İsrail'in yayılmacı ve saldırgan tutumu, Ortadoğu istikrarsızlığını uzun dönemli olarak derinleştirecek. ABD seçimleri tamamlanmadan ateşkesin sağlanmayacağı anlaşıldı. Kasımda yapılacak seçimleri Trump'ın kazanması durumunda İsrail, seçilmiş başkanın göreve başlayacağı ocak başına kadar olan süreyi yeni bir fırsat olarak değerlendirecektir. İki aylık süreci de savaşı genişletmek için kullanacaktır.
ABD başkanlık seçimlerinden çıkan sonuç, aynı zamanda özellikle İran ve Körfez ülkelerinin gelecek konumları açısından da belirleyici olacak. Trump'ın seçilmesi, İran'a maksimum baskı politikasına dönüş anlamına geliyor. Körfez ülkeleri, İsrail'in soykırımı genişletmesini durduracak politika izlemekten şu an için uzakta duruyorlar. Onlar da ABD seçimlerinden çıkacak sonucu bekliyorlar. Trump'ın seçilmesinin ardından İsrail ile masaya yeniden oturmak, bu ülkelerin de güvenliğini garanti etmeyecek.
Bölge şu anda bir savaş sarmalında. İran'ın ekim başında balistik füze saldırısına İsrail'in cevabının olacağı bekleniyor. Saldırının zamanlamasını, İsrail'in hava savunma sisteminin açıklarının ABD tarafından kapatılması belirleyecek. Biden yönetimi hızla harekete geçerek, İsrail'e yüksek irtifada alan savunmasını sağlayacak THAAD sistemini yerleştirdi.
İsrail'in tekrar vurmasının ardından, İran'ın bir öncekinden daha fazla zarar verecek bir karşılıkta bulunması yüksek ihtimal. Dolayısıyla devam eden savaş sarmalı, istikrarsızlığı daha da genişletecek. Fay hatlarının giderek daha fazla açılması, bölgenin diğer aktörelerini bu sarmalın içine çekecek.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın İsrail'i ulusal tehdit olarak tarif etmesi, iki ülke arasında çıkacak bir konvansiyonel savaş anlamına gelmiyor. İsrail'in bölgesel statükoyu değiştirmeye dönük saldırganlığı bölgesel istikrarsızlıkları derinleştiriyor. Lübnan, Suriye, Irak ve İran'ın istikrarsızlığı doğrudan Türkiye'yi etkileyecektir.
Böyle bir okuma üzerinden, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın İsrail'i ulusal bir tehdit olarak görmesi MHP Lideri Devlet Bahçeli'nin DEM'e el uzatması ve bunun Cumhur İttifak'ı tarafından sahiplenilmesini doğru okumak gerekir.
Öncelikle, normalleşmenin ardından DEM'e uzatılan elle ilgili beklentileri doğru bir istikamette tutmak önemlidir. Dış politikayı güçlendirecek içeride sağlanacak uzlaşı iklimi, bölgesel kırılganlıklara karşı direnç alanlarını kuvvetlendirecektir.
İkinci olarak, uzlaşı ikliminin oluşturulma gayretini, doğrudan yeni bir çözüm süreci olarak okumak, eski tartışma ve ayrışma konularını yeniden tetikleyecektir. Özellikle DEM Parti ve kamuoyu oluşturucularının, meseleyi dar alanlara hapsederek yeniden terör örgütü ve İmralı üzerinden tartışmaya başlamaları yanlış bir okumanın sonucudur. DEM Parti, terör örgütü ve terör elebaşı Öcalan'a yaslanan bir siyaset dilinden uzaklaşmalıdır.
Üçüncü olarak, Cumhur İttifakı'nın uzattığı elin terörle mücadelede bir aksamaya mahal vermeyeceği açıktır. Terör örgütü PKK'nın Türkiye içinde hareket alanı neredeyse sıfırlandı. Türkiye sınırından uzaklaştırılmış ve Irak içinde de etkinliği sınırlandırılmıştır. Ancak PKK ve PYD'nin Suriye üzerinden tehdit oluşturması devam etmektedir. Özellikle, ortaya çıkacak yeni güç boşluğunu alan kazanma ve Türkiye'ye saldırı fırsatı olarak değerlendirmesi durumunda sınır ötesi yeni operasyonlar gündeme gelecektir.
Bölgede yaşananlarla içeride ortaya çıkan yeni siyasal ortam birbiriyle ilintilidir ancak tamamıyla dışarıya odaklanarak süreci yönetmek zor olabilir. O nedenle siyasi süreçlerin kendine özgü bağlamlarını bütün siyasi aktörlerin iyi tahlil ederek daha temkinli bir siyaset yürütmesinde fayda vardır.