SETA > Yorum |
AGİT in Referandum Raporu

AGİT’in Referandum Raporu

Hazırladıkları raporu okuyunca zaten, raporun objektif kriterleri içermediği ve birçok tespitinin tek taraflı olarak hazırlandığı açıkça görülüyor.

AGİT’in referandum süreci ve sonucu ile ilgili raporu tam bir skandal. Sebebi ise “tarafsız gözlemciler heyeti” tarafından hazırlanması gereken raporun, raportörlerin birçoğunun “PKK destekçisi” ya da “hayır kampanyası”nın yürütücüleri olması. Örneğin gözlemcilerinden Alman Sol Parti (Die Linke) milletvekili Andrej Hunko’nun PKK aktivisti olarak birçok gösteriye ve mitinge katıldığı ayan beyan ortada. Diğer taraftan, İspanyol ve Danimarkalı gözlemcilerin de PKK’nın ve HDP’nin aktivitelerine katılımlarını gösteren bir çok görsel mevcut.

Dolayısıyla AGİT’in hazırladığı rapor baştan taraflı.

Raporun birçok yerine yazılanların objektif olduğunu ifade etmek için “uluslararası iyi uygulamalar”, “tarafsız gözlemci heyeti”, “Kopenhag Belgesinin bilmem kaçıncı paragrafı” gibi ifadeler var.

O zaman AGİT’in yetkililerine sormamız gerekiyor. Avrupa’nın, devlet ve kurumlar düzeyinde terör örgütü olarak kabul ettiği PKK’nın mitinglerinde ve “hayır” kampanya aktivitelerinde görev almış kişilerin, gözlem heyetinde ne işi var? Avrupa kurumlarının resmî prosedürleri bu duruma ne diyor?

Bu kişilerin hazırladığı raporlar tarafsız olabilir mi?

Hazırladıkları raporu okuyunca zaten, raporun objektif kriterleri içermediği ve birçok tespitinin tek taraflı olarak hazırlandığı açıkça görülüyor.

Bu yazının elverdiği ölçüde, bazılarını sıralayalım.

***

Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’nın (AGİT), Demokratik Haklar ve İnsan Hakları Bürosu, referandum öncesi süreçle ilgili “ara” ve sonuçların açıklanmasının hemen ardından “ilk sonuçlar” raporunu yayınladı. Nihai sonuç raporunu ise sekiz hafta sonra yayınlayacağını duyurdu.

AGİT’in Türkiye’deki referandum gözlem heyeti, Ankara’da 11 ve ülke geneline dağılmış 24 uzun dönemli seçim gözlemcisinden oluşmuştur. Referandum günü ise “kısa dönemli seçim gözlemcisi” olarak adlandırılan, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nden 23 gözlemci daha bu ekibe katılmıştır.

Raporun genel bulgular kısmında “sivil toplum örgütlerinin kampanya sürecine katılımı mümkün olmamıştır” ifadesi yer alırken; ilerleyen bölümlerinde “sivil toplum örgütleri kapı kapı dolaşarak kampanya yapmıştır” ifadesine yer veriliyor.

Sormak gerekiyor, sivil toplum bir yana yarı resmî kuruluş olan İstanbul Barosu başta olmak üzere, diğer birçok baro ve “oda” “hayır” kampanyası yürütmedi mi?

Raporda, 15 Temmuz darbe girişiminden sadece hayatını kaybedenlere ve yaralı sayısına yer verilerek bahsedilmekte. Ancak 240’tan fazla insanımızı şehit eden, Meclis ve Külliye başta olmak üzere birçok yeri bombalayan darbecilerin tutuklanması ve görevden alınması, referandum açısından olumsuz bir sonuç olarak gösterilmekte. FETÖ üyesi hâkim ve savcıların seçim kurullarından uzaklaştırılması da bir sorun olarak değerlendirilmekte.

“Evet” kampanyasını yürütenlerle ilgili, “üst düzey yetkililerin hayır destekçilerini terörist destekçileri ile bir tutması” gibi ifadeler raporda yer alırken; hayır kampanyasını yürütenlerle ilgili en ufak bir olumsuz yargı yok. Örneğin ana muhalefet partisi genel başkanının teklifin mecliste görüşülmesi sırasında söylediği “evet verenler vatan hainidir” sözünü raporda göremiyoruz.

Raporda, sivil toplum adı altında örgütlenen FETÖ’cü ve darbeci kuruluşlar

“sivil toplum örgütü” olarak ifade edilmiş ve bunların kapatılmasının demokratik uygulamalara aykırı olduğu belirtilmiştir. Bunların FETÖ yapılanmasına ait olduğu ile ilgili mahkeme iddianamelerine bile en küçük bir atıf yok. Sanki bu örgütler, “kanarya sevenler derneği” gibi sunulmuş.

Özellikle Doğu ve Güneydoğu bölgesindeki okulların çevresinde güvenliği sağlayan güvenlik görevlilerinin bulunmasının yanlış olduğu belirtilmiş. PKK terör örgütü mensuplarının geçmiş dönemdeki seçim güvenliğini ihlal eden eylemlerine ise hiç değinilmemiştir.

“Siyasi partiler tarafından önerilen, sandık kurulu üyelerinin %52’si “evet” kampanyası destekçisi partiler tarafından %48’i “hayır” destekçisi partiler tarafından önerilmiştir” denilerek, sanki evet kanadına ayrıcalık yapıldığı gibi bir sonuç çıkarılmış.

Türkiye’de sandık kurulları, biri başkan olmak üzere iki devlet görevlisi ve en son seçimde en fazla oy alan üç siyasi parti temsilcisinin üyesinden oluşmaktadır. Yani hiçbir siyasi partiye ayrıcalık yoktur.

Hayır kampanyacılarına yönelik en küçük yerel iddia bile raporda yer bulurken, “evet” kampanyacılarına yönelik birçok saldırı ile ilgili, raporda tek bir cümle yer almıyor.

Yurt dışı seçmenlerden bahsedilmesine rağmen, Avrupa’da “evet” kampanyasının yasaklanmasına değinilmiyor. Diplomatik teamüllere aykırı uygulamalara hiç yer verilmiyor.

[Türkiye 20 Nisan 2017].