Bugün, cumartesi günü yayınlanan yazıya devam edelim... Merkel’in ziyaretinin ardından, Türk-Alman ilişkileri neden sorunlu diye sormuştuk ve Ankara’nın Berlin’e yönelik rahatsızlığının ağırlıklı olarak Almanya’nın Türkiye’nin içişlerine karışmasına yönelik tutumundan kaynaklandığının altını çizmiştik.
Şimdi, Türkiye’nin güvenliğini tehdit eden terör örgütlerinin ülkesindeki faaliyetlerine izin veren Almanya’nın neden böyle bir politika izlediğini inceleyelim.
Aslında Almanya gibi, bir ticaret devletinin dış politikasını şekillendirirken ekonomik çıkarlarına odaklanması beklenir. Bu, herhangi bir ülkeyle ilişkilerini geliştirirken, o ülkeye ne kadar ihracat yapacağını ve orada yapacağı yatırımlarda yaşayacağı sorunların kolay çözülmesini öncelemesi anlamına gelir. Bu çerçevede Berlin’in Ankara ile ilişkilerinde ekonomik çıkarlarını esas alan bir politikaya yönelmesi ve bu doğrultuda ekonomik ilişkilere zarar verecek gerginliklerden kaçınması gerekirdi. Ayrıca kamuoyu yoklamalarında giderek puan kaybeden Başbakan Merkel’in, bu yılın eylül ayında yapılacak seçimler öncesinde yeni bir mülteci sorunu yaşamamak için de Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AK Parti hükûmetine karşı daha hassas davranması gerekiyordu.
Ancak Alman Başbakanının ziyaretinin ardından yapılan yorumlar, genel olarak ziyaretin başarısız geçtiğini gösteriyor. Yeni bir mülteci krizi yaşanmasına neden olacak gelişmeleri engellemek maksadıyla Türkiye’ye gelen Merkel, karşılıklı ekonomik çıkarlara odaklanmak yerine Türkiye’yi rahatsız edici politikasında ısrarcı oldu. PKK ve FETÖ’ye karşı mücadele konusunda Ankara’nın rahatsızlığını giderecek adımlar atmayan Alman Başbakanı, Türkiye’nin içişlerine müdahale anlamına gelecek açıklama ve temaslarda bulunmaktan da geri durmadı. Ayrıca Alman medyasında Türkiye’ye karşı başlatılan karalama kampanyasının sonlandırılacağına dair de herhangi bir işaret vermedi.
Peki, Almanya neden, ticaret devleti kimliğine de aykırı bir şekilde, Türkiye ile ilişkilerini normalleştirmek yerine, gerginliği sürdürmeyi tercih ediyor?
Bunun iki nedeni olabilir.
İlk olarak, PKK ve FETÖ gibi örgütlerin Alman siyaseti ve medyasındaki uzantılarının bu ülkenin Türkiye politikasının şekillenmesinde önemli bir etkiye ulaştığı düşünülebilir. Bu örgütlere mensup kişiler, kendileri medya ve siyaset dünyasında yer buldukları gibi, Alman milletvekilleri ve medya mensupları arasında da önemli bir sempatizan kitle oluşturdukları görülmektedir. Bu şekilde, bu örgütlerin mensupları ve sempatizanları tarafından Türkiye’ye karşı çok organize ve yoğun bir karalama kampanyasının yürütüldüğü görülmektedir. Merkel hükûmetinin, çok aktif ve agresif olan bu kesimi doğrudan karşısına almak istemediği ve Türkiye politikasını şekillendirirken onları da tatmin etmeye çalıştığı görülmektedir. Bu şekilde yaklaşan seçimler öncesinde Türkiye karşıtı bu grupların saldırılarından emin olmak istediği anlaşılıyor.
Almanya’daki Türkiye “dostu” olan diasporanın bu ülkenin siyaset ve medya dünyasında etkin olmaması ise Türkiye’nin başarısızlığı olarak karşımıza çıkıyor. Sayıları çok daha az olmasına rağmen Türkiye karşıtı diasporanın sesinin daha fazla çıkıyor olması Almanya’nın Türkiye politikasını genel olarak olumsuz etkiliyor. Bu durumda Türkiye dostu diasporanın Almanya siyasetinde Türkiye karşıtlarından daha etkin hâle gelmesi için çalışılması gerekiyor. Bu konuda hem Almanya’daki Türklere hem de Türkiye’ye çok iş düşüyor.
Almanya’nın rasyonel olmayan bir şekilde Türkiye’nin içişlerine karışmak anlamına gelecek tavırlarının bir başka nedeni ise, bu ülkedeki imparatorluk kalıntısı kadroların nüfuz politikaları olabilir. Ankara ile eşit göz hizasında ve karşılıklı dengeli bağımlılık esasına dayalı bir ilişki geliştirmek yerine, PKK ve FETÖ gibi terör örgütlerini ve Türkiye’nin etnik ve mezhepsel farklılıklarını kullanmak yoluyla bir tek taraflı bağımlılık ilişkisi kurmak isteyen bu kadroların Berlin’deki etkinliklerinin boyutu tam olarak bilinmiyor. Ancak Berlin’de, iki ülke arasındaki tarihsel ve kültürel bağlar nedeniyle Türkiye’yi Almanya’nın çizgisinde tutmak için çalışan ve bu konuda gerekli gördüğü müdahale ve manipülasyonlardan geri durmayan bir kesim hep var oldu.
Almanya’daki bu imparatorluk kalıntısı nüfuz heveslilerinin, artık Türkiye’nin 19. Yüzyıl sonlarındaki “hasta adam” veya 1970’lerdeki “70 cente muhtaç ülke” olmadığını anlayıp, Ankara ile karşılıklı egemenliğe saygı temelli bir ilişki geliştirmeye yönelmeleri her iki ülkenin de yararına olacaktır.
[Türkiye, 8 Şubat 2017].