Sosyal medya düzenlemesi devletlerin egemenliğinin gereğidir. Birçok site internetin sağladığı ulaşım imkanları ve özgürlük dilinin arkasına saklanarak devletin koyduğu kanunları tanımamakta, mahkeme kararlarını yerine getirmemekte ve vergi vermekten kaçınmaktadır. Bütün bunlara karşılık, sosyal medyanın sınırsız ve hukuk dışı bir özgürlük alanı olmadığını belirtmek gerekir.
Teknolojide yaşanan hızlı gelişim ve internetin yaygınlaşması siyasetin ve hukukun da gündeminde önemli değişimlere sebep oldu. Bu değişimlerin önemli bir parçası olan sosyal medyanın hukuki statüsü dünyada ve ülkemizde son birkaç yıldır daha fazla tartışılmaya başlandı. Küreselleşen dünyada internet fiziki mesafeleri ortadan kaldırdı, bilgi ve eğlence sektörleri ülke sınırlarını aştı. Ancak siyaset ve hukuk, teknoloji ve ekonomide kaydedilen bu gelişmelerin gerisinde kaldı.
Seçim manipülasyonları
Dünyada sosyal medyaya yönelik tartışmaların artması karşısında son birkaç yıl içerisinde devletlerin bir takım yasal düzenlemeler ile regülasyonlara başladığı görülmektedir. Bu düzenlemeleri başlatan sebeplerden birisi, sosyal medya şirketlerinin dahil olduğu seçim manipülasyonları ve benzeri skandalların ülkeler için milli güvenlik sorunu haline gelmesidir. Cambridge Analytica isimli İngiliz siyasi danışmanlık şirketinin, 2015 yılı ve devamında yaklaşık 87 milyon Facebook kullanıcısının verilerini izinsiz aldığı ve seçim çalışmalarında müşterileri için manipülasyon amacıyla kullandığı ortaya çıkmıştı. Bu şirketin ABD dışında İngiltere’de Brexit referandumu ile Nijerya, Hindistan, Fransa ve Arjantin gibi ülkelerdeki seçimlerde de benzer yöntemleri kullandığı anlaşılmış ve sonuçta şirket kapatılmıştı.
Facebook da üyelerinin verilerinin kullanıldığı bu skandaldaki sorumluluğunu kabul etmiş, hatta Facebook’un kurucusu ve CEO’su olan Mark Zuckerberg konuya ilişkin ABD Kongresinde ifade vererek özür dilemişti. Bu skandal, kişisel verilerin ticari amaçla izinsiz kullanımı yanında siyasi amaçlarla da kullanıldığı ve bir milli güvenlik sorununa evrildiğini gözler önüne serdi. Rusya’nın, 2016 ABD başkanlık seçimleri ve sonrasındaki Kongre seçimleri ile Avrupa’daki birçok seçime sosyal medya üzerinden müdahale ettiğine dair haberler ve açılan soruşturmalar bu riskin devletlerarası mücadelenin bir parçası olduğunu göstermektedir. Son yıllarda Batı medyasındaki haberlerde, bu manipülasyon iddialarının faillerinin yanına Çin’in de eklendiği görülmektedir. Seçimler ve referandumlara yönelik bu haberlerin sadece iddiadan ibaret olmadığını; ciddi üniversitelerin araştırmalarına, istihbarat raporlarına ve yargısal süreçlere konu olduğunu da belirtmek gerekir.
Sosyal medyanın ve genel olarak internetin ticari saiklerle veri toplama amacıyla kullanılması ise zaten çok bilinen ve maalesef kanıksanmış bir durum. Bilgisayarlar, telefonlar ve diğer akıllı cihazlar ile bunlarda kullanılan sosyal medya uygulamalarının konum bilgisinden alışveriş tercihlerine, telefon rehberinden internet aramalarına kadar hemen her konuda izinli veya izinsiz olarak kişilerin bilgilerini topladığı, işlediği ve ticari amaçla sattığı biliniyor. Hemen her hafta bu yönde bir haberin veya araştırmanın medyada yer aldığını görmemiz mümkün. Özel hayatın gizliliği ve kişisel verilerin korunması hakkı açısından, bu gerçek bile tek başına kapsamlı bir hukuki düzenlemeyi ve denetimi gerektiriyor.
