Bundan aylar önce Türkiye'nin güvenliğini sağlamak ve Kuzey Irak'taki Barzani güçlerini eğitmek için Başika Kampı'nda bulunan Türk askerlerinin bölgedeki varlığına Irak Başbakanı İbadi yüksek sesle itiraz ediyordu.
Herkesin aklına gelen soru şuydu:
Bizzat başkenti Bağdat'ı dahi yabancı güçlerin yardımı olmadan koruyamayan İbadi hangi akılla Türkiye'ye dikleniyordu?
Cevap soruda gizli: Makamını ve güvenliğini yabancı güçlere borçlu olan İbadi bizzat bu güçlere güvenerek; belki de bu güçlerin siparişiyle Türkiye'ye efelenen bir piyonu oynuyordu. O günlerden bu güne köprünün altından çok sular aktı;
Türkiye Fırat Kalkanı operasyonu ile gerekirse askeri potansiyelini harekete geçireceğini gözler önüne serdi ve ne kadar kararlı olduğunu ortaya koydu.
Şimdi Başbakan Binali Yıldırım Irak'ta. Pek çok görüşmeye ilaveten İbadi ile de görüştü. İki başbakanın görüşmesinin akabinde düzenlenen ortak basın toplantısında Başika meselesi Binali Yıldırım'a soruldu.
Türkiye'nin o günlerde dile getirdiği bütün tezler Başbakan Binali Yıldırım tarafından burada da hiç bir sapma olmaksızın tekrarlandı; "Başika'daki Türk askeri varlığını konuştuk. Bu bir keyfiyetten değil bir ihtiyaçtan doğmuştur. Görüyoruz ki bölgenin DEAŞ 'tan temizlenmesinde büyük aşama kat edilmektedir.
Buna uygun olarak bu konuyu da dostane biçimde çözüme ulaştırmış olacağız. Peşmerge ve Irak merkezi güçleriyle Sincar'ın terör örgütlerinden temizlenmesi konusunda gerekli çalışmalar yapılacak." Daha önce uzaktan efelenen İbadi, Başbakan Yıldırım'ın bu sözlerini onaylamakla yetindi; "Irak ve Peşmerge Sincar'ı temizleyecek." açıklamasını yaptı.
Bu diyalog bizlere iki şeyi gösteriyor.
İlki Batılı güçlerin coğrafyamızdaki tahakkümüyle alakalı. Amerika'dan aldığı sufle ile Bağdat'tan Ankara'ya efelenen İbadi, Binali Yıldırım Ankara'dan Bağdat'a gidince kendi başkentinde kameralar önünde Türkiye'nin tezlerini onaylamak mecburiyetinde kaldı.
Böylece meşruiyetini milletten alan gerçek başbakan ile makamını dış güçlere borçlu olan piyon başbakanın farkı tüm dünyaya gösterildi. Elbette bu farkı Türkiye'deki gayr-ı milli muhalefetin görmesini beklemiyoruz.
Basın toplantısının herkesin gözüne soktuğu ikinci gerçeklik ise Türkiye'nin gerektiğinde silahlı gücünü kullanmasının ne kadar caydırıcı olduğudur.
Kimse 15 Temmuz İhaneti'nden kısa bir süre sonra Fırat Kalkanı gibi bir askeri operasyona başlayacağımızı hesap etmiyordu.
Operasyona başladığımızda ise bu oranda başarılı olacağımıza ve ileri gidebileceğimize ihtimal verilmiyordu.
El-Bab'ın da kurtarılmasına sayılı günler kala operasyonun ikinci aşamasında Menbiç'in de terörist unsurlardan temizleneceği en yetkili ağızlardan yüksek sesle dile getiriliyor.
Suriye'de Menbiç, Kuzey Irak'ta Sincar Türkiye'nin PKK 'yı barındırmak istemediği iki kritik bölge... Ve bu konularda ne kadar ciddi olduğumuzu artık hem "müttefiklerimiz!" hem de rakiplerimiz anladı.
Öyle görülüyor ki İbadi de bu gerçeği anlayan; yahut Amerikalı suflörlerince anlatılanlardan. Böylelikle bizler de İbadi'yi tanımaya başlıyoruz. İyi bir siyasetçi ve Başbakan değil; ancak sufle almasını çok iyi beceriyor.
[Takvim, 8 Ocak 2017].