SETA > 5 Soru |
5 SORU Chavez'in Ölümü ve Latin Amerika'nın Geleceği

5 SORU: Chavez'in Ölümü ve Latin Amerika'nın Geleceği

Özkan: “Hugo Chavez'in ölümü Latin Amerika siyasi tarihinde bir dönemin kapanması anlamına geliyor.”


1. Venezuela Devlet Başkanı Hugo Chavez’in ölümü ne anlama geliyor?

Hugo Chavez’in ölümü Latin Amerika siyasi tarihinde bir dönemin kapanması anlamına geliyor. Her ne kadar popülist de olsa bütün dünyayı neo-liberalizmin çemberi içine almış bir dünyada tek başına alternatif bir yol geliştirmeye çalışan bir ‘kahramanlık hikayesi’ ya da bazılarınca bir ‘delilik’ olarak adlandırılabilecek bir çaba Chavez’in ölümüyle birlikte sona erdi. Ayrıca Amerika için Latin Amerika’da anti-Amerikanizmin ana kaynağı ve ideoloğu tarih sahnesinden silinmiş oldu. İran ve diğer birçok ülke ise Latin Amerika’daki en büyük dostlarını kaybetti. Latin Amerika kıtası için ise en büyük ‘fikirsel’ damarlardan birisi kesildi.

2. Chavez ardında nasıl bir miras bıraktı?

Chavez özellikle Latin Amerika kıtasında Ekvator ve Bolivya’da kendisine yakın liderlerin iktidara gelmesiyle kıtada bir ‘yeni bir sol’ ya da Amerikan karşıtlığı akımının öncüsü olarak adlandırıldı. Aslında Chavez’in göreceli olarak başarılı olduğu bu dönemde özellikle hem yaptığı işleri doğru bir söylemle anlatamaması hem de temel sorunlara çozüm bulmadaki yetersizliği ciddi bir zayıflık olarak kaldı ve etkisini azalttı. Aynı dönemde Latin Amerika kıtasına yeniden açılan ve belki de tarihinde ilk defa kıtaya yönelik ciddi ve samimi bir ilgi duyan Lula liderliğindeki Brezilya, seçici bir Batı karşıtlığını tercih etti ve dünyayla ilişkilerini ideolojik düzlemden çıkartararak karşılıklı kazanç ilkesi çerçevesine oturttu. Lula’nın bu politikayı başarılı bir şekilde uygulaması Brezilya’nın ekonomik kalkınmasına ve etkinliğinin artmasına yol açtı. Bu başarı aynı zamanda hem kıtada hem de kıta dışında Chavez’in söylem ve aksiyonlarının bir nevi panzehiri oldu. Ekvator ve Brezilya gibi Chavez’e yakın olan ülkeler bile yavaş yavaş Brezilya modeli denilebilecek bir yola yönelmeye başladılar.

3. Chavez’in mirası dünya solu ve Latin Amerika açısından ne kadar kalıcı?

Kıtayı bu temel düşünce akımları çerçevesinden okuyunca ancak Hugo Chavez’in siyasi anlamı ve uzun vadedeki etkisi tartışılabilir. Yaklaşık 14 yıllık iktidarı boyunca Chavez’in mirasını anlamlandırmak için en az üç ana dönemden bahsetmek gerekir. Chavez 1999 yılında iktidara geldikten sonra daha çok iç siyasete yoğunlaşarak meşruiyetini artırmak istemişti, fakat iç siyasette yaptığı ekonomik hamleler ister istemez bazı kesimleri rahatsız etti ve bunun sonucunda Nisan 2002’de Amerika’nın da örtülü dahil oldugu bir askeri darbe teşebbüsü gerçekleşti. Her ne kadar Chavez bu darbeyi önlemiş ve iktidarını geri almışsa da bu olay ana politikarında ciddi değişikliklere yol açtı. Asıl mücadelenin ülkesel ya da bölgesel değil küresel olduğunu bu darbeyle net bir şekilde anlayan Chavez, 2002-2009 yılları arasında özellikle Amerikan karşıtlığının sözcülüğünü yaptı ve İran ve Libya gibi Amerikan düşmanı olarak addedilen ülkelerle yakın ilişkiler kurdu. Chavez’in 2009 sonrası başkanlığı tüm popülerliğine rağmen özellikle Brezilya’nın başarısı dolayısıyla ‘fikirsel’ etkisinin göreceli olarak azaldığı bir dönem oldu. Ayrıca aynı dönemde Chavez fenomenine yönelik olarak hem kıtadaki hem de dünyadaki algıda bir normalleşme görüldü.

4. Chavez sonrası Venezuela’yı nasıl bir gelecek bekliyor?

Chavez sonrasında şimdilik Devlet Başkanı yardımcısı olan Nicolás Maduro devlet idaresini eline almış durumda. Ülkedeki kilit aktörlerden olan ordu da bir açıklama yaparak Maduro’ya sadakatini açıkladı. Chavez’in manevi mirası dolayısıyla bir süre daha Chavez’in partisi ve arkadaşları ülkede etkin olmaya devam edecektir. Her zaman Chavez’in gölgesinde kalmış olan muhalefetin nasıl bir siyaset izeleyeceği ve Chavez’in Birleşik Sosyalist Partisi içinde yaşanabilecek muhtemel iç siyasi kavgalar ülkedeki siyasetin geleceğini belirleyecektir. Fakat genel anlamda kısa dönemde muhalefetin ciddi bir alternatif oluşturması veya Birleşik Sosyalist Partisi içinde çok ciddi bir çekişme beklemek doğru olmaz.

5. 21. Yüzyılda Latin Amerika’yı nasıl okumak gerekir?

Geleneksel olarak Latin Amerika kıtası, Amerika’nın arka bahçesi gibi görülmekle birlikte Amerikan karşıtı hareketlerin en yaygın olduğu kıtadır da. Soğuk savaşın sona ermesiyle birlikte Latin Amerika fikrî ve siyasi yapı anlamında ciddi değişikliklere uğradı. Bu değişiklikler üç temel formda ortaya çıktı. Bu üç siyaset tarzı derin bir yarış içine girdi. Bunlar, temel olarak Amerikan eğilimli siyaset tarzı (Kolombiya ve Şili gibi); Amerikan karşıtı ve sol meyilli alternatif arayışlar (Venezuela, Ekvator ve Bolivya gibi); ve son olarak da aslında kökleri sol eğilime dayanan fakat kendilerini ortanın solu olarak ifade eden ve kendi çıkarları ile neo-liberal politikalar arasında bir denge arayışında olan siyasi eğilimdir. Bu son eğilim daha çok kendisini Luiz Inácio Lula da Silva’nın devlet başkanı olmasından sonra Brezilya üzerinden gösterdi ve şu an itibariyle hem siyasi demokratikleşme hem de ekonomik refah anlamında kıtada örnek olarak gösteriliyor. 21. Yüzyılda Latin Amerika’nın geleceği, bu üç siyasi projenin hangisinin daha başarılı olup kıtada yayılacağı ile ilgili bir ‘fikirsel’ mücadelenin sonucuna göre belirlenecek.

[Söyleşi: Sadık Şanlı]