Muhaliflerin 27 Kasım’da başlattığı “saldırganlığı caydırma” operasyonu kısa sürede beklentilerin çok ötesine geçerek Halep’in muhaliflerin kontrolüne geçmesine neden oldu. Güneyde ise ilerlemeler Hama eyaletinin sınırlarına kadar ulaştı. Ayrıca El Bab’dan da cephe açan muhalifler, Halep yönüne doğru ilerlemeye başladı. Adeta Suriye devrimi yeniden başladı da denilebilir. Dakikalar içerisinde haritaların değiştiği bu yeni çatışma ortamını uzmanlara sorduk.
Hazırlayan
Uzmanlar
Muhaliflerin Saldırganlığı Caydırma operasyonu nasıl başladı, süreçte neler olabilir?
Suriyeli muhalifler Çarşamba günü “Saldırganlığı Caydırma” adıyla Esed rejimine karşı Batı Halep’te bir askeri harekat başlattıklarını duyurdular. Heyet-i Tahriru’ş-Şam’ın (Şam Kuruluş Heyeti, HTŞ) da dahil olduğu Fethu’l Mubin Operasyon Odasına bağlı güçler ile Suriye Milli Ordusuna bağlı Müşterek Kuvvetler ve diğer bazı bileşenler tarafından yürütülüyor. Esasında bir süredir rejim ve destekçilerinin İdlib’e yönelik saldırılarına cevaben yapılmak istenen harekat, İsrail-Hizbullah çatışması nedeniyle erteleniyordu. Ancak bir ateşkes ilanından sonra muhalifler kendi askeri harekatlarını başlatmakta gecikmediler.
Temelde operasyon rejim ve onu destekleyen İran, Hizbullah, Şii milisler ve Rusya’ya karşı bir caydırma harekatı olarak başlatılmış gibi görünüyor. Ancak bu iki günlük süreçte harekat bambaşka bir noktaya doğru evrilmeye başladı. Harekatın daha ilk saatlerinde rejim ve destekçilerinin cephe hatları düşerken büyük bir bozgun görüntüsü oluştu. Bu durum da muhaliflerin hedefledikleri alanlarını genişletmesi ile sonuçlandı. Bazı Türk yetkililer 2019’daki de-eskalasyon sınırlarına işaret etseler de şu anda muhalifler Halep’in içine kadar girmiş durumdalar. Gelinen aşamada harekatın sınırlarını rejim ve destekçilerinin direnci belirleyecek.
Mevcut çatışmalar rejim güçlerinin askeri niteliklerini iyice kaybettiğini ortaya koyarken Rusya ve İran’ın da rejime destek verme kapasitelerinin aşındığını gösteriyor. Sahadaki askeri gelişmeler Rusya’nın Suriye sahasında artık oyun değiştirici gücünün olmadığı iddiasını teyit eder nitelikte. Ukrayna’da askeri, beşeri ve ekonomik olarak çok fazla yıprandılar. Suriye ve Esed rejimi Rusya’nın stratejik önceliğindeki yerini de geçmişe nazaran kaybetti.
İran ve Hizbullah ise İsrail hattında çok fazla kayıp yaşadılar, tecrübe unsurlarını büyük ölçekte yitirdiler, komuta kontrol yapılarında zafiyet oluştu. Dolayısıyla Rusya-İran bloku Esed rejimine eski desteği verme imkan ve kabiliyetinde değiller. Esed rejiminin kendisi ise tükenmiş durumda. Askeri kapasitesi giderek aşınıyor, ekonomik olarak çökmüş durumda ve kontrol ettiği bölgelerde gıda arz güvenliğini sağlamaktan dahi aciz.
Bu bağlamda Türkiye için de sahadaki yeni gerçeklik üzerinden büyük fırsatlar oluşmuş durumda. Türkiye bu yeni gerçekliğe göre askeri ve siyasi pozisyonunu revize etmeli. Özellikle Tel Rıfat’a yönelik bir harekat başlatılması bölgedeki PKK varlığını elimine edip Türkiye’nin ulusal güvenliğine hizmet edecek, ayrıca Halep üzerindeki baskıyı da artıracak bir etki oluşturabilir. Rusya ile Suriye sahasına ilişkin angajmanlar da ivedilikle revize edilmeli. Saha gerçekliği artık bizim lehimize.
Tel Rıfat’a yönelik operasyon olur mu?
Suriyeli muhaliflerin Halep’e girmesiyle beraber, Rusya ve İran’ın Suriye’de ne denli zayıfladığı net olarak ortaya çıkmış oldu. ABD, Tel Rıfat’taki YPG varlığını resmi olarak tanımıyor ve o bölgeyle ilgilenmiyor.
Mevcut askeri koşullar doğrultusunda Tel Rıfat’a yönelik olası bir askeri harekat için zemin hazır. Ne Rusya ne İran ne de Esed rejimi böyle bir harekatı engelleyebilecek güçte değil. Halep’e batı cephesinden girilmişken, Tel Rıfat’ın terörden temizlenmesi, Halep’in kuzey cephesinin tamamlanması manasına gelecektir. Azez-Tel Rıfat-Halep hattı açıldığında Türkiye’den Suriye’ye 1 milyonun üzerinde sığınmacı geri dönüşü olur. Türkiye’nin ve Suriye Milli Ordusunun bu fırsatı kaçırmayacağına inanıyorum.
Askeri, siyasi ve ekonomik olarak engeller aşılmışken yıllardır Türkiye’ye tehdit oluşturan ve Türkiye’nin Suriye’de kurduğu güvenli bölgeyi tehdit eden Tel Rıfat bölgesinin temizlenmesi gerekmektedir. PKK/YPG terör örgütünün Rusya, İran ve Esed rejimi için oluşturduğu koruma kalkanı artık delinmiştir.
