Biden yönetimi daha önceki Amerikan yönetimlerinden farklı olarak İsrail-Filistin barış sürecinde inisiyatif almaktan şimdiye kadar kaçındı. Trump yönetiminin aşırı İsrail taraftarı Ortadoğu politikasının bazı unsurlarını da benimsemeyi tercih etti. Biden İsrail’in bazı Arap ülkeleriyle yaptığı normalleşme anlaşmalarını içeren İbrahim Anlaşmaları’nı destekledi ve Amerika’nın Kudüs’ü İsrail’in başkenti kabul etmesi kararından da geri dönmedi. Geçmiş Amerikan yönetimlerinin barış sürecine harcadıkları çabaların nasıl boş çıktığını en iyi bilenlerden olan Biden, bu konudan uzak durmak istiyor ama yeni Netanyahu hükümetinin bölgede yeni bir şiddet sarmalı yaratarak Washington’u zor durumda bırakmasından da endişe ediyor. Biden yönetimi daha önceki Amerikan yönetimlerinden farklı olarak İsrail-Filistin barış sürecinde inisiyatif almaktan şimdiye kadar kaçındı. Trump yönetiminin aşırı İsrail taraftarı Ortadoğu politikasının bazı unsurlarını da benimsemeyi tercih etti. Biden İsrail’in bazı Arap ülkeleriyle yaptığı normalleşme anlaşmalarını içeren İbrahim Anlaşmaları’nı destekledi ve Amerika’nın Kudüs’ü İsrail’in başkenti kabul etmesi kararından da geri dönmedi. Geçmiş Amerikan yönetimlerinin barış sürecine harcadıkları çabaların nasıl boş çıktığını en iyi bilenlerden olan Biden, bu konudan uzak durmak istiyor ama yeni Netanyahu hükümetinin bölgede yeni bir şiddet sarmalı yaratarak Washington’u zor durumda bırakmasından da endişe ediyor.
Son günlerde tırmanan şiddet olayları karşısında sükunet çağrısında bulunan Dışişleri Bakanı Blinken’ın İsrail gezisi sırasında barış süreciyle ilgili yeni bir vizyon ortaya koyması beklenmiyor. Filistin liderliğiyle de görüşmesi beklenen Blinken’ın çabaları durumun kontrolden çıkmaması ve tansiyonun düşürülmesi çağrılarının ötesine geçmeyecek. Biden’ın Başkan Yardımcısı olduğu Obama yönetimiyle ciddi sorunlar yaşamış olan Netanyahu’nun İsrail tarihinin en sağcı koalisyonunu kurmuş olması yönetimi endişelendiriyor. Blinken öncesinde Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan ve CIA Direktörü William Burns’ün İsrail’e gitmesi yönetimin bu konudaki kaygılarına işaret ediyor.
Netanyahu’yla ilişkilerin tekrar gerginlik aşamasına gelmesini istemeyen Biden yönetiminin Bakanı Blinken, ziyareti sırasında iki devletli çözüme destek açıklamasını tekrarlarken İbrahim Anlaşmaları’nın çözüme alternatif olamayacağını söyledi. Blinken bu şekilde Arap ülkeleriyle normalleşmeye odaklanan Netanyahu’nun söylemine üstü örtülü eleştiri getirmiş oldu. Blinken iki devletli çözümden uzaklaştıracak adımların İsrail’in güvenliğiyle birlikte Yahudi ve demokratik kimliğine de zarar vereceğini söylerek barışın İsrail’in çıkarına olduğu temasını tekrarladı. Ancak ne barış sürecinin tekrar canlandırılması ne de Filistin devletinin kurulmasıyla ilgili bir plan açıkladı. Biden yönetimi bunlarla ilgili önemli bir adım at(a)madığı gibi yerleşimciler konusunda da Tel Aviv’i rahatsız edecek açıklamalardan kaçınmayı tercih etti.
Son haftalarda özellikle Netanyahu hükümetinin Savunma Bakanı Itamar Ben Gvir’in Mescid-i Aksa’ya gitmesiyle yükselen tansiyon şiddete dönüştü ve çatışmalar yılın ilk ayına damgasını vurdu. Önümüzdeki dönemde artması kuvvetle muhtemel bu tür olaylarla birlikte İsrail’in Suriye ve Irak içerisinde de İran hedeflerini vurmaya devam ettiğini görüyoruz. Netanyahu’nun Obama’nın İran’la yaptığı nükleer anlaşmaya ne kadar karşı olduğu ve Trump’ın anlaşmadan çekilmesinin de mimarlarından biri olduğu biliniyor. Biden yönetiminin İran’la sürüncemede kalan nükleer anlaşmayı zor olsa da tekrar canlandırmak istediği biliniyor. Netanyahu’nun Amerikan Kongresi üzerindeki etkisini de iyi bilen Biden’ın şiddet olayları, yerleşimciler, İran’la bölgesel çatışmanın alevlenmesi ve nükleer anlaşmanın imkânsız hale gelmesi gibi unsurlardan oluşan yeni bir İsrail problemiyle uğraşmak istemeyeceği açık.
Bütün sorunlu meselelere rağmen farklı Amerikan yönetimlerinin geleneksel olarak İsrail’in güvenliğine en büyük desteği verme yarışına girdiklerini de unutmamak gerekiyor. Pentagon’un birkaç gün önce tamamlanan ABD-İsrail ortak tatbikatının iki ülkenin gerçekleştirdiği ‘tarihin en büyük tatbikatı’ olduğunu vurgulaması, Biden yönetiminin de bu yarışta kendini göstermek istediğine işaret ediyor. Netanyahu’yla ne kadar sorun yaşarsa yaşasın veya ne kadar rahatsız olursa olsun Washington yönetimleri İsrail’e en büyük güvenlik desteğini kendilerinin verdiğini göstermeye çalışır. Obama da İsrail’e en çok güvenlik hibelerini veren ve Demir Kubbe gibi birçok projeyi destekleyen bir politika izlemişti. Kongre’de İsrail’in güvenliğinin ne kadar popüler olduğunu bilen başkanlar Tel Aviv’le ne kadar pürüz bulunsa da ilişkinin askeri ve güvenlik boyutunda asla taviz vermiş görünmek istemezler.
Önümüzdeki dönemde İsrail-Filistin meselesi cephesinde şiddet olaylarının artması ve Netanyahu hükümetinin daha sert politikalar izlemesi şaşırtıcı olmayacak. Barış sürecine siyasi yatırım yapmanın daha önceki Amerikan yönetimlerine ne kadar pahalıya patladığını iyi bilen Biden’ın kalıcı bir çözüm için ciddi bir çaba sarf etmeyeceği açık. Bu durumda Washington’a durumu diplomatik olarak idare etmek, gerçekleşmesi neredeyse imkânsız hale gelen iki devletli çözüm söylemini tekrarlamak, yerleşimci faaliyetlerini sert biçimde eleştirmemek ve İran’la nükleer anlaşmanın İsrail’in de çıkarına olduğunu nafile biçimde anlatmaya çalışmak düşüyor. Biden yönetiminin bu çerçevenin dışına çıkarak oyun değiştirici yeni bir çerçeve ortaya koymaya ne enerjisi ne de niyeti var.
[Yeni Åžafak, 1 Åžubat 2023].