Türkiye’nin DEAŞ’la mücadelesi tüm hızıyla devam ederken; DEAŞ eliyle bölgeyi şekillendiren aktörlerden ardı sıra itiraf niteliğinde açıklamalar geliyor. ABD Dışişleri Bakanı Kerry’nin geçtiğimiz Eylül ayında Suriyeli bir grupla yaptığı görüşmenin ses kayıtları basına sızdı. Diğer taraftan ise Esed rejiminin Meclis Genel Sekreteri Halid Abbud, DEAŞ’la ilişkilerinin tabiatına dair “şecaat arz ederken sirkatin söylemek”deyimine örnek gösterilecek derecede açıklamalar yaptı. Her iki açıklama da DEAŞ’ın farklı aktörler tarafından bir operasyon aracı olarak tepe tepe kullanıldığını, DEAŞ’la mücadele ifadesinin bu aktörler için sadece bir hedef saptırmaca olduğunu gözler önüne seriyor.
Kerry ses kayıtlarında Suriyeli muhaliflere “ahlakçı” bir dille özetle “sizin için hiçbir şey yapmayacağız” derken, kayıtlarda bir analiz faciası ve bir de itiraf ön plana çıkıyor. Kerry Rusların Suriye’ye müdahale etmesinin sebebinin DEAŞ olduğunu düşünüyor. Kerry’ye göre Ruslar DEAŞ’ın Şam’ı ele geçirme tehlikesini görünce Suriye’ye müdahalede bulunmuş. Eğer CIA’nın ve Amerikan Dışişleri Bakanlığı’nın analitik düşünme kapasitesi veya sahaya teması buysa durum içler acısı. Kerry’ye ve CIA’ya sormak lazım, Ruslar DEAŞ’ın Şam’ı ele geçirmesini Halep’te, İdlip’te ve Lazkiye’de DEAŞ’la savaşan muhaliflere saldırarak mı engellemeye çalıştı? Suriye müdahalesini başlattığından bu yana Ruslar hava saldırılarının yüzde kaçını DEAŞ’a karşı yaptı?
Türkiye’ye DEAŞ’la alakalı iftiralar atıp baskı kurmaya çalışan ABD’nin Dışişleri Bakanı aynen şöyle söylüyor: “Bunun [DEAŞ] büyüdüğünü biliyorduk. Büyümesini izliyorduk. DEAŞ’ın güçlendiğini gördük ve Esed’in kendini tehdit altında hissettiğini düşündük. Bu durumun Esed’i müzakere etmeye zorlayacağını düşündük.” Kerry kısaca şunu itiraf ediyor: ABD, DEAŞ’ın yükselişine belki Esed’i müzakereye zorlar ümidiyle göz yumdu. Bu sadece bir itiraf değil aynı zamanda bir istihbarat faciası. Çünkü DEAŞ Suriye’ye girdiği andan itibaren (Temmuz 2013’ten başlayarak) öncelikli olarak muhalefeti vururken, mümkün olduğunca ve stratejik bazı noktalar dışında Esed rejimiyle çatışmaktan kaçındı. Yani DEAŞ’ın yükselmesini izlemek, muhalefetin çöküşünü ve Esed’in güçlenmesini izlemekle eş anlamlıydı.
Esed rejimi Abbud’un itiraflarıyla Kerry’nin analizini yerle bir ederken açık bir dille şunu söylüyordu: “Esed istihbaratı DEAŞ’ın içerisine sızdı ve örgütü yönlendiriyor. Bu yüzden Şam’da patlama olmuyor. Türkiye’nin DEAŞ saldırılarını durdurmasının tek yolu rejimin güvenlik kurumlarıyla işbirliği yapmak.” Rejim sadece DEAŞ’ın yükselişinden en fazla istifade eden aktör değil; aynı zamanda DEAŞ’ı yönlendirmek suretiyle Türkiye’den Fransa’ya, Halep’ten Şam’a kadar birçok noktada operasyonlara imza atan bir aktör. “Vahşet Devleti: DEAŞ Suriye’de” isimli kitabım için saha çalışması yaparken Suriye’de farklı gruplardan birçok kişi Esed istihbaratının DEAŞ’ı en fazla yönlendiren aktör olduğunu söylemişti. Abbud’un itirafı da bunu doğrular nitelikte.
Hem ABD hem Esed rejimi DEAŞ’ın yükselişini izleyip Suriye’yi felakete sürüklerken Türkiye, önce muhaliflere verdiği destekle ardından obüs atışlarıyla son olarak da Mehmetçik’le DEAŞ’a karşı en istikrarlı mücadeleyi ortaya koydu. DEAŞ’ın yükselişini “izleyen” aktörler ise DEAŞ’la gerçekte mücadele eden aktörlere operasyon üzerine operasyon çektiler. Bu da DEAŞ’ı yükseltme çabasının bir parçası olsa gerek. Esed rejimi DEAŞ’ı yönlendirdiğini itiraf etti; bakalım başkaları ne zaman itiraf edecek?
[Akşam, 9 Ocak 2017].