SETA > Odak |
Odak Koronavirüs Sonrası AB Tamam mı Devam mı

Odak: Koronavirüs Sonrası AB | Tamam mı Devam mı?

Koronavirüs (Covid-19) krizinin belirsiz bir gelecekte sona ermesinin ardından AB ve öne çıkan AB ülkeleri önemli sorunlarla karşı karşıya gelecektir. Bu hakikate rağmen AB liderleri krizin başlangıcında salgın karşısında alınabilecek ekonomik önlem ve destek paketleri üzerinde bir mutabakat sağlayamamıştır..

Koronavirüs (Covid-19) krizinin belirsiz bir gelecekte sona ermesinin ardından AB ve öne çıkan AB ülkeleri önemli sorunlarla karşı karşıya gelecektir. Bu hakikate rağmen AB liderleri krizin başlangıcında salgın karşısında alınabilecek ekonomik önlem ve destek paketleri üzerinde bir mutabakat sağlayamamıştır. Bilhassa kuzey ülkeleri güney ülkelerine kıyasla daha sert bir tutum sergilemiştir. Bununla birlikte kısa bir süreliğine de olsa Almanya ve Fransa gibi önde gelen AB ülkeleri maskelere ve solunum cihazlarına yönelik ihracat yasakları dahi getirmiştir. AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ise AB ülkelerinin daha çok ulusal bir perspektifle hareket etmesi ve salgınla mücadelede gerekli tıbbi ekipman stokunu oluşturamaması sebebiyle eleştirilerin hedefinde olmuştur. Schengen fikrinin bir nevi sonlandırılması yönündeki adımlar da eleştirilirken Birliğin kriz karşısındaki pasif tutumundan ve zayıflayan AB dayanışmasından dolayı öz eleştiriler de yapılmıştır.

Koronavirüs krizinin en bariz şekilde hissedildiği İtalya’da ekonomik sorunların artacağı öngörülmüş ve bununla mücadele için “Korona Tahvilleri” (Corona Bonds) gibi ekonomik talepler gündeme gelmiş lakin buna başta Almanya gibi ülkelerin karşı çıkması İtalya’da tepki çekmiştir. Bu gibi AB dayanışmasına meydan okuyan adımlar ve salgın karşısında AB fikrinin arka plana atıldığı intibaı bazı ülkeler açısından kriz sonrasında ciddi sorunların ortaya çıkabileceği yorumlarına da neden olmaktadır.[1]

Bu çerçevede koronavirüs salgınının ardından AB açısından bazı temel hususlar üzerinde özellikle durulması muhtemeldir. Öne çıkan bu hususlar AB’nin ve AB ülkelerinin yapısal-sistemsel sorunları, küresel ilişkilerin geleceği ve genel anlamdaki ekonomi odaklı gelecek projeksiyonlarıyla ilgilidir.

Koronavirüs Krizi Sonrası AB Ülkelerinde Sistem Odaklı Dönüşümler

Koronavirüs salgını sebebiyle şimdiden özellikle Almanya gibi ülkelerde siyaset yapısının salgın karşısındaki eksiklikleri ve gerekli bir dönüşümü üzerine tartışmalar yapılsa da bu hususun diğer AB ülkeleri içerisinde de geçerli olacağı muhtemeldir. Bilhassa Almanya’nın federal yapısından kaynaklanan sorunlar yaşadığı ileri sürülürken kriz sonrası tüm sorunlu alanlara ilişkin bazı düzenlemelerin gündeme gelmesi gerektiği de şimdiden tartışılmaktadır. Ancak temelde bir sistem değişimi veya reformundan ziyade mevcut yasalarda (örneğin Enfeksiyondan Korunma Kanunu dahil olmak üzere) ilaveten bazı merkezileştirme hamlelerinin olması beklenebilir. Bununla birlikte sistemin kriz süresince eksik kaldığı yerlerin irdeleneceği ve bilhassa akademik çevrelerin önerilerde veya uyarılarda bulunacağı salgın sürecinin gidişatına göre tahmin edilmektedir.

