IŞİD'in faaliyetleri Ortadoğu siyasetinde radikal ve yapısal değişimlere yol açıyor. Amerika'nın Avrasya'dan sorumlu eski dışişleri bakan yardımcısı Christopher Hill, en son ve en sert temsilciliğini IŞİD'in yaptığı devlet dışı aktör ve örgütlerin Arap dünyasındaki siyasal ve kamusal hayatı bu denli domine etmelerini Arap ulus devlet sisteminin çöküsü olarak tanımlıyor. Böyle bir ortamda, devlet mefhumu, kamu otoritesi, meşru şiddet, kamu düzeni, devlet-vatandaş ilişkisi ve benzeri kavramların içleri ya boşalıyor ya da boşalmış durumda. Bugün Ortadoğu ve Arap dünyasındaki devletlerin kahir ekseriyeti, devlet kavramının geleneksel manada ifade ettiği anlama malik değiller. Suriye, Irak, Libya, Lübnan, Yemen ve diğer birçok devleti bu trendin başlıca örnekleri olarak sayabiliriz.
Arap jeopolitiği parantezini şu anlık kapatacak olursak, IŞİD'in şiddet ve terör faaliyetlerinin bugün bu kadar tartışılır kılan, Batı medyası ile karar alıcılarının dikkatine bu denli mazhar kılan husus onun Irak Kürdistanı ile Ezidiler gibi o bölgedeki dini azınlıkları hedef almasından kaynaklanıyor. IŞİD'in Temmuz ve Ağustos aylarında süpriz ataklarla Peşmerge mevzilerine saldırması, Peşmerge’nin ilk başta buna karşı koyamayarak geri çekilmesi, bunun üzerine IŞİD'in Kürt Bölgesel Yönetimi’nin elindeki bazı yerleşim birimlerini düşürmesi ve özellikle de Ezidilerin yaşadıkları yerlerde ciddi katliamlara girişmesi IŞİD'i uluslararası kamuoyunun başlıca gündem maddesi yaptı.
KÜRT SİYASETİNİN ZAAFI
ABD, daha önce Maliki'den esirgedigi desteği Kürtlere sunacağını ilan etti ve bu sözünü de hava saldırıları, istihbarat paylaşımı ve askeri danışmanlık yöntemleriyle önemli ölçüde yerine getirdi. Birçok Avrupalı devlet ya şifahi ya da fiili destek taahhüdünde bulundular. Almanya İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ilk defa bir çatışma bölgesinde çatışmanın taraflarından birine silah yardımı kararı aldı. Fransa, İngiltere, Kanada, Avusturalya, İtalya ve başka birçok devlet Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ne belli miktarlarda destek sundular. Bu askeri ve moral desteğin sonucu olarak Kürtler, IŞİD ile mücadelesinde ibreyi kendi lehlerine çevirmiş, savunma pozisyonundan saldırı pozisyonuna geçmiş durumdalar. Fakat bu süreç aynı zamanda bölgesel Kürt siyasetiyle alakalı birçok noktayı göz önüne serdi. Kürt siyasetinde son birkaç yıldır gelişen bazı trendler daha görünür olmaya başladılar. Bölgesel Kürt siyasal tahayyülü ciddi bir kırılma yaşadı.
Birincisi, Barzani’nin aksi yöndeki bütün söylemlerine rağmen, Irak Kürdistan’ı bağımsızlık söyleminin altını dolduracak askeri ve güvenlik mekanizmalarını tesis edebilmiş değil. Ekonomik olarak yaşaması muhtemel olan bir yapıyı siyasi ve güvenlik kriterleri açısından da yaşayabilir kılmak için Irak Kürtleri’nin daha kat etmesi gereken epey mesafe oldugu anlaşılıyor. Kürt siyaseti derin parçalanmışlığı bariz bir şekilde tekrar görüldü. Parti aidiyetleri hala ortak bir ulusal aidiyet duygusunu ve anlayışını baskılamaktadır. Bu siyasal bölünme en bariz ifadesini askeri bölünmede buluyor.
Barzani’nin liderliğinde ki Kürdistan Demokrat Parti ile Talabani’nin liderliğinde ki Kürdistan Yurtseverler Birligi’ne ait Peşmergeler beraber askeri faaliyetlerde bulunsalar dahi bunların hala ortak bir güvenlik şemsiyesi altına gir(e)mediği, siyasal alandaki bölünmenin devamı olarak askeri alanda da parti aidiyetlerinin ulusal aidiyetlerinden önce geldiği görülüyor. Askeri yapının bu şekilde bölünmüş olması devletleşmek isteyen bir yapının en zayıf yanlarından birini oluşturuyor. Bu durum Kürt Bölgesel Yönetimi’ni kırılgan kılmaktadır.
Fakat şu hataya da düşülmemeli; nasıl ki IŞİD saldırılarından önce Peşmerge ve Kürt Bölgesel Yönetimi’nin gücü ile alakalı şişirilmiş senaryolar hakikati yansıtmıyordu ise bugün de Irak’da Kürtlerin askeri gücünü kağıttan kaplanlar mertebesinde değerlendiren analizlerin de gerçeği yansıttığı şüphelidir.
