Geçen hafta Temsilciler Meclisi’nde düzenlenen bir açık oturumda Amerika’nın en prestijli üç üniversitesinin (Harvard, MIT ve UPenn) rektörleri ifade verdi. Rektörler kampüslerinde antisemitizmin yükselişine ve Yahudi öğrencilerin taciz edilmesine engel olmadıkları iddialarıyla karşı karşıyaydı. Oturumda UPenn Rektörü Liz Magill’in New York Temsilcisi Liz Stefanik’in bir sorusuna verdiği cevap, rektörün istifa etmesiyle sonuçlanan yeni bir fırtına kopardı. Stefanik’in ‘birini indirdik, ikisi kaldı’ diye tweet attığı olay sonrasında üniversitelerde ifade özgürlüğünün sınırları tartışması yoğunlaşarak devam ediyor. Geçen haftaki yazımda İsrail yanlısı lobi gruplarının Filistin yanlısı gösterilerin ve İsrail’e karşı eleştirilerin antisemitizm olarak damgalanmasına odaklandığını yazmıştım. UPenn rektörünün bu kampanyanın kurbanlarından biri olduğunu söylemek mümkün.
Geçen hafta Temsilciler Meclisi’nde düzenlenen bir açık oturumda Amerika’nın en prestijli üç üniversitesinin (Harvard, MIT ve UPenn) rektörleri ifade verdi. Rektörler kampüslerinde antisemitizmin yükselişine ve Yahudi öğrencilerin taciz edilmesine engel olmadıkları iddialarıyla karşı karşıyaydı. Oturumda UPenn Rektörü Liz Magill’in New York Temsilcisi Liz Stefanik’in bir sorusuna verdiği cevap, rektörün istifa etmesiyle sonuçlanan yeni bir fırtına kopardı. Stefanik’in ‘birini indirdik, ikisi kaldı’ diye tweet attığı olay sonrasında üniversitelerde ifade özgürlüğünün sınırları tartışması yoğunlaşarak devam ediyor. Geçen haftaki yazımda İsrail yanlısı lobi gruplarının Filistin yanlısı gösterilerin ve İsrail’e karşı eleştirilerin antisemitizm olarak damgalanmasına odaklandığını yazmıştım. UPenn rektörünün bu kampanyanın kurbanlarından biri olduğunu söylemek mümkün.
İFADE HÜRRİYETİNİN SINIRLARI
Amerikan yükseköğretim sisteminde Türkiye’deki devlet üniversitesine tekabül eden eyalet üniversiteleri, anayasa maddelerine riayet etmek zorundalar. Özel üniversitelerde ise Amerikan anayasasının ifade hürriyetini garanti altına alan 1. maddesi doğrudan bağlayıcı değil. Özel üniversiteler kendi kural ve düzenlemelerini yaparak sınırlamalar getirebiliyor ve pratikte akademik özgürlük adına ifade hürriyetini son derece geniş uygulamaya çalışıyorlar. Özel üniversiteler geçmişte provokasyona açık gördükleri ve olay çıkacağını öngördükleri programları veya gösterileri güvenlik adına iptal ettiler ve bu gibi sınırlamalardan Cumhuriyetçi sağ grupların daha fazla nasiplendiği algısı yaygın. Filistin taraftarı gösterilere gelince, Columbia gibi son derece liberal bilinen kampüslerde dahi bu tür sınırlamaların uygulandığını ve öğrenci gruplarının dahi yasaklandığını gördük.
Bu tür sınırlamalar ve yasaklamalar ifade hürriyetinin sınırlandırılmasına neden olmakla kalmayıp bu üniversitelerin itibarını sarsıyor. Ancak buna rağmen özel üniversitelerde bu sınırlandırmaların hukuka aykırı olduğunu söylemek mümkün değil. Anayasa maddeleri özel üniversiteleri bağlamadığı için siyasilerin bu kurumlar üzerinde baskı kurma çabası farklı biçimde gerçekleşiyor. Federal hükümet veya eyaletlerden farklı projeler için fon alan özel üniversiteler, federal ayrımcılık karşıtı yasalara uymak zorunda. Bu yasalar etnik veya dini gruplara ayrımcılık yapılmasını yasaklıyor. Amerikan Kongresindeki siyasiler, özel üniversite rektörlerini bu tür ayrımcılık vakaları konusunda ne yaptıkları ve yapacakları konusunda sorgulama hakkına bu şekilde sahip oluyor.
