"6-7 Ekim Olayları" siyasal tarihimizin dönüm noktalarından biriydi. Siyasal bir partinin çağrısıyla başlaması, 40 insanın ölmesi, öldürmelerin vahşice olması, eylemlerin "yak- yık- yıldır" şeklinde tanımlayabileceğimiz bir siyasete dayanması, bu olayları dönüm noktası haline getirdi.
Bu olaylar kendisinden sonra bir dizi gelişmeye sebep oldu. Çözüm süreci ve PKK'lı Kürtler ile ilgili güçlü negatif algılar oluştu. Olaylar polis yetkilerinin artırılması örneğinde olduğu gibi, bir dizi devlet politikası değişikliği süreci başlattı.
Devlet aygıtı Kürt sorunu ile ilgili yeni bir reel-politik kurmaya başladı.
Olayların organize mi olduğu yoksa kendiliğinden mi geliştiği ilk tartışılan konuydu. Olayların Kobani meselesinin oluşturduğu özel duygusallık ve öfkenin doğallığı sonucu kendiliğinden geliştiğini ileri sürenler oldu.
Bazıları ise olayları yapanlara, acımasızca insan öldürenlere empati yapılmasını bile istedi.
Psikolojik bir kavramın bu kadar yersiz kullanımına şahit olmak da ayrıca can sıkıcıydı.
Yaşananlarla ilgili benim yorumum şöyle:
Olaylar KCK önderliğinde organize başladı.
Yakılacak dükkânlar ve saldırılacak grup belirlenmişti.
Sürece sokağın dinamikleri içerisinde, kendiliğinden gerçekleşen olaylar da eklendi.
Bu noktada Yıldıray Oğur'un "6-7 Ekim Olayları" sırasında sokağa çıkan eylemcilerin insanları nasıl vahşice öldürdüklerini anlattığı "PKK'nın cadı avı" başlıklı yazısı bizlere yardımcı olabilir. Yaşananların organizasyon olduğuna işaret eden ilk olay şöyle: "Bağlar'da bulunan Köy-Der adlı dernekte kurban eti dağıtmak üzere hazırlık yaparken saldırıya uğradılar. Karşı binalardan da ateş edildi. Bu sırada 40 yaşındaki Turan Yavaş olay yerinde öldü. Hüseyin Ahmet Dakak, Hasan Gökgöz ve Riyat Güneş ise dernekten kaçarak yan caddede bir eve sığındı.
Grup, evin çevresini sararak üç kişiyi içeride linç ederek öldürdü. Bir kişi üçüncü kattan aşağı atılırken, birisinin cesedi kısmen yakıldı, birinin ise boğazı kesildi."
Hedeflerin akıl dışılığını ve eylemcilerin hastalıklı psikolojisini gösteren diğer bir olay ise şöyle: "İki yıl önce Suriye'deki savaştan kaçıp Türkiye'ye gelen ve Mardin'de inşaatlarda çalışan Abdullah Muhammed Latif ve bayram ziyaretlerine gelmiş Suudi Arabistan'da mühendis olarak çalışan eşinin kardeşi Fehad İbrahim Elduveric'in araçları Mardin Kızıltepe'de kontrol noktası kuran PKK'lılarca durduruldu. Sakalları ve Kürtçe bilmemeleri yüzünden alıkonuldular.
Korku dolu fotoları internette IŞİD'çi yakaladık diye duyuruldu. Sonra da infaz edilip, cesetleri yakıldı. Cesetleri teşhis eden yakınları Muhammed İbrahim 'Suriye'den savaştan kaçtık, gelip burada bizi öldürüyorlar' dedi."
Olup bitenler Ruanda'da Tutsilerin Hutuları kesmesi gaddarlığı derecesinde gerçekleşti.
Kendisini mağdur olarak tanımlayan, hak arama mücadelesi yaptıklarını söyleyen, bir milletin onuru için mücadele ettiklerini ifade edenler nasıl oldu da gaddar bir şekilde insanları kesip yaktılar?
Sosyal psikolojinin önemli isimlerinden Philip Zimbardo "insan doğası geçişkendir, iyiden kötüye kolaylıkla geçebilir" der. Dünün mazlumları, bugün kolaylıkla zalim olabilir. Gandi filminde şöyle bir sahne vardır: İngilizlerin emrindeki Hintli askerler, göstericileri döverek kovalar. Bir noktada göstericiler geri döner ve askerleri kovalar.
Askerler bir karakola sığınır. Göstericiler karakolu ateşe verir ve onları diri diri yakarlar.
İnsanları sokağa çıkmaya davet ederek olayları başlatan Demirtaş ise