Özgürlükler meselesi
Popüler sosyal medya uygulamalarının büyük kısmına ev sahipliği yapan ABD’nin Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, Çin kaynaklı TikTok ve benzeri çok sayıda sosyal medya uygulamasını kişisel verileri Çin’e taşıdığı gerekçesiyle tamamıyla yasaklama üzerinde çalıştıklarını açıkladı. Bu hafta içinde Pompeo’dan sonra Başkan Trump da benzer yönde bir açıklama yaptı. Her ikisinin de açıklamasında düzenleme, denetleme veya sınırlama değil doğrudan yasaklamaktan bahsettiğini vurgulamak gerekir.
Sosyal medya tartışmalarında genellikle konunun sadece bir yönüne özgürlükler kısmına vurgu yapılıyor ve sosyal medya sadece bir özgürlük alanı olarak değerlendiriliyor. Şüphesiz bunda bir haklılık payı var. Gerçekten de sosyal medya ifade ve basın özgürlüğünün kullanılmasının özel ve etkili bir alanı olarak gelişmiştir. Ayrıca hukukun genel teorisi açısından özgürlük asıl sınırlama istisnadır. Bu sebeple sosyal medya konusundaki düzenlemelerin özgürlükleri koruma esası üzerine hazırlanması ve ancak Anayasal ilkeler çerçevesinde ilgili nedene dayanarak, demokratik toplumda kabul edilebilir düzeyde ve ölçülü olarak sınırlaması gerekir. Sosyal medya düzenlemesi devletlerin egemenliğinin gereğidir.
Bütün bunlara karşılık, sosyal medyanın sınırsız ve hukuk dışı bir özgürlük alanı olmadığını belirtmek gerekir. İfade özgürlüğünün esas alınmasının yanında, meselenin birçok farklı hukuki yönü de bulunmaktadır. Öncelikle yukarıda değinilen ülkelerin milli güvenliği ve kişisel verilerin korunması yönü, tüm dünyada üzerinde hassasiyetle durulan bir konu haline gelmiştir.
Açık çatışma
Ayrıca belirtmek gerekir ki, şu andaki sosyal medya sitelerinin kendilerini ulusal hukukun üstünde ve dışında bir statüye yerleştirmeleri ülkelerin egemenlik yetkileriyle açık bir çatışma yaşamalarına yol açıyor. Birçok farklı tanımı yapılsa da, egemenlik devletin dışarıya karşı bağımsızlığını ve içeride ise en üstün iktidar olmasını ifade eder. Buna göre devlet egemenliğinin gereği olarak ülke içerisinde yasa koymak ve uygulamak, vergi toplamak, yargılama yapmak, para basmak, savaş ve barış yapmak gibi yetkilere sahiptir. Oysa ki, sosyal medya siteleri internetin sağladığı ulaşım imkanları ve özgürlük dilinin arkasına saklanarak devletin koyduğu kanunları tanımamakta, mahkeme kararlarını yerine getirmemekte ve vergi vermekten kaçınmaktadır.
Sosyal medya siteleri, her şeyden önce ticari amaçla kurulmuş şirketlerdir. Bu şirketlerin temel gelir kaynaklarından birisi, sundukları hizmetler yoluyla ücretsiz olarak elde ettikleri verileri büyük veriye çevirip ticarileştirerek satmaktır. İkinci gelir kaynakları ise reklamlardır. Günümüzde sosyal medya şirketleri, sınırsız ve denetimsiz bir şekilde tüm dünyada ticari faaliyet yürütmektedir. Böylece dünyanın en karlı ve en büyük şirketleri haline gelmişlerdir. Örneğin 2019 yılında Facebook 632 milyar dolarlık değeri ile dünyanın en değerli 5. şirketi olmayı başarmıştır. O halde, bu şirketlerin de diğer ticari girişimlerde olduğu gibi ulusal hukukun koşulları doğrultusunda ülkeye girmesi, faaliyetlerini yürütmesi ve vergilendirilmesi gereklidir. Başta Avrupa olmak üzere tüm dünyada hızla bu yönde düzenlemeler yapılmaktadır.
