Levant bölgesinde yaşanan siyasi ve güvenlik krizinin en çok öne çıkan ve batılıların da en çok ilgilendiği kısmının artık yabancı savaşçılar fenomeni olduğu her geçen gün çok daha belirgin hale gelmektedir. Bu fenomenin büyüyen bir sorun olduğu konusunda ortak kanaat net olsa da; bu soruna yönelik neler yapılması gerektiği ve ne tür bir işbirliğiyle bu sorunun önüne geçebileceği konusu zaman zaman tartışmalara ve farklı eleştirilere yol açmaktadır. Türkiye tartışmasız bir şekilde bu eleştirilerin odağında yer almakta ve yabancı savaşçıların Türkiye üzerinden Suriye’ye ve IŞİD’e katılmak için gidenleri engelleme konusunda yeterli çabayı göstermediği özellikle bazı yabancı basın organları tarafından sık sık dillendirilmektedir. Bu durum aslında sorunu başka ülkeye yıkarak özellikle batılı ülkelerde var olan islamofobia, entegrasyon sorunları ve çeşitli sosyal sorunları örtbas etmekten başka birşey değildir.
Fakat yinede, IŞİD üzerinden yabancı savaşçılar ve sınır güvenliği sorununu tartıştığımız bu günlerde tartışmayı biraz daha genişletmek ve vize rejimi, vize serbestliği ve Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileri gibi konuları da eklemek hem tartışmayı zenginleştirecek hem de Türkiye’nin IŞİD’e yönelik politikalarını genişletmesinin önünü açacaktır.
TÜRKİYE İÇİN IŞİD SORUNU NEDİR?
Öncelikle şunu vurgulamak gerekir ki Türkiye IŞİD’i batılılar gibi sadece bir güvenlik sorunu olarak görmekten ziyade sorunu siyasal, sosyal, dini ve güvenlik boyutları olan çok-katmanlı bir sorunlar yumağı olarak görmektedir. Dolayısıyla bu şekilde kapsamlı bir yaklaşım sadece güvenlik merkezli çözüm önerilerini sorunu sadece erteleyeceğini ve işin özüne dokunmayacağını vurgulamaktadır. Fakat Türkiye’nin bu çok boyutlu yaklaşımı kapsamlı bir politika üretmekten ziyade, yer yer savunma reflekslerinin öne çıktığı bir politika anlayışına dönüşmüştür. Ankara özellikle IŞİD sorununu Irak-Suriye sorununun çözümü olmadan kolay kolay çözülmeyecek bir mesele olarak görmesine rağmen, bu konuda uluslararası toplum ile atılması gereken adımlar konusunda bir anlaşma zemini hâlâ oluşmuş değildir. Suriye-Irak eksenli oluşan güvenlik boşluğunun kolay kolay dolmayacağının farkında olan batılılar için bir nevi tek mesele yabancı savaşçıların sayısı, geri dönüp-dönmeyecekleri ve muhtemel geri dönmeleri halinde yaratacakları güvenlik riskleri olmuştur. Özellikle Türkiye’ye yönelik olarak Türkiye’nin IŞİD’e katılımın engellenmesi konusunda gelen eleştirilerin artması sonrası, Ankara’nın neler yaptığı ve neler yapması gerektiği kapsamlı bir şekilde tartışılmaya muhtaçtır. Bu hem Türkiye’nin pozisyonun anlaşılması için hem de olayın tek boyutlu olmadığını göstermek için önemlidir.
TÜRKİYE NELER YAPIYOR?
Türkiye hem IŞİD’den gelebilecek tehditlere yönelik olarak hem de yabancı savsçıların geçişi konusunda aslında güvenlik anlamında zaten elinden gelen bütün çabayı göstermektedir. Bunlardan birisi olan ve sırf bu amaçla havaalanlarında kurulan gözlem merkezleri büyük oranda IŞİD’e katılım niyetiyle gelenleri engellemede büyük bir rol oynamaktadır. Yaklaşık her yıl 36 milyon turistin geldiği bir ülkede her gelen turiste muhtemel bir IŞİD militanı gibi davranmak akıl dışı olacağını düşünen yetkililer bu konuda net fakat dikkatli bir politika takip etmektedirler. Dolayısıyla gözlem merkezleri hem muhtemel şüphelileri daha derin araştırmaya tâbi tutmakta hem de gözden uzak bir şekilde gerekli bütün güvenlik tedbirlerini almaktadır. Şu ana kadar gözlem merkezlerinin çalışmaları sayesinde yaklaşık 13 bin kişi sınır dışı edimiş ya da ülkeye girişi yasaklanmıştır.
