Türkiye'de uzunca bir süre isim bulmakta sıkıntı çekilen Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi, çalkantılı yılların ardından Türkiye ile ilişkilerini başbakan Erdoğan'ın Irak ziyaretine Erbil'i de dâhil etmesiyle yeni bir dönemece sokmuş oldu. IKBY, Türkiye'de doğal olarak hep Kürt meselesi ve PKK ile beraber pozitif veya negatif anılan bir unsurdan ibaret olageldi. PKK'nın ve Saddam'ın hedefinde olduğu yıllarda Türkiye güvenlik şemsiyesi altına girip çıkan Iraklı Kürtler, Amerikan işgali sonrası ortaya çıkan Irak dengesinde kendisini bir abra olarak konumlandıran siyasi yapıya dönüştü.
Varlığını Irak siyasal denkleminden çekilmesinin oluşturacağı maliyetlerin yarattığı hesaplara eşitleyen bu siyasal strateji, IKBY'nin Arap Baharı'na kadar oldukça konforlu bir dönem geçirmesini sağladı. Lakin yeni Ortadoğu'nun tartışılması, ABD'nin önümüzdeki aylarda Irak'tan askeri varlığını çekeceği gerçeği ve Camp David Düzeni'nin temelden sarsılmaya başlamasıyla birlikte kaçınılmaz olarak siyasal terazide daha fazla abra rolünü oynayamayacağı da ortaya çıkmış oldu. IKBY'nin Irak denkleminin ötesinde Türkiye'deki Kürt meselesi ile olan ilişkisi de müstesna bir durum ortaya çıkarmaktadır. Siyasal olarak Irak'taki diğer bütün gruplara göre oldukça rahat bir ortama sahip olan IKBY; öte yandan diğer grupların hiçbirisinin doğrudan hissetmediği Kürt sorununun da parçası konumunda. Bu yönüyle özerkliğin sağladığı nimetlerden faydalandığı kadar sıkıntılardan ve sorumluluklardan nasibine düşeni de almak durumundadır. IKBY, Bağdat merkezi yönetimi için PKK hususunda üzerinden sorumlulukları atmak için kolay bir odak olduğu kadar, Türkiye için de 'topraklarını terör faaliyetleri için kullandıran' bir siyasi entite konumundadır. Bu oldukça zor ve karmaşık ilişkiler ve sorunlar ağından, bugüne kadar, IKBY'nin ciddiye alınabilecek bir siyasi yönetim sergileyerek çıktığını söylemek de zor. Gerek varisi oldukları siyasi tecrübeden gerekse de son yirmi yılın sağladığı boşluktan dolayı IKBY geleneği, seyyar bir siyasal stratejiden mukim bir siyasi akla henüz evrilmiş değil. Güçlü aktörler arasında seyyar bir siyasi strateji izleyerek 'ayakta kalma tecrübesi', mukim bir siyasi projeksiyon üzerine kurulu aktör olma hedeflerini ötelemektedir. Geldiğimiz nokta itibariyle, geriye dönülemeyecek düzeyde kazanımlar elde etmiş olan IKBY'nin, yeni Ortadoğu'da nasıl bir aktöre evrileceğinin de belirleneceği bir döneme girmiş durumdayız. Tam bu noktada, Türkiye ile kuracakları ilişkinin şekli, PKK meselesine dair durdukları pozisyonun ne olacağı kadar Irak'ta neler olacağıyla da doğrudan alakalıdır. Ya Türkiye içindeki 'Kürt meselesi Erbil'de çözülmez korosunun' da anlamakta zorlandığı girdapta patinaj yapmaya devam edecekler ya da cesur kararlar alarak yeni Ortadoğu'da sahici bir aktöre dönüşecekler. Kürt meselesinin de PKK'nın da Erbil'de bitirilemeyeceği elbette aşikâr. IKBY ile bugünlerde gelişen ilişkinin 1990'lardan en büyük farkı devletin 'iyi Kürt' arayışından ziyade; Kürtlerin, Türklerin ve IKBY'nin maliyetine Kürt meselesini bir terör meselesine dönüştüren PKK sorununa yapısal bir müdahale arayışı.
Tarihsel bir eş zamanlama sendromu içinde nihilist bir şekilde terörün kendisini hedefe dönüştüren PKK ile nasıl mücadele edileceği sorusunun bir cevabı da IKBY'de bulunduğu için Barzani Ankara'da. Israrlı bir şekilde 1990'lar hatırlatması yapanlar; öncelikle 90'lardaki 'KYB-KDP-PKK' ilişkilerini ve bu aktörlerin Türkiye ile kurdukl