Almanya odaklı tartışmaların yanı sıra Fransa gibi merkezi sisteme sahip ülkelerin de güçlü bir cumhurbaşkanlığı makamına rağmen salgın sebebiyle sorunlar yaşadığı görülmektedir. Aynı şekilde önemli AB ülkelerinden İspanya veya İtalya gibi daha karmaşık parlamenter sistemlerde de salgın sebebiyle koordinasyon eksikliklerinin ortaya çıktığı gözlenmektedir. Benzer bir şekilde Hollanda, Belçika ve Avusturya gibi daha küçük ülkelerin yanı sıra diğer AB ülkelerindeki sürecin nereye evrileceği de son derece belirsizdir.

Tüm bu ülkelerin iç sistemsel sorunlarının yanı sıra AB kurumlarının da genel anlamda bir sistem sorgulamasına gitmesi muhtemeldir. Yukarıda işaret edilen Birliğe yönelik bilhassa İspanya ve İtalya’dan yükselen eleştiriler AB nezdinde somut bir karşılık bulmaktan ziyade adeta görmezden gelinmektedir. Zira Almanya’nın bazı çağrıları dışında AB’nin önemine vurgu yapanların sayısında ciddi bir azalma söz konusudur. Diğer taraftan krizle mücadele adı altında olağanüstü hal durumunu bir nevi suistimal ederek otoriter yönetimini daha da artıran Macaristan ise AB’den gerekli uyarıları almadığı gibi somut bir netice ile de şimdilik karşı karşıya gelmemiştir. Ancak AB’nin bu tarz bir sistem merkezli hantallığı ve enstrüman eksikliğini daha ne kadar sürdürülebileceği muammadır. Bu sebeple AB kriz sonrası ekonomik külfet dışında bu tür sistemsel enstrüman ve yaptırım eksikliklerinin üzerinde de yeniden düşünmek mecburiyetindedir.

Koronavirüs Krizi Sonrası AB Ekonomisinin Belirsizliği

Koronavirüs krizinin yarattığı ekonomik sorunlar AB ülkelerini ciddi şekilde etkilemiştir. AB içerisinde ekonomik krizlerin önlenmesi için çözüm bulma arayışı noktasında geç kalındığı ve Birliğin iç anlaşmazlığının tekrar gözler önüne serildiği yönünde yorumlara şahit olunurken[2] İtalya, Yunanistan ve İspanya gibi ülkelerin kırılgan ekonomilere sahip oldukları da tekrar gün yüzüne çıkmıştır.

Aslında tüm AB ülkeleri dayanışma ve birlik çağrısında bulunsa da ekonomik durumu iyi olan ile iyi olmayan ülkelerin karşı karşıya geldiği söylenebilir.[3] Anlaşmazlığın nedeni AB ülkelerine nasıl bir ekonomik yardımda bulunması gerektiği sorusudur. Almanya, Hollanda ve Avusturya gibi ülkeler Birliğin önceden kurmuş olduğu “Avrupa İstikrar Mekanizması”nın (European Stability Mechanism, ESM) kullanılmasını talep etmektedir.[4] Öte yandan İspanya ve İtalya gibi AB ülkeleri ise ekonomik krizle mücadelede ESM kredilerini yeterli görmemektedir. Bu ülkeler yeni Korona Tahvilleri önerisinde bulunmaktadır. Bu durum ise ekonomisi daha güçlü AB ülkeleri için dezavantajlıdır zira faizin ödenmesinde tüm ülkeler yükümlülük taşımak zorunda kalacaktır. Yapılacak yardımlar sadece ülkeler arasında fikir ayrılıklarına değil ülkelerin siyasetçileri arasında da fikir ayrılıklarına sebebiyet vermektedir. Örneğin Alman hükümeti kesin bir şekilde Korona Tahvilleri’ne karşı çıkarken farklı alternatifler üzerinde durmaktadır.[5] Diğer taraftan bazı Alman siyasetçiler ise Korona Tahvilleri dışında bir alternatifin olmadığını ve AB dayanışmasının ancak bu şekilde yerine getirileceğini savunmaktadır.[6]

Diğer yandan AB Komisyonu başkanı ve eski Almanya Savunma Bakanı Ursula von der Leyen ise AB için bir “Marshall Planı” gerektiğini işaret etmiştir. Ancak bu tür bir planın nasıl gerçekleştirileceği konusunda henüz somut bir şey ortaya konmamıştır. Dolayısıyla salgının AB ekonomisinde oluşturacağı tahribat şimdilik tam olarak kestirilemese de derin izler bırakması öngörülmektedir.

