Son dönemde Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Amerikan Başkanı Trump arasındaki görüşmeler, Washington yönetiminin PKK’nın üst düzey üç isminin başına koyduğu ödüller, İran yaptırımlarında Türkiye’nin de muaf tutulan sekiz ülke arasında yer alması ve Menbiç sorununun çözümü konusunda iki ülke arasında yaşanan yakınlaşma ile birlikte Türk-Amerikan ilişkilerinde bir normalleşmeden bahsedilmeye başlandı.
Ancak saydığımız bu olumlu gelişmelere rağmen, Türk-Amerikan ilişkilerinde hâlen sorun alanlarının iş birliği alanlarından daha fazla öne çıktığı görülüyor. Bunların başında ise Amerikan yönetiminin FETÖ ve PYD/YPG politikasının hâlen Türkiye’yi çok rahatsız edecek bir çizgide olması geliyor.
Her şeyden önce ABD’nin Türkiye politikasının şekillenmesinde Washington’da kimlerin öne çıktığı sorusunun cevabı henüz net olarak bilinmiyor. Son dönemde Türkiye’ye karşı izlediği düşmanca politikasını 15 Temmuz darbe girişiminin planlanması ve desteklenmesine kadar vardıran Amerikan güvenlik bürokrasisindeki AK Parti karşıtı çevrelerin ABD’nin Türkiye politikasındaki etkinliği artık sona mı erecek?
Bu çevrelerin Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AK Parti iktidarına karşı düşmanca politikalarını 15 Temmuz darbe girişiminin başarısız olmasının ardından da sürdürdüğü ve gerek Beyaz Saray’ın gerekse Kongre’nin Türkiye’yi rahatsız eden birçok kararında etkili olduğu biliniyor. Hakan Atilla ve Halkbank Davası, Türkiye’ye karşı yaptırım kararı, F-35’lerin Türkiye’ye tesliminin şartlara bağlanması, YPG/PKK’nın desteklenmesi ve FETÖ konusunda Türkiye’nin beklediği adımların atılmaması bu düşmanca karar ve uygulamaların sadece birkaç tanesi.
Türk-Amerikan ilişkilerinin nasıl düzelebileceğine dair öneriler getirmek için öncelikle her iki ülkenin de birbirlerinden rahatsızlık duyduğu alanları ortaya koymak gerekir.
Amerikan yönetiminin Türkiye’nin hangi politikalarından rahatsızlık duyduğuna baktığımızda, bu konuda aslında ciddi tutarsızlıklar olduğunu görürüz. Zira Ankara ile Washington’un arasının bozulmasına en fazla neden olan mesele haddizatında Türkiye’nin dış politikasında Orta Doğu’ya geçmişte olduğundan daha fazla ağırlık verme yönündeki adımlarıydı. Bu çerçevede 2000’lerin sonunda Türkiye’nin ekonomik iş birliği arayışına olumlu karşılık veren İran’la ilişkiler geliştirilirken, Gazze’ye karşı çok ağır bir saldırı gerçekleştiren İsrail ile Davos ve Mavi Marmara krizleriyle ilişkilerin gerginleşmesi Washington’u rahatsız etmiş ve Türkiye’ye karşı “eksen kayması” eleştirilerine neden olmuştu.
Daha sonraki dönemde 2010’ların başında Türkiye’nin İran’a karşı Amerikan yaptırımlarına aykırı davranması ve İsrail ile krizin, bu ülkenin Gazze’ye yönelik ablukası ve mutat aralıklarla gerçekleştirdiği saldırıları nedeniyle aşılamaması nedeniyle Türk-Amerikan ilişkilerinde yaşanan gerginlik artmıştı.
Bu konuda söz konusu olan tutarsızlık ise, Obama yönetiminin kendisi İran’la anlaşma imzalayıp bu ülkeyle sorunlarını çözdüğü dönemde bile İran yaptırımlarına aykırı davrandığı gerekçesiyle Türkiye’nin cezalandırılmasına yönelik adımlarından kaynaklandı. Benzer şekilde, İsrail’in saldırgan politikaları nedeniyle kendisi de Netanyahu ile gergin bir ilişkiye sahip olan Obama’nın başkanlığı döneminde Türkiye’nin İsrail ile yaşadığı sorunlar sebebiyle Washington’daki lobiler ve güvenlik bürokrasisi tarafından cezalandırılmaya çalışılması da bir başka tutarsızlığa işaret etmekteydi.
Trump’ın Amerikan başkanı olmasıyla birlikte artık Amerikan yönetimi açık bir şekilde Orta Doğu ve bütün dünyada İran karşıtı ve İsrail dostu politikalarına destek verecek müttefikler istiyor. Trump’ın etrafındaki bazı çevrelerin bunu İhvan, Katar ve AK Parti karşıtlığına kadar vardırdıkları da biliniyor.
ABD’nin, bu politikalarına tartışmasız destek veren BAE, Suudi Arabistan ve Mısır gibi ülkelerle yakın ilişkilere sahip olması ve bu politikalara karşı çıkan ya da doğrudan hedefi olan Türkiye ve Katar gibi ülkelerle sorun yaşaması doğaldır.
Bu durumda Türk-Amerikan ilişkilerinin düzelmesi için ya Ankara’nın da Abu Dabi, Riyad ve Kahire yönetimleri gibi Washington’a boyun eğip ABD’nin bölge politikalarına uygun davranmaya başlaması ya da Amerikan yönetiminin Ankara’ya yönelik dayatmalarına son verip Türkiye’yi eşit bir ortak olarak kabul etmesi gerekiyor.
Birinci seçenek Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından kabul edilmeyeceğine göre, iki ülke ilişkilerinin düzelmesi için geriye sadece ikinci seçenek kalıyor.
[Türkiye, 17 Kasım 2018]
.