Aynı şekilde sınır güvenliği konusunda Türkiye görünenin aksine ciddi adımlar atmaktadır. Belli bölgelere sınıra tel örgülerin çekilmesi, kısmen bazı yerlere duvarların yapılması ve mümkün olduğunca giriş çıkışların sıkı bir şekilde takip edilmesi bu çerçevede atılan adımlardan sadece bazılarıdır. Fakat 1250 km uzunluğu olan ve yıllarboyu sınır ticaretinin son derece yaygın olduğu bir bölgede sınır kontrolünü yüzde yüz yapmak çok kolay değildir. Amerika bile yıllardır Meksika sınırını her türlü teknolojik ve askeri desteğe rağmen bir türlü istediği şekilde kontrol altına almış değildir. Dolayısıyla Türkiye aslında yapılan tartışmaların ötesinde IŞİD meselesine yönelik olarak ‘güvenlik’ merkezli kapsamlı adımlar atılmaktadır.
Türkiye’nin terörle mücadelede en çok şikayet ettiği şey uluslarası işbirliğidir. Özellikle yabancı savaşçı olarak IŞİD’e katılması muhtemel şüphelilerin isimlerinin ilgili Türk yetkililerle paylaşılması Ankara’nın batılı ülkelerden en çok talep ettiği öğelerin başında gelmektedir. Şu ana kadar hala istenilen işbirliğinden tam olarak bahsetmek zor olsa bile, son dönemde bu konuda bazı iyileştirmelerin olduğu not edilmelidir. Önceleri batılı ülkelerin aslında bu konuya gerektiği kadar ilgi göstermediğinin en net göstergesi IŞİD’e gitme niyetiyle gelen bazı aynı kişilerin Türkiye sınırları içerisinde iki kez yakalamalarıdır. İlk yakalandığında sınır dışı edilen ve ilgili ülkelere bildirilen bu şahısların hiçbir engele takılmadan tekrardan rahatça ülkelerinden ayrılabilmeleri bazı batılı devletlerin işbirliği konusundaki hassasiyet zaafını ortaya koymaktaydı. Son dönemde bu tür örnekler artık yaşanmasa bile, özellikle örgüt tarafından kandırılan insanların listesinin günbegün güncellenerek paylaşılması ve bu konuda bir zaafiyetin olmaması IŞİD’le mücadelenin en temel parametrelerinden birisidir.
TÜRKİYE NELER YAPMALI?
Türkiye’nin İŞİD sorununa çok boyutlu yaklaştığı yukarıda vurgulanmıştı, fakat IŞİD sorununu merkeze alarak ‘güvenlik’ alanı dışında çok boyutlu bir yaklaşım gösterdiğini söylemek zor görünmektedir. Özellikle IŞİD sorunu ve yabancı savaşçılar üzerinden Türkiye’nin bir nevi hırpalandığı bir süreçte Ankara’nın çok boyutlu bir şekilde konuyu okuyarak adımlar atması artık bir zorunluluktur. Özellikle batılı ülkelerden gelen ve özünde Türkiye’ye girişlerin çok kolay olduğu ve sırf bu yüzden yabancı savaşçılar için ana giriş yeri olduğu eleştirilerine yönelik olarak Türkiye, AB ülkelerine vize uygulaması dahil birçok konuyu tekrar tartışmalıdır. Her ne kadar Avrupa ülkeleri ile vize muafiyeti konusunda görüşmeler devam ediyor olsa da aslında Türkiye’nin ciddi bir etki kaldıracı (leverage) olduğunu söylemek mümkün değildir. Bu çerçevede Türkiye’nin IŞİD’e katılan yabancı savaşçılar meselesini sorunsallaştırarak vize meselesini güvenlikleştirmesi gerekir.
Bu şekilde bir karar hem Türkiye’nin Avrupa ile vize muafiyeti konusunda elini güçlendirecek hem de aslında bir çok Türk vatandaşının yaşadığı fakat konuşulmayan bir konuya işaret edecektir. Ankara’daki AB ülkeleri misyonlarının Türkiye’nin kalbur üstü elitine bile vize verirken aşırı cimri davranıyor olması ve en önemlisi kısa süreli verilen vizeler yüzünden insanların tekrar tekrar elçilik kapılarına gidip para ödemesi aslında sadece Avrupalı ülkelerin Ankara’da verdikleri vizeler üzerinden kazandıkları paralarla bölgedeki birkaç misyonunu finance etmesinden ve bir çok Türk vatandaşının onurunun kırılmasının ötesinde birşey değildir. Dolayısıyla seçmeli ve kontrollü bir şekilde bile olsa Türkiye AB ile gümrük birliğini tartıştığı bugünlerde vize uygulamasını ciddi şekilde tartışmalıdır.
Türkiye'nin IŞİD konusunu bir fırsat olarak görüp vize uygulamasını gündeme getirmesi aslında Türkiye ve AB arasındaki vize serbestiyeti meselesinde Türkiye'nin elini güçlendirecektir. Çünkü şu aşamada tek taraflı olarak uygulanan bir vize serbestliğinde AB'nin kolay kolay taviz vermeyeceği açıktır.
AB'ye vize uygulamasında da seçici bir yöntem talep edilmesi ve her ülkeyle yabancı savaşçılar konusundaki işbirliğine göre kolaylaştırıcı etmenlerin devreye sokulmalıdır. AB ülkelerine Yabancı Savaşçılar konusunda sınır güvenliği gerekçesiyle bunu yapmalıdır.
[Al Jazeera, 29 Mayıs 2015]