Koronavirüs Krizi Sonrası AB’nin Mülteci Politikasındaki Belirsizlik

Koronavirüs salgınından en çok etkilenen bölgelerden biri olan Avrupa salgınla mücadele kapsamında AB sınırında bulunan on binlerce mültecinin koşullarına yönelik de ilgisizliğini sürdürmektedir. Örneğin Yunanistan sınırında insan dışı muameleye maruz kalan mülteciler, alındıkları kamplarda aynı şekilde hijyen ve sağlık altyapısının eksikliğiyle karşılaşmıştır. Yunanistan kamplarındaki mültecilerin özellikle salgından korunmaları gerektiği ve Chios gibi kamplarda çıkacak bir vakanın “atom bombası etkisi yaratacağı” yönünde endişeler de dile getirilmektedir.[7] Yunan adası Lesbos’la ilgili de aynı endişelere yer verilirken sağlık altyapısının eksikliği sebebiyle salgının bir felakete dönüşebileceği varsayılmaktadır.[8] Aylardır mülteci çocukların korunması konusunda anlaşma sağlayamayan AB ülkeleri sergiledikleri tavırla korumasız insanların hayatlarını tehlikeye atmayı sürdürmektedir. Son olarak Almanya Yunan adalarından sadece 50 mülteci çocuğun ülkeye getirilmesini planladığını açıklamıştır.[9] Daha önceki haftalarda ise yaklaşık 10 AB ülkesi benzer kamplarda yalnız başına kalan bin 600 çocuk ve gencin kabul edileceğini bildirmiştir.

Krizin gidişatına göre aşırı sağcı hareketlerin fırsattan istifade AB karşıtlığıyla ivme kazanması ise Birliğin halihazırda mülteciler konusundaki politikasızlığını daha da olumsuz etkileyecektir. Bu sebeple koronavirüs krizi sonrası mülteci politikasında somut çözümler beklentisi mevcut şartlarda düşük olacaktır.

Koronavirüs Krizi Sonrası AB’nin Çin ve ABD Politikası

AB’nin salgın sonrası uluslararası konjonktürde Çin ve ABD’ye yönelik politikalarında değişiklik ihtimalleri de gündeme gelecektir. Örneğin Alman siyaseti –ABD yönetiminin ilk başlarda tercih ettiği suçlayıcı diline kıyasla– doğrudan Çin’i koronavirüsten dolayı sorumlu tutmamıştır. Hatta ABD, “Çin virüsü” terimi sebebiyle Alman Dışişleri Bakanı tarafından dolaylı olarak eleştirilmiştir.[10] Ayrıca siyaset ve ekonomi çevreleri kriz sonrası Çin ile ekonomik ilişkilerin devam edeceğini, Çin’in önemli bir pazar olduğunu ve bundan vazgeçilemeyeceğini vurgulamıştır.[11] Ancak ABD’nin olası pozisyon değişikliği ve Çin’e yönelik sert-olumsuz yaklaşımlarına ilaveten[12] Almanya ve AB’nin de kriz sonrası bir pozisyon değişikliğine gitmesi ihtimali üzerinde de durulmaktadır.

Aynı şekilde “Nasıl bir siyaset/ekonomi geleceği muhtemeldir?” sorusu da gündeme gelirken kriz sonrası AB’nin bir “Marshall Planı’na ihtiyaç duyduğu çağrısı”[13] da bu doğrultuda dikkate alınmalıdır. Zira mevcut denklemde Almanya’nın başını çektiği AB’nin kuzey ülkelerinin kriz sonrasında Birliğin yapısında bir değişikliğe gitmesi ihtimali güney ülkelerinin de Çin odaklı yeni iş birliği arayışlarına yönelme olasılığını gündeme getirecektir.[14] Bu bağlamda tüm külfeti Almanya veya ABD’nin sırtına yüklemekten ziyade Çin gibi aktörlerin de AB özelinde etkin olma girişimlerine şahit olunacaktır. Kriz süresince Alman medyasının Çin’in son günlerdeki koronavirüs ile mücadele propagandasına[15] yönelik eleştirel bir yaklaşım sergilendiğini de belirtmek gerekmektedir. Dolayısıyla krizin ilerleyen aylardaki durumuna göre siyasetin de bu propaganda furyasına yönelik pozisyon alıp almayacağı AB ülkelerinin geleceğini etkileyebilecektir.

