Sosyal medya, her günümüzün değişmez rutinlerinden olmuşken, bu aralar ulusal gündemimizin de ana maddelerinden. Yakın zamanda Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan Basın Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'ndeki bazı düzenlemelerin sosyal medyaya dair değişiklikleri de içeriyor olması konuyu popüler bir başlığa dönüştürdü ve nur topu gibi bir 'sosyal medya düzenlemesi' ifadesi gündemimizi süslüyor.
Tabii siyasetin öznesi konumundaki kamuoyunun, yeni bir nesne üzerinden tartışmaya başlaması gayet olağan, ancak bu tartışmaların bir türlü nesnel gerçekler üzerinden yapılamıyor olması bizim için üzücü bir gelenek.
Sosyal medya dünyada olduğu kadar bizim için de önemli bir mecra halini almış durumda. Daha önce de bu köşeden ifade ettiğimiz üzere 2022 yılı DigitalReport araştırmasına göre dünyada yaklaşık 4,62 milyar aktif sosyal medya kullanıcısı bulunuyor. 13 yaş üstündeki nüfusun yaklaşık %75'i sosyal medya kullanıcısı ve bu insanlar günlük yaklaşık 2,5 saatini sosyal medya platformlarında geçiriyor. Yani 13 yaşından büyük insanların dörtte üçü, ömrünün %10'ununu bu alanlarda harcıyor. Böyle ifade edildiğinde sosyal medya alanının ne kadar önemli olduğu biraz daha net ortaya çıkıyor. [i]
Türkiye'de de durum benzer. TÜİK tarafından düzenli olarak yapılan Hanehalkı Bilişim Teknolojileri Kullanım Araştırması'na göre 2021 yılında Türkiye'de hane halkı internet erişim oranı %92; bireysel internet kullanım oranı ise %82,6. Aynı araştırmaya göre 16-74 yaş grubundaki tüm bireylerin %80,5'i, 2021 yılında interneti düzenli olarak (hemen her gün veya haftada en az bir defa) kullandığı tespit edilmiş durumda.[ii] Yani geniş bir kitle etkin bir internet kullanıcısı durumunda. Bu kitle aynı zamanda sosyal medya platformlarında da etkin. İnternet kullanıcılarının 2021 yılında internetten almayı tercihi ettiği en yaygın ürün ya da hizmet ise satın alınan ya da abone olunan dijital içerikler, filmler, diziler. Yani dijital yayınlar. Bu birinci dikkat çekici husus. Diğer bir dikkat çekici mesele ise sosyal medyayla ilgili.
Digital Report 2022 Türkiye ülke raporuna bakıldığında Türkiye'deki aktif sosyal medya kullanıcı sayısı 68,9 milyon kişi olarak ifade ediliyor. Geçen yıldan 2022'ye üye sayısında yaklaşık %15'lik bir artış söz konusu. Yani yaklaşık dokuz milyon üye daha kazanmış sosyal medya platformları. Başlıca platformlardan Facebook'un kullanıcı sayısı 34,4 milyon; YouTube'un 57,4 milyon; İnstagram'ın 52,15 milyon; TikTok'un 26,56 milyon; Twitter 16,1 milyon; Facebook Messenger 16,8 milyon, LinkedIn 12 milyon. 13 yaş üstünde sosyal medya üyeliği durumunda mükerrer hesaplar ayrışmadan bakıldığında nüfusun tamamının bir hesabı olduğu görülüyor.
Bu kullanıcılar, sosyal medyada günlük ortalama 2 saat 59 dakika süre harcıyorlar. TV ya da dijital yayınlarla geçen günlük ortalama süre ise 3 saat 31 dakika. Ayrıca günlük internet kullanım süresi ortalaması sekiz saat.
Sosyal medyayı kullanma gerekçesine bakıldığında ise %55,6'lık bir kitle arkadaş ve aile üyeleriyle iletişimi en önemli gerekçe olarak belirtirken, %55,2'lik bir oranla haberlere/gündeme erişim cevabıyla ikinci sırada yer alıyor. 16-64 yaş arasındaki kişilerin %50'si çevrimiçi bilgiye sosyal ağlar üzerinden ulaşıyor.
Yani ülke nüfusumuzun önemli bir kısmının hayatının kayda değer bir kısmı sosyal medya ağlarında geçiyor ve bu nüfusun önemli bir kısmı günlük yaşama, hayata, ülkeye dair bilgiye bu ağlarda erişiyor.
