Amerikan Başkanı ve yardımcısının Türkiye’ye karşı yaptırım tehdidinin ardından İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve Adalet Bakanı Abdülhamit Gül bu ülke tarafından yaptırım uygulanacak kişiler listesine alındı.
Peki, bu karara şaşırdık mı?
ABD’nin NATO müttefiki bir ülkeye yaptırım uygulaması şaşırtıcı kuşkusuz, ancak yine de biz bu karara şaşırmadık.
Zira Türkiye’nin ABD karşısında kendi halkının çıkarlarını önceleyen duruşu ile Beyaz Saray’da rasyonel kararlar almak konusunda ciddi sıkıntıları olduğu bütün dünya tarafından bilinen bir liderin varlığı bir araya geldiğinde böyle bir sonuç kaçınılmazdı.
Türkiye, gelen bütün baskılara rağmen bağımsızlığından geri adım atmadı ve Trump yönetimi de diğer birçok ülkeye yaptığı gibi Türkiye’ye karşı da yaptırım politikasına başvurdu.
ABD’nin yaptırım listesinde İran, Almanya, AB, Çin, Kuzey Kore, Venezuela, Rusya ve Meksika gibi çok sayıda ülkenin olduğunu biliyoruz. Trump’la birlikte Washington’un, kendi müttefiklerini de hedef alacak şekilde sert bir güç politikasına yöneldiği görülüyor. Obama döneminde de ABD diğer ülkelerin güvenliğini ve bağımsızlığını hedef alacak adımlar atmıştı, ancak Trump ile birlikte bazı sınırların artık iyice aşılması söz konusu.
Soylu ve Gül’ü hedef alan yaptırım kararı Türk-Amerikan ilişkilerindeki krizin derinleştiğine işaret etse de, bu karar Amerikan yönetiminin Türkiye’ye karşı ilk yaptırımını göstermiyor. Kıbrıs Barış Harekâtı sonrasında üç yıl uygulanan Amerikan silah ambargosu kararını hatırlayalım. Aslında NATO “müttefikimiz” Amerika bu silah ambargosunun sona erdiği 1978 yılından günümüze kadar da değişik bahanelerle Türkiye’ye silah satışına ciddi engeller getirdi.
Şimdi de F-35 savaş uçakları başta olmak üzere, birçok silah sisteminin Türkiye’ye tesliminin engellenmesine dair Amerikan Kongresi kararları ardı ardına geliyor. Bu engellemelerin çoğunun Rahip Brunson davası ile ilgisi de yok.
Yani, bu davayı gerekçe göstererek Türkiye’yi yaptırımla tehdit eden Amerikan yönetimi aslında uzun yıllardan beri Türkiye’ye her türlü yaptırımı uyguluyor.
Bu yaptırımlar silah satışıyla da sınırlı değil.
Halkbank Genel Müdür Yardımcısı Hakan Atilla’nın ABD’de zorla alıkonulması ve siyasi bir davayla hapse mahkûm edilmesi yaptırım değil mi?
FETÖ lideri Gülen ve diğer örgüt mensuplarının teslim edilmeyip, Türkiye siyasetine yeni bir müdahale aracı olarak elde tutulmaya devam edilmesi bir tür yaptırım değil mi?
Hepsinden önemlisi, FETÖ örgütüne destek vermek suretiyle Türkiye’deki meşru iktidarı darbe yoluyla devirmeye çalışması Amerikan yönetiminin Türkiye’ye karşı yaptırım politikasının bir parçası değil miydi?
Bu yüzden İçişleri ve Adalet Bakanlarına karşı açıklanan Amerikan yaptırımlarını, Washington’un uzun zamandır Türkiye’ye karşı yürüttüğü düşmanca politikanın yeni bir safhası olarak görmek gerekir. Türkiye ABD karşısında bağımsız çizgisinde kalma konusunda ısrar ettiği müddetçe de bu düşmanca politikanın yeni araçlarla sürdürülmesi söz konusu olacaktır.
Amerikan yaptırımlarının bütün uluslararası kamuoyunun dikkatini çekecek hâl alması ise, Washington’un artık Türkiye siyasetini perde gerisinden yaptığı müdahalelerle yönlendirme gücünü kaybettiğinin göstergesidir. Tersinden bakarsak, artık Türkiye, ABD’den gelen müdahalelere karşı o kadar etkili savunma mekanizmaları geliştirdi ki, bu Amerikan yönetimini, düşmanlığını daha çok açık edecek ve diğer NATO müttefikleri tarafından da sorgulanacak adımlar atmaya itiyor.
Amerikan Başkanı Trump’ın dış ve güvenlik politikası ekibini AK Parti ve Erdoğan karşıtı söylemleriyle bilinen kişilerle takviye etmesi ve Kongre’de de ciddi bir Türkiye karşıtı lobinin varlığı dikkate alınırsa, Washington’un yakın zamanda Türkiye konusundaki irrasyonel politikasından geri adım atmayacağı görülüyor. Türkiye’nin de gelen baskılara direnip bağımsız dış politikasında ısrar etmesi yeni Amerikan yaptırımlarını beraberinde getirebilir.
Ancak ABD’nin bu güç politikası odaklı tavrının bütün dünyada neden olduğu rahatsızlık, Türkiye gibi bu tür yaptırımlara maruz kalan ülkeler için en büyük avantajı oluşturuyor. AB, Çin ve Rusya gibi ülkelerin katılımlarıyla BM tarafından desteklenmeyen tek taraflı Amerikan yaptırımlarının Türkiye’ye etkisi çok sınırlı olacaktır.
Türkiye’yi, içişlerine karışılmaması gereken egemen bir devlet olarak kabul etmekte zorlanan ABD’nin yaptırımları, Ankara’yı Washington’dan daha fazla uzaklaştırmaktan başka bir sonuç doğurmayacaktır.
[Türkiye, 4 Ağustos 2018].