FİLİSTİN GÖSTERİLERİNİN AKADEMİYE ETKİSİ
Yukarıda bahsi geçen Kongre oturumunda rektörlerin üniversite hukukçuları tarafından hazırlandıkları çok açıktı zira siyasilerin ‘tuzak’ sorularına hukuki bir dille yanıt vermeye kalkınca kamuoyuna antisemitizmle mücadele etmedikleri imajı vermiş oldular. Temsilci Stefanik’in sorusu, ‘Yahudilere karşı soykırım çağrısı yapmanın’ okulun kurallarına uygun olup olmadığı şeklindeydi. UPenn rektörü Magill, ‘ifade eyleme geçerse taciz teşkil edebilir’ diye hukuki bir cevap verince video viral oldu. Bu ifadeler rektörlerin antisemitizmle ve soykırım çağrıları ile mücadele etmedikleri ve Yahudi öğrencilerin güvenliğinin tehdit edilmesine duyarsız kaldıklarının ispatı olarak sunuldu. Temsilci Stefanik böyle bir çağrı yapılmış gibi sorusunu sorunca ve Rektör Magill de böyle bir olayın aslında gerçekleşmediğini pas geçince büyük bir tartışmanın fitili ateşlenmiş oldu.
Temsilci Stefanik’in soykırım çağrısıyla kastettiği, Filistin yanlısı protestocuların ‘nehirden denize özgür Filistin’ sloganıydı. İsrail yanlısı lobi grupları bu sloganın İsrail’i ortadan kaldırmayı hedeflediğini ve dolayısıyla antisemitik ve soykırımcı bir ifade olduğunu kabul ettirmeye çalışıyor. Oturum sonrası 70 civarında Kongre üyesi üç üniversitenin yönetim kurullarına mektup göndererek bu rektörlerin görevden alınmasını istedi. UPenn’in büyük donörlerinden birinin 100 milyon dolarlık bağışını çekmekle tehdit ettiği de basına yansıdı. Bu baskılar ve kamera önündeki zayıf performansının ağırlığı altında istifa eden Rektör Magill’den sonra gözler diğer rektörlere yöneldi. Harvard hocalarının yönetim kuruluna gönderdikleri bir mektupla rektörlerine sahip çıktığı haberleri medyada yer aldı ancak bu dahi üniversiteler üzerinde oluşan baskının boyutlarını gösteriyor.
Amerikan akademisinin üzerindeki bu baskı ortamının yeni olduğunu söylemek mümkün değil ancak İsrail’in Gazze’de yürüttüğü katliamlar sonrasında bambaşka bir boyut kazandığını söyleyebiliriz. İsrail’in Gazze’de yaptıklarını izah edemeyen ve gençler arasında oluşan infiale çare bulamayan İsrail yanlısı grupların antisemitizm kartını oynadıkları açık. Bu gruplar, özel üniversiteleri etnik ve dini gruplara karşı ayrımcılığı engellemediği tezi üzerinden kamuoyu önünde mahkum ederek, Filistin yanlısı slogan ve söylemlerin sınırlandırılmasını ve yasaklanmasını hedefliyor. Cumhuriyetçi muhafazakarlar arasındaki Evanjelistler ve Hıristiyan Siyonist gruplar İsrail’e koşulsuz destek verirken, üniversitedeki liberallerden haz etmeyen muhafazakarların da rolünü yadsımamak gerekiyor. İsrail yanlısı grupların Kongre üzerindeki etkileri sayesinde akademiye kurdukları baskının Filistin yanlısı gruplar aleyhine kısmen de olsa sonuç verdiği söylenebilir. Ancak bu sınırlı başarının İsrail’in Gazze’de yaptıklarını genç nesil nezdinde meşrulaştırmaya yetmeyeceği açık.
[Yeni Şafak, 13 Aralık 2023]