Ortadoğu’da hâlâ 11 Eylül sonrası harekete geçirilen fay hatlarının ürettiği çatışmalarla meşgulüz. Irak işgali sonrasında etnik-mezhepsel çatışmalar körüklendi; yeni terör örgütleri yeni metotlarla ortaya çıktı; harita değişiklikleri meydana getirmek için içeriden ve dışarıdan büyük uğraş var. 2011’de Libya, Yemen, Suriye konuşmaya başladık. Buna daha sonra çatışmaların “anası” Irak da eklendi. Daha doğrusu Irak işgaliyle oluşturulan çatışma iklimi kısa bir baskılama döneminden sonra DEAŞ terörünü kustu. Bir süredir Ortadoğu’da çatışmaların merkezinde devletlerden ziyade DEAŞ, El-Kaide, PKK ve Şii milisler gibi devlet dışı aktörler, terör örgütleri var. Uluslararası toplum dünyayı DEAŞ’a odaklamışken diğer terör örgütleri alan kazandı, cesaretlendi. Şu sıralar DEAŞ’la mücadelede kâğıt üzerinde sonlara yaklaşıldığı iddia ediliyor. Bir an olsun farz edelim ki DEAŞ bitirildi; dikkatler nereye çevrilecek? DEAŞ’la mücadele bahanesiyle baskılanan hangi barut fıçısı patlayacak? Ortadoğu’da bir sonraki büyük çatışmanın sahnesi neresi olacak?
Bağımsızlık kampanyası yürüten Barzani’nin Kuzey Irak’ı listenin başlarında yer alıyor. Tüm baskılara rağmen milliyetçi ideallerini gerçekleştirmek için çatışmayı da göze aldığını en azından söylemsel olarak ortaya koyuyor. Bağımsızlık bir yana Kerkük meselesi istisnasız sahadaki ve bölgedeki her aktörü geriyor. En azından Kerkük’ün suhuletle Barzani’ye teslim edilmesi mümkün görünmüyor. Merkezi Irak Hükümeti DEAŞ’la mücadelenin hafiflediği bir noktada Haşd-i Şaabi eliyle Peşmergeleri yoklayabilir. Türkiye ve İran bağımsızlığı bir oldubittiyle kabul etmeyeceklerini söylüyorlar. Kuzey Irak, merkezi hükümet ve Peşmerge, Kürt-Arap ve Türkmen hattında ve hatta bölgesel aktörlerin de dâhil olduğu bir çatışmanın sahnesi olabilir.
Suriye’de rejim kendisini tahkim ettikçe ve siyasi çözüm çabaları yoğunlaştıkça, muhalifler-Esed çatışmasının şiddeti azalıyor. Bu çatışmanın her an şiddetlenme potansiyeli var. Diyelim ki bir siyasi çözüm bulundu. İşte o zaman Suriye’de yeni çatışma alanlarının ortaya çıktığını göreceğiz. Rejim, iç çatışmalar boyunca düşmanlaştırmaktan kaçındığı ve hatta birlikte hareket ettiği PKK ile uzlaşma yolunu deneyecek. Fakat son birkaç senede cesaretlenen, silahlanan ve arkasına ABD’nin desteğini alan PKK’nın rejimi ne kadar tatmin edeceği muğlak. PKK kazanımlarını korumak, rejim ise Suriye’nin bu kadar stratejik noktalarını PKK’ya bırakmamak isteyecektir. Rejim kendisini tahkim ettikçe, rejim-PKK çatışmasının gerçekleşme ihtimali artacak.
Sınır hattı boyunca yayılan PKK tehdidine karşı Türkiye’nin sessiz kalmasını kimse beklemesin. İster Suriye’de ister de Kuzey Irak’ta Türkiye-PKK çatışması ihtimali oldukça yüksek. İdlib çerçevesinde Afrin, Rakka sonrası Tel Ebyad ve Sincar operasyonları ihtimal dâhilinde. Eğer Barzani bağımsızlık konusunda diretir ve Kuzey Irak’ı bir çatışma bölgesine çevirirse, bundan en fazla fayda sağlayacak aktörlerden birisi PKK olacak. Bu durumda Türkiye’nin Kuzey Irak’a PKK tehdidine karşı geniş çaplı ve kalıcı bir müdahale ihtimalini de yadsımayın derim.
Suriye ve Irak krizleri sebebiyle Şii milisler muazzam alan kazandılar. Tahran-Beyrut lojistik hattı Deyrizor’un ele geçirilmesiyle birlikte garanti altına girecek. İsrail, daha önce bir avuç Hizbullah militanıyla uğraşırken şimdi on binlerce Şii milisle sınırdaş hale geldi. İsrail kendisi ile milisler arasında bir tampon bölge oluşturmak isteyecek; fakat ucu İran’a ulaşan bir Şii milis ordusuyla İsrail arasında dönemsel ve değişen boyutlardaki bir çatışma da göz ardı edilmemeli.
[Akşam, 22 Eylül 2017].