SETA bünyesinde çıkan Kriter dergisinin Eylül sayısı yayınlandı. Kapak konusu olarak, “Zor Oyunu Bozdu” manşeti ve Suriye’ye giren Türk askeri fotoğrafı eşliğinde Fırat Kalkanı Operasyonu’nu işleyen dergide, gündeme dair ilgi çekici analizler, yazılar ve infografikler yer alıyor. Fırat Kalkanı Operasyonu’nun yanında Yenikapı Ruhu, Türkiye-Rusya İlişkileri, FETÖ ile mücadele, PKK terörü ve 15 Temmuz Darbe Girişimi sonrası devletin yeniden yapılandırılması, dergide ele alınan diğer konular... Bunların hepsinin yanında Merkez Bankası Başkanı Murat Çetinkaya ile yapılan mülakat, ekonomi gündemi ile siyasetin gündeminin kesiştiği alanlara dair çok önemli ipuçları veriyor.
Çetinkaya ile yapılan röportajın satır araları dikkatli okunduğunda, Merkez Bankası Başkanı’nın kendi “iş”ini, Türkiye’nin diğer meselelerinden bağımsız değerlendirmediği ortaya çıkıyor. Eski tecrübeler olmasa, gayet tabii olan bu durumun altını çizmek ihtiyacı olmazdı. Ancak Türkiye, maalesef ekonomi yönetiminin ve Merkez Bankası benzeri özerk kuruluşların, kendi faaliyet alanlarını, ülkenin genel gündeminden soyutlayarak çalıştığı bir anlayışı geçmişte tecrübe etti. Bu anlayışı benimseyen ekonomi bürokratları, sadece önlerine gelen faiz, enflasyon, işsizlik, borçlanma, döviz kurları ve benzeri verilere bakıyor; ekonomiyle ilgili diğer alanları, ihtiyaçları ve ülkeyi yöneten siyasetçilerin vatandaşa verdikleri sözü göz ardı ederek yönetiyorlardı. Yakın döneme kadar etkin olan “sivil hükümetler devlet işlerine karışmasın” yaklaşımı, aslında sadece millî güvenliği, dış politikayı, terörle mücadeleyi ve askeriyeyi değil; ekonomiyi de kapsıyordu. 2000’lerin başında yaşanan Türkiye tarihinin neredeyse en büyük ekonomik krizi sonrası, Ecevit’in ithal ettiği Kemal Derviş’in kurduğu ekonomik düzen, bu anlayışa göre işliyordu. Ve maalesef bu işleyiş çok yakın bir zamana kadar devam etti...
Murat Çetinkaya’nın Merkez Bankası Başkanı olması, bu açıdan bakıldığında, layık ve işinde ehil bir bürokratın göreve gelmesinin yanında ekonomi bürokrasisinin siyasi irade ile uyumlu bir şekilde ve aynı hedefe dönük olarak çalışmaya başlaması anlamına da gelmektedir. Çetinkaya’nın röportajda kurduğu şu cümleler ekonomi bürokrasisinin siyasi irade ile uyumu açısından oldukça dikkat çekici:
“Türkiye sistemli, koordineli, belli bir hedefe yönelmiş terör faaliyetleriyle çok uzun süredir mücadele ediyor. Sistemli saldırıların bir parçasının da genel olarak bir güven erozyonu oluşturmak ve ekonomik faaliyetlere darbe vurmak olduğu açık. Ancak tüm bunlara karşı güçlü bir koordinasyonla etkin bir mücadele verildiği ve başarıya ulaşıldığı görülüyor...”
Çetinkaya, bu sözleri ile son zamanlarda Türkiye’nin atlattığı badirelere sadece ekonomik açıdan bakmadığını, hadiseleri değerlendirirken siyasi iradenin perspektifini benimsediğini de gösteriyor. Merkez Bankası yönetimi ile siyasi irade arasındaki bu perspektif örtüşmesi, basit bir ortaklaşma olmanın çok ötesinde. Çetinkaya’nın bahsettiği koordineli ve planlı saldırıların kazasız belasız atlatılmasında ekonomi yönetimine de büyük görev düşüyor. Merkez Bankası Başkanı “15 Temmuz’da çok sıra dışı ve beklenmedik bir olayla karşı karşıya kaldık. Piyasalara güven vermek bizim açımızdan öncelikli unsurdu. Açıklamalarımızın ve duruşumuzun piyasalarca olumlu algılandığını gördük. Piyasaya güven verici tedbirleri süratli ve koordineli bir şekilde alabildiğimiz görüldü” sözleri ile bu sorumluluğun farkında olduğunu ve gereğini yerine getirdiğini gösteriyor.
[Türkiye, 3 Eylül 2016].