Erdoğan siyasetinin 25 yıllık bir yerel yönetim geleneği var. En son yerel seçimleri dikkate alırsak, 18’i büyükşehir olmak üzere 800 belediyeyi şu anda AK Parti yönetiyor. CHP’nin yerel yönetim geleneğini ise Cumhuriyet Türkiye’sinin tarihi ile birlikte ele almak gerekir. 2014 yerel yönetim seçimlerinde CHP, 6’sı büyükşehir olmak üzere 226 belediye başkanlığını kazanmıştı.
Yerel yönetim seçimlerini, diğer seçimlerde olduğu gibi salt iktidar ve muhalefet açısından değerlendirmek yanlış olur. Örneğin CHP, İstanbul ve Ankara’da muhalefet ise Eskişehir ve İzmir’de iktidardadır.
Dolayısıyla muhalefet partileri, genel seçimlerde olduğu gibi, “biz iktidara gelirsek” söylemi ile hareket edemez. Kampanya söylemini, “iktidar olduğumuz falanca şehirde geliştirdiğimiz yerel yönetim modelini, bu seçimde kazandığımız diğer yerlerde de uygulayacağız” şeklinde kurgulayabilir.
Yani muhalefette olmanın konforu ile yerel seçim kampanyası yaparsa inandırıcı olmaz. Rakibi olan partiler de o zaman çıkar der ki: “Şu kadar belediyeyi yönetiyorsunuz, yerelde seçimleri kazandığınız yerlerde de benzer bir belediyecilik anlayışından öteye gidemezsiniz.”
AK Parti’nin yerel yönetim modelini nasıl İstanbul şekillendirdi ise, CHP’nin de yerel yönetim anlayışı, İzmir üzerinden genelleştirilebilir. Dolayısıyla verilen vaatlerin ötesinde, geçmişe dönük hizmet siyaseti açısından partileri karşılaştırmak gerekir.
Muhalefet partileri, seçim dönemlerinde vaat siyasetinin içeriğini geniş tutarlar. Rasyonel ya da uygulanabilir olmasından daha çok, mevcut yönetimin bazı uygulamalarından memnun olmayan kararsız seçmenleri etkilemeye çalışırlar. Çünkü kararsız seçmen önceki oy verme davranışını değiştirmesinin meşruluğunu sağlayacak bir gerekçe arayışındadır. Muhalefet partileri de seçim dönemlerindeki popülist vaat siyasetini buna göre konumlandırırlar.
2002 seçimlerinden bugüne iktidar karşıtı muhalefet, seçimleri kazanmak ve ülkeyi yönetmek için siyaset yapmamaktadır. Bütün stratejisini, AK Parti ve Erdoğan’ın kaybetmesi üzerine kurgulamaktadır. Böyle olunca da, her seçim dönemi, siyasi konjonktüre göre geçici, altı doldurulmamış, rasyonellikten uzak ve ülke gerçeklerini göz ardı eden, daha çok taktiksel manevralarla şekillenen bir kampanya yürütmektedir.
Çünkü, iktidara gelemeyeceğini seçim öncesinde bildiği için bir seçim döneminde verdiği vaatlerin, diğer seçime kadar unutulacağını varsaymaktadır. Bu anlamda muhalefet partileri hesap verme zorunluluğu ile hareket etmemektedir.
İktidar partileri ise, muhalefetin aksine, vaat siyasetini rasyonel ve uygulanabilir bir zemine oturtmak zorundadır. Çünkü seçim öncesi verdiği sözleri yerine getiremez ise seçmen tarafından hesaba çekilir. Çok daha hızlı bir şekilde cezalandırılır.
CHP’nin İstanbul’a dönük vaatlerini bu çerçeveden bakarak değerlendirmek gerekir. İstanbul için verdiği her vaat, İzmir’le karşılaştırılacaktır. Örneğin neredeyse dörtte bir büyüklükte olan İzmir’de ulaşım sorununu çözememiş bir partinin, İstanbul’un sorunlarını çözmesi zordur. Bunun ötesinde, muhalefette olan ve merkezî yönetimin desteğini alamamış bir belediye başkanının, bugünün şartlarında, İstanbul’da başarısız olması kaçınılmazdır.
CHP’nin İstanbul için öne çıkardığı en önemli konu ulaşım…
AK Parti yönetimleri bugünde kadar İstanbul’un ulaşım sorununu çözmek için devasa yatırımlar yaptı. Metro, hafif raylı sistemler, metrobüs hatları, Marmaray, Avrasya denizaltı geçişi ve üçüncü köprü bunlardan en önemlileri…
Bu dev projelerin hem yapımına karar verilmesi süreçlerinde, hem de yapım aşamalarında CHP’nin, tümüne karşı çıktığı biliniyor. Hatta, Gezi Parkı eylemlerinde bu dev projelerin durdurulması istendiğinde, CHP bu talepleri canı gönülden desteklemişti.
Şimdi ise bu dev projeler bitmesine rağmen, CHP ve destekçisi olan bazı örgütlü toplum kesimleri, İstanbul Havaalanı başta olmak üzere, İstanbul ulaşımını rahatlatan bu yapılara karşı çıkmaya devam ediyorlar.
Bu durumda CHP’nin İstanbul başkan adayına sormak gerekiyor: Bu dev ulaşım projelerine karşı çıkarak İstanbul’un ulaşım problemini nasıl çözeceksiniz?
[Türkiye, 12 Ocak 2019].