Öte yandan konunun çok daha önemli bir boyutu ise sosyal medya şirketlerinin yargı kararlarını yerine getirmemeleri meselesidir. Sosyal medya sitelerinde, ceza hukuku açısından her gün onlarca değişik tipte suçun işlendiğine şahit olunmaktadır. Türk Ceza Kanununda düzenlenmiş olan hakaret (m.125), tehdit (m.106), kişisel verilerin hukuka aykırı kaydedilmesi ve yayılması (m.135-136), özel hayatın gizliliğini ihlal (m. 134), haberleşmenin gizliliğini ihlal (m. 132), cinsel taciz (m. 105), müstehcenlik ya da çocuk pornografisi (m. 226) ve halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama (m. 216) gibi suçlar sosyal medyada yoğun olarak işlenmektedir. Ayrıca bu klasik ve geleneksel suçların yanında sadece internet ortamında işlenebilen ve bilişim suçları olarak isimlendirilen suçlar da söz konusudur. Ceza Kanununun 243 ile 246. maddeleri arasında “Bilişim Alanında Suçlar” başlığı altında düzenlenen bu suçlar “yetkisiz erişim”, “sisteme müdahale”, “veriye müdahale (değiştirme, bozma, yok etme, erişilmez kılma)”, “bilişim sistemleri aracılığıyla yarar sağlama” ve “banka ve kredi kartlarının kötüye kullanımı” şeklinde sınıflandırılmaktadır. Terör örgütü propagandası yapmak gibi devlet aleyhine işlenen suçları da ekleyerek bu listeyi daha da uzatmak mümkündür. Ancak özetle sosyal medyanın önemli bir özgürlük alanı olmanın yanında birçok suçun işlenebildiği bir mecra olduğunu söyleyebiliriz.
Bu suçların işlendiği sosyal medya şirketlerinin merkezleri yurt dışında olduğundan ve Türkiye’de irtibat ofisleri ya da temsilcilikleri olmadığından, suç unsuru niteliğindeki paylaşımların kaldırılması veya suçluların tespiti ve delillerin temini konusunda zorluklar yaşanmaktadır. Yargı organları gerekli kararları alsalar dahi bu kararların yerine getirilmesi konusu ayrı bir sorun olmakta ve devletler arasında adli yardım gibi yıllar süren işlemleri gerektirmektedir.
Almanya örneği
Sosyal medya düzenlemesini zorunlu kılan bütün bu sebepler, sadece Türkiye’nin değil tüm ülkelerin son yıllarda harekete geçmesini sağlamıştır. Almanya’da 1 Ekim 2017 tarihinde kabul edilen ve 1 Ocak 2018 tarihinde yürürlüğe giren Sosyal Medya Platformlarında Hukuki Uygulamanın İyileştirilmesi Yasası, Avrupa’daki ilk düzenlemelerden birisidir. Ülkemizdeki yasal düzenleme taleplerini güçlendiren ve Türk hukuk sistemini her zaman etkilemiş olması sebebiyle dikkat çeken Almanya’daki düzenleme ile sosyal medyaya kapsamlı sorumluluklar yüklenmiştir. Kanun; şikayetlerin etkili bir şekilde değerlendirilmesini, suç niteliğindeki paylaşımların 24 saat içerisinde kaldırılmasını, şirketlerin şikayetler hakkında altı ayda bir rapor hazırlamasını, Almanya’ya temsilci atamasını ve yasaya aykırı uygulamalara ağır para cezaları getirilmesini öngörüyor.
Sonuç olarak ABD’nin yabancı bir takım sosyal medya sitelerini tamamen yasaklamayı planladığı ve Avrupa’nın kapsamlı yasalarla sosyal medyayı düzenlediği bir dönemde Türkiye’nin tamamen sınırsız ve hukuk dışı bir sosyal medya düzenine izin vermesi düşünülemez. Yapılacak düzenleme temsilci atama, vergilendirme, suçların önlenmesi, mahkeme kararlarının yerine getirilmesi gibi birçok açıdan Türkiye’nin egemenliğinin bir gereğidir.
[Star, 10 Temmuz 2020].