Türkiye'de Taliban üzerine garip bir söylem karmaşası var. Taliban'ın Kabil'i ele geçirmesi hezimetinin suçu tartışmasız ABD'ye ait. Havalimanına yığılan ve yollara dökülen Afganlar, Biden Yönetiminin çekilmenin kaosunu yönetemediğinin trajik kurbanları. Yirmi yıllık işgalden sonra Washington, kendisi için çalışan Afganları Taliban'ın insafına terk etti.
Zaten çekilme kararını da NATO müttefikleri ile bile uzlaşmadan almıştı. Başkan Biden ABD'nin itibarının zedelenmesini tamir için "kaos olmadan çekilemezdik" açıklamalarıyla meşgulken, Amerikalı uzmanlar bu çekilmenin ABD'nin hegemonya döneminin bitişine işaret edip etmediğini tartışıyorlar. Ancak asıl yakıcı sorun bölgede. Amerikan askerleri radikal terör örgütlerinin yayılması ve Afgan mülteci akını sorunlarını bölge ülkeleri, Türkiye ve AB'nin üzerine bırakarak çekildi.
Bu kaosun nasıl yönetileceğini tüm dünya gibi biz de konuşuyoruz. Yeni durumda ne yapılması gerektiğini ve Taliban'ı tartışıyoruz. Ankara, geçiş süreci için Afgan halkına katkı verecek rasyonel bir yaklaşım sergiliyor. Taliban ile de görüşerek kapsayıcı bir hükümet kurulmasını kolaylaştırmak istiyor. Bu minvalde Pakistan ve Katar ile birlikte Taliban'ın "genel af" gibi ılımlı adımları atmasını teşvik ediyor. Kabil havalimanını koruma misyonunu ise yeni şartlarda değerlendiriyor. Afganistan'da yeni hükümetin kurulması, göçün engellenmesi, Türk soyluların güvenliği ve yeni dönemde etkilerinin olabilmesi için Türkiye diplomatik olarak inisiyatif alıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Taliban'ın kapsayıcı adımlar atmasını olumlu bulması bu gayelere matuf.
Taliban Sömürüsü Yapanlar
Ancak Türk kamuoyunda Taliban'ın iktidara gelmesinin utancını neredeyse AK Parti'ye atacak bir muhalefet söylemi kuruluyor. Sanki Kabil'i Taliban'a teslim eden ABD değil de Türkiye gibi. CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu çamur at izi kalsın anlayışıyla başı çekiyor.
Güya Erdoğan ile Biden göçmenler konusunda gizli bir anlaşma yapmış. Anlaşılan Kılıçdaroğlu iddiasının yalan olduğu açıklansa da ısrarcı olacak. Yine Taliban'ın galibiyetinin müsebbibi AK Parti iktidarıymış gibi Türk dış politikasını suçlayanlara birtakım gazeteciler de katılıyor. Neymiş Erdoğan'ın "dünyadaki en aşırılıkçı örgütlerden birine ılımlı demesi" acıklıymış. Daha garip bir argüman da "fazla içli dışlı olunursa, Taliban etkisi Türkiye'yi değiştirir" şeklinde. "Bu iktidar içeride Talibanlar yetiştirdi" söylemi ile birleşen bu argümanların Afganistan krizi çerçevesinde iktidarı sıkıştırmaya yönelik ideolojik suçlamalar olduğu açık. Krizin çözümü için Taliban ile görüşmek ayrı, onu meşrulaştırmak ya da desteklemek apayrı. Taliban'ın kapsayıcı bir hükümet kurmasını sağlamak için açıklamalar yapmak dış politikanın realizminin gereğidir.
Bırakın İdeolojiyi
Taliban'ın dışlayıcı, bağnaz İslam anlayışı ile Türkiye'nin İslami hayat tecrübesi birbirinden çok uzakta. Anlamsız bir İslamcılık benzetmesi üretilmesi gerçekten garabet. Taliban'ın kazanmasına sevinenler de aynı hatalı bakışın diğer yüzü. Ne anti-emperyalist ne de dini yaklaşımla Taliban'ın Afganistan'da iktidarı ele geçirmesi güzellemesi yapılamaz. İslami hassasiyetlere sahip AK Parti döneminde gerçekleşen Türkiye tecrübesi Taliban türü radikal anlayışların karşısındaki örnektir. Laikçi kaygılarla "Talibanlaşma" gibi bir olgunun Türkiye'ye getirileceği korkusunu yaymak bu ülkeye zarar vermektir. Bu çevrelerin Taliban'ın "Şeriatı uyguluyorum" söylemi üzerinden Türkiye'de garip bir "İslam-Şeriat" tartışması çıkaracağı görülüyor. Şurası net, "Taliban'a karşı ne yapılmalı" sorusu ile kendi iç siyasi polemiklerimizi birleştirmek rasyonel düzlemde dış politikayı tartışmak değildir. İdeolojik bir operasyondur.
[Sabah, 20 Ağustos 2021].