümkün değil ve hatta Amerika'nın küresel liderlikten geri durmasının Obama'yla başladığını söylemek daha doğru olur.
Dolayısıyla Biden'ın küresel liderlik iddiasının arkasında duran bir Amerikan halkı olduğunu söylemek zor. Aksine "bitmeyen savaşlardan" yorgun ve yeni askeri angajmanlara son derece derin bir şüpheyle yaklaşan bir halk var. Dahası, Biden'ın bir konsensüs adayı olarak kazandığı başarının kredisini küresel meselelere harcaması kolay olmayacak zira bu geniş koalisyon içindeki farklı kesimlerin beklentileri de farklı.
Biden'ın Amerika'yı uluslararası düzenin liderliği konumuna tekrar getirmesi seçtiği kadrolardan çok ortaya koyacağı vizyon ve bunu gerçekleştirecek iyi düşünülmüş bir strateji gerektiriyor. Müttefiklerle tekrar çalışıp Batı ittifakını güçlendirme sözü veren "Amerika Geri Geldi" sloganının hem Ortadoğu'dan çekilme hem de Asya-Pasifik'e odaklanma gibi iki büyük stratejik hedefin gerçekleştirilmesine yetmesi zor. Biden ve Blinken gibi isimlerin Ortadoğu tecrübesi yüksek olmasına rağmen YPG gibi meselelerde siyasi ve diplomatik bir çözüm üretemediğini ve CENTCOM'un gerisinde kaldıklarını hatırlarsak, Amerika'nın bitmeyen savaşlarını bitirme gibi müesses nizamın pek de desteğini alamayacakları daha büyük meselelerde ne kadar başarılı olabileceklerini bekleyip görmemiz gerekecek.
[Sabah, 28 Kasım 2020].