Türkiye siyasi ve sosyal tarihinin ölçek itibariyle en büyük toplumsal hareketi olarak kabul edilen Gezi Parkı protestoları ürettiği sonuçlarla birlikte değerlendirildiğinde aynı etkiyi ortaya çıkarttığı söylenemez. Gezi'ye politik ve sosyolojik anlamda bir "direniş miti" yükleyenler söz konusu hareketin olumlu birtakım yansımalarının olduğu ve bu anlamda protestoların sonraki dönemlere kalan etkilerinin olduğu düşüncesindedirler. Nitekim son günlerde yoğun biçimde tartışılan Gezi Parkı protestoları ile ilgili olarak yapılan yorumlarda oldukça farklı perspektiflerin varlığı dikkat çekmektedir. Bu açıdan bakıldığında olaylar kimine göre vandallık kimine göre ise "aydınlanma hareketi" özelliği göstermekte ve Gezi protestoları bir "boş gösteren"e (empty signifier) dönüşmektedir. Herkesin kendisine göre bir Gezi'si olduğu düşünüldüğünde somut göstergelerin analizi bu anlamda daha fazla önem kazanmakta ve Gezi'nin bu göstergeler üzerinden analizi elzem hale gelmektedir.
Gezi protestolarının tipolojik analizi
Sosyal teorinin önemli isimlerinden Alen Touraine ve Manuel Castells'in bir toplumsal hareketi analiz etmede kullandıkları "hareketin kimliği", "hareketin karşıtı" ve "hareketin toplumsal hedefi" gibi parametreler Gezi Parkı protestolarını analiz etmede kullanışlı bir enstrüman olacaktır. Bu yaklaşımlarda "hareketin kimliği", hareketin kendisini ne olarak tanımladığı ve kimin adına konuştuğu ile ilgilidir. Benzer biçimde "hareketin karşıt" ı ise hareket içerisinde açıkça hedef gösterilen baş düşmana karşılık gelmektedir. Hareketin "toplumsal hedef" olarak ortaya koyduğu bileşen ise, hareketin nihai evrede amaçladığı toplumsal ortam olarak ifade edilmektedir.
Gezi protestoları bu analitik çerçeveden hareketle çözümlendiğinde tablo daha net anlaşılacaktır. Gezi Parkı kendisini kimliksel olarak "çevreci" bir hareket olarak konumlandırmakta ve hareketin kimliği ekolojik sebeplerle ilişkilendirilmektedir. Bu noktadan hareketle Gezi Parkı protestolarını sadece belirli bir dönemdeki eğilimleri ile kimliklendirmek ve bütüncül bir analiz yapmak oldukça problemlidir. Zira Gezi Parkı süreç içerisinde monolitik bir eğilim göstermemiş geçirdiği evrimle birlikte farklı noktalara sürüklenmiştir. Bu nedenle Gezi Parkı protestoları başlarda çevreci iddia ve şikayetlerle ortaya çıktığı düşünülen sonrasında ise kendisini sınıfsal ve ekonomik çıkarlarını kaybetmek istemeyen farklı aktörlerin sembolize ettiği ve zaman zaman şiddetin yöntem olarak kullanıldığı bir toplumsal hareket konumuna evrilmiştir. Nitekim protesto ve gösterilerin ilk evresinde katılımcı kimliği heterojen bir görünüm arz ederken sonraları daha popüler ve sınıfsal pozisyonu baskın olan isimlerin öncülüğünde ideolojik bir karaktere bürünmüştür. Benzer biçimde protestolar döneminde yapılan araştırmalar sonucunda ortaya çıkan ampirik veriler de hareketin ilk evrede hetorojen bir kimlik arz etse de nihai kertede ideolojik yönü belirgin ve dışlayıcı bir karaktere büründüğünü göstermektedir. Yaşanılan devinim içerisinde çevreci iddialar yerini politik söyleme bırakmış, ılımlı istekler maksimal taleplere tahvil edilmiş ve protestolar, cari iktidarı ve dönemin başbakanını hedef alan bir noktaya yönelmiştir. Sonuç olarak başlarda farklı sebeplerle ortaya çıktığı ifade edilen toplumsal hareket dalgalanmaları süreç içerisinde AK Parti ve dönemin başbakanı Erdoğan'a yönelik öfke patlamasına evrilmiş (mesele sadece ağaç değil!) ve bu durum protestoların kimliğini belirleyen en önemli etmen olmuştur.
Gezi: kime göre, neye göre!
Belirli bir ideolojik görünümün rengini verdiği toplumsal hareketlerin zamanla salt siyaset odaklı bir hareket formuna evrilmesi ve maksimal talepler ile kamuoyu gündemine taşınması hareketin etkisini yitirmesine neden olmaktadır. Zamanla dışlayıcı bir karaktere evrilen protestoların kapsayıcılıktan uzak olması ve belirli bir ideolojik yönelimin çizgisinde varlığını sürdürmesi hareketin sönümlenmesinde çok büyük pay sahibidir. Nitekim Gezi Parkı protestoları her ne kadar farklı kazanımları ortaya çıkartan bir hareket olarak yorumlansa da son kertede herhangi bir uzun vadeli program veya bir kurumsallaşmaya evrilememiştir. Gezi'nin en önemli bileşenlerinden olan Taksim Dayanışması'nın bile süreç içerisinde bazı aktörleri dışarıda bırakması ve dışlayıcı bir karakter sergilemesi bu durumu örneklendirmektedir.
Mayıs 2013'te başlayan ve günümüze kadar süren tartışmalarda Gezi Parkı protestoları, farklı biçimlerde değerlendirilmiştir. Muğlak ve sınırları belirli olmayan ve içeriğinin pozisyon alışlara göre şekillenmesine imkan tanıyan "boş gösteren", Gezi'nin yorumlanmasında da önemli bir işlevi yerine getirmektedir. Zira "boş gösteren" sınırsız tekil yorumların önünü açmakta ve hemen herkese göre bir gösteren tanımı ortaya çıkmaktadır. Bir tane gösteren (Gezi protestoları) olmasına rağmen sınırsız derecede sıfatların olması bununla doğrudan ilişkilidir. Bu nedenle kalkışma, direniş, çokluk siyaseti, isyan, aydınlanma ve vandallık gibi kategorilerle tanımlanan Gezi Parkı bir gösteren olarak sınırsız gösterilenlere alan açmaktadır. Bu bağlamda Gezi protestolarını bir "aydınlanma hareketi" olarak yorumlamak gündelik siyasetin üretimi içerisinde bir anlam ifade etmekle birlikte geniş tarihsel bağlamda bir "boş gösteren" örneği sergilemektedir.
[Sabah, 22 Şubat 2020]