IŞİD'E KARŞI YEK VÜCUD
Buna karşın, IŞİD tehdidi bir ortak Kürt kamuoyunun doğmasına sebebiyet veriyor. Tarihsel olarak, Kürt partilerinin ideolojik ve coğrafi bölünmüşlüğü nedeniyle bu partilerin izledikleri siyaset, mücadele ettikleri odaklar ile sahip olduklari tehdit algısı farklılık arz etmekteydi. Bu da bölünmüş bir Kürt kamuoyunun varlığına yol açtı. Başka bir ifadeyle, I. Dünya Savaşı sonrası çizilen sınırlar ile Kürt siyasal örgütlerinin ideolojik eğilimleri bölünmüş bir kamuoyunun doğmasına temel teşkil etti. Türkiye Kürtlerinin siyasal ajandası Türkiye, Irak Kürtlerininki Irak, İran Kürtlerininki İran ve Suriye Kürtlerininki Suriye ile alakalıydı. Fakat IŞİD ile mücadelede Irak Kürtlerine Suriye ve Türkiye menşeli Kürt örgütlerinin de katılması, bütün bu Kürt örgütlerinin aynı tehdit algısına sahip olması, aynı ‘öteki’ ile çatışması ortak bir Kürt kamuoyunun doğuşunun nüvelerini ekiyor.
Buna ilaveten, bölgesel bağlamda Kürt siyasetinin bu evrede ortak ötekisinin IŞİD olması, başka bir süreci de tetiklemiş durumda. Kürt siyasal hareketleri ve tahayyülü tarihinde ilk defa devlet-dışı aktörler karşısında kendisini konumlandırıyor ve bunun üzerinden kendisini yeniden inşa ediyor. Daha açık ifade etmek gerekirse, tarihsel olarak, Türkiye’deki Kürt siyaseti Türkiye ve Türk ulusçuluğu, Irak’dakiler Irak ve Arap ulusçuluğu, Suriye’dekiler Suriye ve Arap ulusçuluğu ve İran’dakiler İran ve Fars ulusçuluğunu öteki olarak kodlayıp, Kürt siyasal muhayyilesi ile ulusal bilincini inşaa etmeye calıştılar. Bu “ötekilerin” hepsi ulus-devletlerdi. Fakat bu tarihsel ötekilerin her biri gittikçe tarihsel olarak onları Kürtler nezdinde “öteki” kılan esvaplarını kaybediyorlar. Türkiye’deki Kürtlerin Çözüm Süreci ile siyasal sisteme tedrici olarak entegre olmaları, Irak’ta Kürtlerin Irak’ın hükümranlığına ortak olması, Suriye’de ise devlet mekanizmasının çökmesi bu ulus devletlerin Kürtlerin ulus insa süreci icin gerekli olan “ortak öteki” olma durumlarını yeteri kadar karşılamamasına yol açıyor.
Buna karşın, Suriye Kürtleri birkaç yıldır İslami tandanslı örgütlerle mücadele ediyor. Suriye Kürtlerinin ana örgütünün, PKK’nın bir varyasyonu olması hasebiyle Suriye’deki Kürtler ile bu örgütler arasındaki mücadele Türkiye Kürt siyasal hareketinin başlıca gündem maddelerinden biri haline gelmiş durumda. Buna ilaveten, IŞİD yaptığı saldırılar ile Irak Kürtlerinin siyasal gündemlerinin de merkezine yerleşmesi, bölgesel Kürt siyasal tahayyülü ile devlet dışı aktörler arasında yeni bir ilişki ve algı biçiminin doğuşuna kaynaklık ediyor. Bölgesel Kürt siyasal tahayyülü ilk defa devlet dışı bir aktörü kimlik kurucu ve siyasal projeksiyon ortaya koyucu öteki olarak kodluyor.
SEKÜLERLİĞE VURGU
Kürtlerin Ortadoğu coğrafyasında mücadele ettiği örgütlerin hepsinin İslami tandanslı olması, bölgesel Kürt siyasetinde iki boyutlu bir yaklaşımı ortaya çıkarıyor. Birincisi, bölgesel Kürt siyasetinin “seküler” vechesine vurgu yapıp, bu özelliğini uluslararası alanda fakat özellikle de Batı’da bir siyasal ayıraç gibi kullanıyor. Bu siyaset özellikle Batı’da makes buluyor. Kürt siyasetine Batı’da duyulan sempatinin önemli ölçüde bu siyasetin seküler karakterinden kaynaklandığı bir vakıadır. Fakat, bu sürece paralel olarak, Kürt siyaseti İslam’ın bölgesel siyasette sahip olduğu role de bigane kalamıyor. İslam’ın dili ve siyasetiyle ilişkiye geçme ihtiyacı hissediyor. Özellikle Arap Baharı bu meyanda önemli bir işlev gördü. İslam’ın kamusal ve siyasal hayatta güç kazanacağını düşünen Kürt örgütleri, İslam ile daha fazla ilişki kurmaya çabalıyorlar. Bu minvalde, en dramatik adımlar sosyalist gelenekten gelen PKK’dan geliyor. Öcalan’ın Çözüm Süreci’nin dilini güçlü bir şekilde İslami terminoloji üzerine inşa etmesi, Demokratik İslam Kongresi ve benzeri girişimlerin ortaya konulması bu çabanın eseridir. Dolayısıyla, uluslararası alanda daha da sekülerleşen Kürt siyaseti bölgesel manada kendisini İslami bir tondan mahrum bırakmak istemiyor.
Ezcümle, IŞİD fenomeni bölgesel siyasete yeni dizaynlar, ulusalararası siyasete ise “yeni aktivizm” imkanı sunuyor. Bölgesel güçler ve aktörler siyasal hesaplarını, bölgesel tasavvurlarını bu fenomeni de hesaba katan bir anlayış ile yeniden kurguluyor. Bu minvalde, Bölgenin en dinamik yapılarından birini teşkil edenbölgesel Kürt siyaseti bir istisna oluşturmuyor.
[Star Açık Görüş, 21 Eylül 2014]