İşte bu nokta kilit bir nokta. Dijital yayınlar ve sosyal medya ise dikkat çekici iki husus olarak bu noktada öne çıkıyor. Bir tarafta dijital yayıncılık hizmeti veren platformlara yönelik düzenlemeler ve diğer tarafta sosyal medya ağlarındaki hareketliliğe yönelik düzenlemeler. Aslında mesele devletin yetki ve egemenlik alanlarına yönelik tanımlamalar açısından oldukça basit. Vatandaşların var olduğu alanlar sanal da olsa orada vatandaşların haklarının korunması devletin görevlerinden birisi. Öte yandan bu alandaki vatandaşların varlığı, devletlerin bu alandaki varlığını da zaruri kılıyor.
Daha önce Metaverse konusunda da ifade ettiğim üzere[iii] vatandaşın ve hizmet sunumunun olduğu, ekonomik faaliyetlerin yürütüldüğü, karşılıklı hak geçişlerinin olduğu bir alana devletin kayıtsız kalması devletin varlık sebebiyle uyumsuz. Öte yandan devletin bu alanlarda düzenlemeler yapması, teknoloji şirketleri ve devletlerin yetki alanları arasındaki tartışmalarla da bağlantılı. Kendi dünyalarını ve bu dünyalardaki kendi kurallarını şekillendiren şirketler, sosyal ağlardaki kullanıcıları da kendi ticari, siyasi, ekonomik, teknolojik ve ideolojik araçları için kullanmaktan çekinmezken, devletlerin bu alanlara müdahil olması kaçınılmaz gözüküyor. Nitekim bu alanlara yönelik düzenlemeler uzunca bir süredir gündemde. M. Zuckerberg'in 2018 yılında ABD Senatosu'nda "Facebook, Sosyal Medya Gizliliği ve Veri Kullanımı ve Suistimali"[iv] başlıklı oturumda veri sızıntıları ve bu verilerin manipülasyonlarıyla ilgili ifade verdiği unutulmamalı. Almanya'da 2017'den itibaren yürürlükte olan Sosyal Ağ Platformu Yasası (NetzDG) bir diğer örnek. Bu yasanın geçen yıl yapılan ilave düzenlemeler sonrasında 1 Şubat 2022 itibariyle yeni bir çerçeveye kavuştuğu ve sosyal ağlara yeni yükümlülükler getirdiği de vurgulanmalı.
Avrupa Birliği Genel Veri Koruma Tüzüğü, Dijital Hizmetler Yasası ve Dijital Marketler Yasası da bu kapsamda üç ayaklı bir dijital alan düzenlemesi. Dolayısıyla Türkiye'de gündeme 'sosyal medya düzenlemesi' olarak getirilmeye çalışılan kanun teklifindeki sosyal medyaya dair düzenlemeler küresel ölçekteki gelişmelerden bağımsız yaklaşımlar değil. Hatta içerik olarak pek çok ülkede benzer düzenlemelerin getirilmeye çalışıldığı da söylenebilir. Teknoloji şirketleri kendi müstakil yetki ve güç alanlarını, ekonomik kapasitelerini genişletirken devletlerin hiçbir şekilde bu şirketlerin alanlarına müdahale etmemesi olası değil. Şirketler bunu isteseler de geldiğimiz noktada yeni sınırlar çizileceği oldukça net biçimde gözüküyor.
Bu gerçek, düzenlemelerin birinci boyutunu oluşturuyor. Devletler yetki alanlarının sosyal ağlarda da geçerli olduğu iddiasıyla bu alanlarda da düzenlemeler yapıyor, vatandaşlarını etkileyen konularda şirketler aleyhine vatandaşlar lehine ya da şirketler aleyhine kendi lehlerine karşı duruşlar sergiliyor.
Bu düzenlemelerin ikinci boyutu ise sosyal medyanın bilgi sunumundaki fütursuzluk. Bir yandan özgür fikir paylaşımı ve sınırsız bilgi akışı olarak yaygınlaşan sosyal medyanın, daha önce ABD Başkanlık seçimleri ve Brexit oylaması gibi büyük ulusal olaylarda manipülatif olarak kullanılması; terör gruplarınca propaganda aracı olarak kullanılması; istihbarat örgütlerince dezenformasyon amaçlı kullanılması gibi örnekler devletler açısından göz ardı edilemeyecek gerçekler. Türkiye'ye yönelik bu tür faaliyetlerin ne kadar yoğun olduğu pek çok araştırmada da öne çıkıyor. Bu açıdan da Türkiye ciddi anlamda tehdit altında.
