Türkiye, Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi (IKBY) ile her alanda ilişkilerini bağımsızlık referandumuna kadar geliştirerek sürdürdü.
Son ana kadar Barzani yönetimini referandumdan vazgeçirmek için çaba gösterdi. Bu referandumun bölgede yaşanan krizleri daha da derinleştireceği uyarısını yaptı.
Bağımsız bir devletin kurulmasını açıktan ya da perde arkasından destekleyenlerin oyununa gelmemesini söyledi. Yakın dönemde Irak ve Suriye merkezli yaşanan krizlerin bölgede oluşturduğu insanlık dramının yıkıcılığının devam ettiği hatırlatıldı.
IKBY’nin merkezî Irak hükûmeti ile yaşadığı sorunların çözülmesi için elinden gelen katkıyı sunacağı vaadinde bulundu.
Bu listeyi uzatmak mümkün. Türkiye kısaca dostane ilişkiler içinde yapılabilecek tüm çabaları gösterdi.
Barzani yönetiminin bağımsızlık referandumunda ısrar etmesinin ardından, Türkiye uyarının niteliğini değiştirdi. Yaptırımlar başta olmak üzere, farklı birçok seçeneğin gündemde olduğunu kararlı bir biçimde dile getirdi. Hatta bu süreçte İran ve merkezî Irak hükûmeti ile müzakereleri derinleştirerek meseleye tek taraflı olarak yaklaşmadı.
Türkiye meselenin tüm boyutlarını dikkate getirirken, bir konuda hassasiyet gösterdi. Meseleye “Kürt kimliği” çerçevesinde yaklaşmadı. Dikkatli bir dil kullandı.
Hükûmete yakın ya da uzak merkez medyada, Barzani’nin bağımsızlık talebine karşı çıkanların büyük kısmı da bu meseleyi “Kürt kimliği” bağlamında ele almadı.
Ama Barzani yönetiminin bağımsızlık talebine destek veren kesimler, ısrarla meseleyi “Kürt kimliği” eksenine çekmeye çalıştılar. IKBY’nin bağımsızlık referandumuna karşı çıkanları “Kürtlere” karşı çıkmakla yaftaladılar. Meseleyi farklı açıdan tartışanları “Kürt düşmanlığı” suçlamasıyla susturmaya çalıştılar.
Şimdi biraz geriye gidelim. Üç örneğe yakından bakalım.
AK Parti hükûmetinin başlattığı çözüm sürecinin ilerleyen dönemlerinde PKK terör örgütünün yaptıklarına ve HDP’nin çözüm sürecini baltalamaya dönük izlediği siyasetine itiraz edildiğinde, söz konusu dönemde aynı koro tartışmaları benzer argümanlarla bastırdılar. Süreçte “bu tip sıkıntıların yaşanmasının doğal olduğunu” vurguladılar. Sürekli siyasi iktidarı suçlayarak PKK ve HDP’nin yaptığı yanlışların tartışılmasını engelleyen bir tutum içine girdiler. Terör örgütü de bundan cesaret alarak, bölgede hendek, barikat vb. birçok terör yöntemine başvurdu. Nihayetinde çözüm sürecini bitirdi.
Çözüm sürecinin bitmesinin ardından PKK ve HDP’nin söz konusu dönemdeki süreci baltalayıcı eylemlerinden hükûmet sorumlu tutuldu. Ve aynı çevreler hükûmeti geçmiş dönemde önlem almamakla suçladı. PKK ve HDP’ye en ufak bir söz söylemediler.
Gelelim ikinci örneğe: Suriye krizi başladığında Esad rejiminin zulmünden kaçan binlerce Suriyeli aynı anda Türkiye sınırından geçmeye çalıştı. Özellikle Kuzey Suriye’de DEAŞ zulmünden kaçanların geçişi sırasında, HDP yetkilileri sınıra giderek insanların bir an önce Türkiye tarafına geçmesi için kayıt işlemlerinin yapılmasını engelleyici bir tutum içine girdi. Sınırın bu tarafında yaşayanları da sınıra götürerek protesto gösterisi yaptırdı. Türkiye kamuoyunda hükûmetin “Kürtlerin geçişini yavaşlattığı” yalanını söyleyerek baskı oluşturmaya çalıştılar. Söz konusu dönemde karışıklıktan yararlanarak sınırın bu tarafına geçen PKK ve DEAŞ terör örgütünün üyeleri, sonradan büyük şehirlerde bombalı eylemler gerçekleştirdiler.
Eylemlerin ardından da aynı çevreler, iktidarı Türkiye-Suriye sınırını yeterince kontrol altına almamakla suçladı. Terör örgütü üyelerinin sınırdan rahatça geçmesine göz yumduğunu iddia etti.
Üçüncü örnek: Suriye’nin kuzeyinde PYD/YPG yapılanmasının başladığı ilk dönemde Erdoğan’ın bu konudaki sert tutumuna bazı siyasiler “Suriye’nin kuzeyinde Esad yönetimi olacağına bir Kürt yönetiminin olması Türkiye’nin daha çok yararınadır” karşılığını vererek “Erdoğan’ı Kürt düşmanlığı” ile suçlamışlardı. Bu çevreler, sonradan PYD ve türevlerinin Suriye’nin kuzeyinde gerçekleştirdiği kendinden olmayana dönük terör operasyonlarına hiç ses etmediler.
Şimdi bu çevreler geçmişte uyguladıkları taktiklerin benzerini IKBY’nin bağımsızlık referandumuna karşı çıkanlara karşı yapıyorlar. Meselenin mecrasında tartışılmasını engellemek için karşı çıkan herkesi “Kürt düşmanı” olmakla suçluyorlar. Yarın, Kuzey Irak’ta yaşanacak krizlerde göreceksiniz bu çevreler, Türkiye’yi zamanında referandumu engellemeye dönük gerekli önlemi almamakla suçlayacaklar.
[Türkiye Gazetesi, 28 Eylül 2017].