Muhaliflerin Halep operasyonu karşısında Rusya ve İran neden karşılık vermekte zorlanıyor?
Halep’te muhaliflerin ulaşmak üzere oldukları büyük zafer muhalif güçlerin eğitim, koordinasyon ve mühimmat gibi pek çok alanda kapasite yükseltmeleri ile birlikte rejimin müttefiklerinin sessizliği üzerinden okunmaktadır. Daha önceki yıllarda şahit olunan tecrübeler göstermekte ki Rusya böylesi bir muhalif saldırı girişimine oldukça yoğun hava saldırıları ile karşılık veren bir aktördü. İran ise sahada Hizbullah ve onun komutasındaki milislerle cephe hattını tutan rolü üstlenmekteydi.
Bugün bakıldığında Trump’ın ABD başkanlığını devralması ve tarafları Ukrayna’da bir ateşkese zorlayacağı sürecin hemen öncesinde Rusya’nın Ukrayna kazanımlarını genişletmek amacıyla tüm enerjisini bu bölgeye verdiği görülmektedir. Öyle ki Kuzey Kore’den milis devşirilmesi ve daha önce Rusya’dan güneydoğu Asya ordularına satılmış olan silah ve mühimmatların geri satın alınması gibi acil durum eylemleri Ukrayna odaklı şekilde gerçekleşmiştir.
Bu durum Suriye’nin Moskova için hem maddi hem manevi olarak öncelik sıralamasında gerilere düşmesine sebep olmuştur. Bu süreç ile paralel şekilde İran’ın da 7 Ekim 2023’ten bu yana hem kendi topraklarında hem de Suriye ve Lübnan’da İsrail tarafından vurularak ciddi kayıplar vermesi Tahran’ı belli bölgelerdeki milis varlığından tasarrufa zorlamıştır. Saha raporları başta Hizbullah olmak üzere önde gelen İran destekli milis güçlerin Halep’i aylar önce ya tamamen ya da kısmen tahliye ettiklerini dile getirmektedir. Bu gelişmeler göze alındığında Şam rejiminin Halep’in güvenliği hususunda güvendiği iki müttefikinin de Suriye’deki etkinliklerinin eş zamanlı azalmasının Halep’teki rejim yenilgisine doğrudan etki ettiğini söylemek mümkündür.
Halep’in muhalifler tarafından alınmasına İran nasıl bakıyor?
Muhaliflerin hızla Halep’i geri alması, İran’da büyük bir şok etkisi yarattı. Suriye’de dengelerin şekillenmesinde önemli bir aktör olan İran’ın bu gelişmeyle birlikte Suriye’deki yatırımlarının karşılığını alamadığı net bir şekilde görülüyor. Bu bağlamda son operasyonda bir İranlı komutanın ölümü, İran’ın yaşadığı en güncel ve somut kayıplardan biri olarak kayıtlara geçti. Ayrıca İran’ın uyguladığı demografik ve siyasi mühendislik çabaları da Halep’in el değiştirmesiyle ciddi şekilde sarsıldı.
Halep’in geri alınmasının ardındaki dinamikler İran ve Türkiye’nin Suriye politikalarındaki karşıtlıklardan doğan bir sonuç olarak değerlendirilebilir. Türkiye’nin Rusya’nın ara buluculuğu ile başlattığı Esed ile normalleşme sürecinin İran’ın direnciyle karşılaşması, bu süreçte İdlib’e yönelik saldırıların devam etmesi ve Rusya’nın diğer bölgesel sorunlarla meşgul olması, muhaliflerin operasyonunun başarıya ulaşmasında etkili oldu. İran ve Rusya arasındaki Suriye iş birliğinin eskisi kadar güçlü olmadığı da bu süreçte açıkça ortaya çıktı.
İran’ın Suriye’deki en etkili araçları olan Hizbullah ile Afganistan, Pakistan ve Irak’tan getirdiği Şii savaşçılar bu operasyonda etkisiz kaldı. Özellikle 7 Ekim’den sonra Hizbullah’ın İsrail’le çatışmaya yoğunlaşması Suriye’deki güçlerini Lübnan’ın güneyine kaydırmasına neden olmuştu. Bu durum muhaliflere bekledikleri fırsatı sundu. Her ne kadar İran ve rejim destek kuvvetler göndermiş olsa da bu çabalar etkili bir direniş ortaya koyamadı. Hizbullah’ın bundan sonraki süreçte Esed’e ve İran’a yardım etmesi de zor görünüyor. Lübnan’da İsrail tehdidi devam ederken ve Gazze’de katliamlar sürerken Hizbullah’ın Suriyeli muhaliflerle çatışmasını gerekçelendirmek mümkün değil.
İran’ın Halep’in düşüşüne yönelik resmi söylemi bu durumu bir “ABD-İsrail komplosu” olarak tanımlarken alt düzey yetkililer ve sosyal medya kullanıcıları Türkiye’yi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı hedef aldı. İran Türkiye’yi Suriye’de kendi nüfuzuna meydan okuyan bir ülke olarak gördüğü için Esed’e baskı yaparak Türkiye ile normalleşmesini engelledi. Ancak Esed şimdi çok daha zayıf bir pozisyonda müzakere masasına oturmak zorunda. Hem Esed’in hem de İran’ın seçenekleri artık fazlasıyla sınırlı. İran’ın Suriye’de askeri çözümlere odaklanmaya devam etmesi zaten kısıtlı olan kaynaklarının tükenmesine ve daha ağır kayıplar yaşamasına neden olabilir.