Yalnızca istihbari veya devlet güvenliği açısından değil, kamusal güvenlik açısından da sosyal medyadaki olası riskler dikkat çekiyor. Örneğin, afetlerle mücadelede mağdurların tespiti, mağduriyetlerin giderilmesi, haberleşme amaçlı kullanım, yardımlaşma amaçlı kullanım, kitle fonlama amaçlı kullanım gibi yöntemlere imkân sağlayan sosyal medya platformları; geçen yıl yaşanan orman yangınlarında olduğu gibi afetlerle mücadeleyi yıkıcı hale getiren, motivasyon kıran, yanlış yönlendirmelerle kurumsal iletişimi bozan, bölgedeki yardım ve müdahale faaliyetlerinde koordinasyonu bozan, afet yönetimindeki kaynak etkinliğini engelleyen bir boyuta da evrilebilmekte. Örneğin, Kızılay kan merkezlerine yönelik ani ve ihtiyaç odaklı olmayan kan bağışı kampanyalarının düzenlenmesine, bölgeye gönderilen ihtiyaç dışı kargolar nedeniyle personelin oyalanmasına, yalan söylemlerle gönüllü faaliyetleri baltalayan bir araca da dönüşebilmekte.
Sonuç olarak, günümüzün dünyasında iki ayaklı bir dijital dev yükseliyor. Sağ ayakta sosyal ağlar sol ayakta dijital yayınlar tüm dünyada kullanıcıları kendine bağlıyor. Kullanıcıların en çok ilgi duyduğu ve gündelik yaşamının önemli bir kısmını kapsayan alanlar olarak öne çıkıyor. Vücudun diğer organları bu yazının konusu değil lakin işletim sistemleri, sensörler, epostalar, uydular, küresel bankacılık sistemi derken liste uzayıp gider. Ama en önemli sorun, bu dijital alanlardaki şirkete bağlı kuralların ve devletlerin yetki alanlarını aşmaya çalışan mütecaviz kullanımların devletler tarafından kurallara bağlanması. Bu kurallara bağlama süreci küresel bir gereklilik olarak günden güne daha fazla tartışılıyor.
Bu süreçte sosyal medyadaki dezenformasyon ve manipülasyon odaklı bilgi akışları, operasyonel kullanım imkânları da devletleri bu alanlara daha fazla müdahil olmaya yönlendiriyor. Gündelik yaşamdaki kamusal problemlere yönelik olumsuz dışsallıklar açısından da türlü riskler öne çıkıyor. Dolayısıyla her teknolojik araçta olduğu gibi riskler ve fırsatlar mevcut. Bir yanda birlikte karar alma süreçleri, aktif vatandaş katılımı, yaygın bilgi akışı gibi potansiyeller; diğer yanda kamusal aktörlere, vatandaşlara, kurumlara yönelik tehlikeler. Kıldan ince, kılıçtan keskin…
Türkiye'deki düzenlemenin TBMM'de Genel Kurul sonrası nasıl bir hal alacağını izleyeceğiz. Genel itibariyle Avrupa Birliği Dijital Hizmetler Yasası'yla örtüşen teklifin, eğer kabul edilirse nasıl bir çerçeve çizeceğini de göreceğiz.
[i] https://datareportal.com/reports/digital-2022-global-overview-report
[ii] TÜİK (Türkiye İstatistik Kurumu, Hanehalkı bilişim teknolojileri kullanım araştırması (2021), Haziran 20, 2022, https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Hanehalki-Bilisim-Teknolojileri-(BT)-Kullanim-Arastirmasi-2021-37437
[iii]https://www.sabah.com.tr/yazarlar/perspektif/cenay-babaoglu/2022/02/12/ne-icin-metaverse-kimin-icin-metaverse
[iv]https://www.aa.com.tr/tr/dunya/facebookun-ust-yoneticisi-zuckerberg-abd-senatosunda-ifade-verdi/1114367
[Sabah, 2 Temmuz 2022].