Koronavirüs Krizi Sonrası AB’nin İş Birliği Olanakları

Son olarak koronavirüs salgını sonrası AB’nin dijitalleşme ve salgınla mücadele kapsamında iş birliği yapabileceği ülke örneklerine de yoğunlaşılması muhtemeldir. Bu bağlamda bilhassa Türkiye ve Güney Kore tecrübeleri özellikle AB açısından dikkate alınabilecektir. Böylelikle viroloji-epidemiyoloji ve dijitalleşme alanında Türkiye ile Almanya’nın (ve dolayısıyla AB’nin) daha kapsamlı ve pratik iş birliği olasılıklarının neler olabileceğinin gündeme getirilmesi de önemli olacaktır. Zira mevcut durumdaki tıkanıklık ve eksiklikler gelecekteki olası yeni salgınlara karşı tedbir olarak daha kolektif ve etkili adımların atılabilmesini kaçınılmaz kılmaktadır. Bilhassa viroloji-epidemiyoloji alanındaki Almanya odaklı kurumsal çalışmaların diğer AB ülke örneklerinde de gündeme getirilmesi muhtemeldir. Aynı şekilde AB ülkesi olmayan başta Türkiye gibi ülkelerin dijitalleşme odaklı tecrübeleri de bu haliyle dikkate alınacaktır.

 

[1] Enes Bayraklı ve Oğuz Güngörmez, “5 Soru: Koronavirüs ve Avrupa Birliği’nin Geleceği”, SETA, 7 Nisan 2020.

[2] Sigmar Gabriel ve Joschka Fischer, “Europa Steht in der Coronakrise vor Seiner Historischen Bewährungsprobe”, Handelsblatt, 5 Nisan 2020.

[3] Thomas Enders ve Daniela Schwarzer, “Wir Brauchen Einen Neuen Ansatz für Europa”, DGAP, 7 Nisan 2020.

[4] Stephan Ueberbach, “EU-Krisenhilfen: Drei Säulen und ein Reizwort”, tagesschau.de, 7 Nisan 2020.

[5] “Corona-Krise in Europa - Scholz: ‘Es Bedarf Europäischer Solidarität’” , ZDF, 6 Nisan 2020.

[6] “Mehrere CDU-Politiker Können Sich Entgegen Parteilinie Corona-Bonds Vorstellen”, BR.de, 5 Nisan 2020.

[7] Susanne Memarina, “Hilfe für Flüchtlingslager: ‘Das Virus ist eine Atombombe’”, TAZ, 25 Mart 2020.

[8] Rodothea Seralidou, “Geflüchtete in Griechenland: Bei Lebendigem Leib”, TAZ, 27 Mart 2020.

[9] “Almanya 50 Sığınmacı Çocuğa Kapılarını Açıyor”, DW Türkçe, 9 Nisan 2020.

[10] Heiko Maas, Twitter, 21 Mart 2020, https://twitter.com/HeikoMaas/status/1241328374825484288, (Erişim tarihi: 9 Nisan 2020).

[11] “Von der Leyen will Marshall-Plan”, ZDF, 5 Nisan 2020.

[12] Yusuf Emre Koç, “Kovid-19 Sonrası Dönemde Çin’i Neler Bekliyor?”, Anadolu Ajansı, 1 Nisan 2020.

[13] Diğer taraftan örneğin Almanya’nın ekonomik olarak en güçlü eyaletlerden biri olan Bavyera’da başbakan Söder bilhassa kriz sebebiyle iflasın eşiğine gelecek olan Alman şirketlerinin Çin tarafından satın alınmasının da engellenmesi gerektiğini belirtmiştir.

[14] Burhanettin Duran, “Major Changes ahead in Post-Pandemic Period”, Daily Sabah, 8 Nisan 2020.

[15] Güncel örnekler için bkz. “EU Beklagt Bei Corona Desinformation aus Russland und Propaganda aus China”, Deutschlandfunk, 8 Nisan 2020; Christoph B. Schiltz, “Russische Medien Fluten den Westen mit Corona-Märchen”, Welt, 6 Nisan 2020; Ning Wang, “Propaganda: ‘Das Wäre in China Nicht Passiert’”, Zeit.de, 21 Mart 2020.

Küresel bir tehdit oluşturan yeni tip Koronavirüs (COVID-19) ile mücadele sürecini inceleyen SETA çalışmaları.