Küresel sistemdeki kırılmalar, krizler ve çöküşler yerleşik yönetim anlayışlarını sarsıp yeni yaklaşımların yeşermesi için uygun ortam sağlayan konjonktürlerdir. Popüler tabiriyle “her kriz, dönüşüm için bir fırsattır” aslında. 2008 yılında ABD finans piyasalarında patlak veren ve kısa sürede yaygınlık kazanan küresel ekonomik kriz de dünya ekonomisi üzerinde benzer bir transformasyon etkisi uyandırdı. Krizin derinliği ve yayılma potansiyeli anlaşıldıkça makroekonomik yönetişim ve merkez bankacılığı ile ilgili neoliberal paradigmanın temel varsayımları tartışmaya açıldı. Batılı piyasalardan dünyaya yayılan kriz, bir taraftan hem ulusal otoritelerin hem de IMF gibi uluslararası kuruluşların genişlemeci para ve maliye politikaları izlemelerinin önünü açtı. Diğer taraftan, 1980’li yılların neoliberal devriminden bu yana tabu olarak görülen uluslararası finans hareketleri üzerindeki vergilendirme ya da kısıtlama tedbirleri ciddi ciddi tartışılmaya başlandı. Bunlara ek olarak G20 gibi küresel yönetişim platformları daha katılımcı bir formda revize edilerek özellikle yükselen güçlerin sahiplenecekleri bir küresel karar alma yapısı oluşturulmaya çalışıldı..
Perspektif: Türkiye'nin "Kalkınmacı Merkez Bankası' İhtiyacı
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının temel politika amaçları neler olmalıdır? Neoliberal merkez bankacılığı ve kalkınmacı merkez bankacılığı arasındaki farklar nedir? Kalkınmacı merkez bankacılığı ne tür reformlar gerektirir?
Paylaş
Etiketler »
İlgili Yazılar
Etkinlikler
SETA Techtalks: Uluslararası Sistemde Silahlanma Dinamikleri ve Yapay Zekanın Yeri
Ekim 2024