Ekonomide, 2011'deki yüksek cari açığa önlem olarak, ekonomik büyüme ve cari açık arasında tercih noktasına gelinmiş, bu çerçevede hem ekonomik büyümedeki artış hızının yavaşlatılarak sürdürülmesi hem de cari açığın azaltılması yönünde bir politika tercih edilmiştir. Bu amaçla, kredi hacmi daraltılarak iç talep yavaşlatılmış ve döviz kurlarında meydana gelen yükselişlerin etkisiyle de dış talebe pozitif ivme kazandırılarak ekonomi yumuşak iniş süreci ile dengelenmiştir. Ancak, ekonomideki yumuşak iniş sürecinin uzun sürmesi, ekonominin potansiyel büyüme altında büyümesi ve 2012 yılı büyüme oranının hedeflenen rakamın altında gerçekleşme olasılığı ekonomide "gaz- fren" tartışmalarının başlamasına neden olmuştur. Bu arada, AB ülkeleri başta olmak üzere dış pazarlarda devam eden talep belirsizliği nedeniyle, 2011 yılı Orta Vadeli Program'da (OVP) 2012 yılı ekonomik büyüme için hedeflenen yüzde 4 oranı revize edilmiş, yeni açıklanan OVP'de yüzde 3.2'lik bir büyüme hedeflenmiştir.
EKONOMİDE ÜRETİM DİNAMİĞİNİN KIRILMAMASI GEREKİR
Ekonomide aşırı ihtiyatlı olunması veya fren yapılması durumunda ekonomideki yavaşlamanın hızlanacağı, ekonomik büyüme rakamlarının düşeceği ve üretimde daralmalar nedeniyle ihracatta önemli ölçüde kayıpların meydana geleceği tahmin edilebilir. Ekonomide bu daralma bütçe gelirlerinde düşüşü hızlandıracağı gibi bütçe açığını finans etmek için yönetilen/ yönlendirilen fiyatlarda artışa sebep olacağı ve dolayısıyla enflasyonist bir etki doğuracağı da beklenebilir. Gaza aşırı basılması durumunda da cari açığın tekrar ana gündem maddesi haline gelme olasılığı her zaman mevcuttur.
Dolayısıyla, küresel ekonomik kriz nedeniyle dünyada daralma yaşanırken, Türkiye ekonomisinde "Dengeli Gaz- Fren" politikasının yani ikisinin bir arada olmasında hatta bu aşamada gaz-büyüme lehine politikalara öncelik verilmesinde fayda vardır. Çünkü Türkiye ekonomisi üretim kapasitesi olarak yüksek ve dinamik bir ekonomidir. Bu yüzden, ekonomide mevcut üretim kapasitesinin sekteye uğratılmaması ve olumlu beklentilerin kırılmaması gerekmektedir. Ayrıca, ekonomide canlılığın devamı için başta Merkez Bankası'nın ekonomik aktiviteyi hızlandırmak amacıyla elindeki araçları kullanması beklenmektedir. Bu araçların başında da, politika faiz oranı gelmektedir. Zaten, Merkez Bankası'nın yakın zamanda politika faiz oranını düşürme kararı alacağı piyasalar tarafından artık güçlü bir beklenti haline gelmiştir.
Diğer yandan, açıklanan yeni OVP'de hedeflenen ekonomik büyüme oranı ve GSYİH'nın düşük kalması nedeniyle cari açığın GSYİH içindeki payının artma riski de bulunmaktadır. Dünyada sermaye bolluğunun yaşandığı bu dönemde, cari açığı finanse etmek daha kolay olduğundan, bu dönemde büyümenin hedeflenenden daha yüksek oranda gerçekleşmesi ekonomi için önem arz etmektedir. Bu nedenle, büyümek (dengeli) isteyen bir ekonomiye de fırsat verilmeli ve görünmeyen çıpalar ile ekonomi boğulmamalıdır.
KAMU MALİYESİ ALANINDA ELDE EDİLEN KAZANIMLAR DEVAM ETMELİDİR
Başta, Euro Bölgesi ülkeleri olmak üzere, pek çok ülkede bütçe açıklarının, kamu borçları miktarının ve sürdürülebilirliğinin gündemde olduğu bir dönemde, son yıllarda kamu maliyesi alanında elde edilen başarılar, Türkiye'nin diğer gelişen ülkelerden ayrışmasını sağlamıştır. Çünkü Türkiye ekonomisinin küresel ekonomik krizden etkilenmemesinin en önemli nedenlerinden birisi de kamu borcunun GSYİH içindeki oranının ve bütçe açığının GSYİH'deki payının düşük olmasıdır. Ancak, küresel ekonomik kriz nedeniyle, hem harcamaların kısılması hem de ekonomik büyümede yumuşak iniş süreci ile birlikte ekonomik aktivitedeki yavaşlama olasılığı vardır. Bu nedenle, vergi tabanının daralmasıyla özellikle vergi gelirlerinin artırılmasında güçlükler yaşanabilir. Bunlara ek olarak, önümüzdeki dönemde kamu açıklarının finansmanında enflasyonu artıracak politika araçlarına ihtiyaç duymamak ve ekonomide üretim yapan kesimin üretimlerine devam etmelerini sağlamak için rahatlatıcı önlemlerin alınmasının da zamanı gelmiştir.
Sabah Perspektif (13.10.2012)