Lübnan asıllı, Arap Şii aleminin en önde gelen ailelerin- den birine mensup. Yetiştiği aile ortamı Şii dünyasının merkezlerinden biri. Hem babası Muhammed Sadık hem de kayınbabası Muhammed Bakr, sadece lrak değil Arap Şiiliğinin en saygın isimlerinden. 1980’de Saddam rejimi tarafından idam edilen amcası, bu cezaya maruz kalan en yüksek rütbeli Şii alimdi. Babası ve iki kardeşi de 1999’da suikaste kurban gittiğinde baş şüpheli yine Saddam rejimiydi. Lübnan’daki Emel Hareketinin kurucusu kayınbiraderi Musa Sadr da bir Libya seyahati esnasında ortalıktan kayboldu. Mukteda El Sadr medrese eğitiminin gerekliliklerini tam olarak yerine getirememesine rağmen, bu kayıpların da etkisiyle henüz genç yaşında günümüz Şii dünyasının önemli simalarından biri haline geldi. Hiçbir resmi ünvan taşımamasına rağmen lrak’ta ABD karşıtlığıyla öne çıkartıldı.
Şimdilerde ise Suriye’de çatışan Mehdi ordusunun lideri konumunda hareket ediyor. Entelektüel ve dini açıdan sahip olduğu konum ile siyasi etkisi arasında oldukça geniş bir makas söz konusu. Sadr’ın uluslararası düzeyde kamusal bir figür haline gelmesinin en önemli dönüm noktası ise ABD’nin 2003’te lrak’ı işgalidir. O dönemden beridir, ilginç arayışlar ve ses getiren eylemlerle kamuoyunda sık sık duyulur oldu.
Siyaset Sahnesine Çıkışı
Saddam Hüseyin iktidarına karşı duyduğu nefrete rağmen, ABD’nin lrak’ı işgal ederek Saddam’ı iktidardan uzaklaştırmasını meşru görmedi. Tam aksine işgal üzerinden bir söylem geliştirerek lrak’ın asli unsurlar tarafından yönetilmesi gerektiğini vurguladı. Ona göre, “Saddam küçük, Amerika ise büyük şeytandı.” Ancak ABD, Saddam rejiminin etkisini zayıflattıkça açılan alanı kullanmaktan da geri durmadı. Saddam iktidardan düşünce hem siyasi hem de askeri faaliyetler yürüten organizasyonlar kurdu. İşgalin henüz ikinci ayından itibaren Sadr taraftarları, mevcut şehir yönetimini yok sayarak Saddam’ın şehrini fiilen yönetme girişimlerinde bulundu ve şehrin ismini Sadr olarak değiştirdi. Bu bağlam- da yürüttükleri sosyal yardımlar, eğitim kurumlarını genişletme ve güvenliğe ilişkin faaliyetleri, hem lrak yönetiminde bulunma taleplerinin hem de fiili durumlar yaratarak siyaseti ve yönetimi baskılama çabalarının bir göstergesiydi.
Nitekim Mehdi ordusunun amacını “lrak’ta istikrarı sağlamak” olarak tanımlaması ulaşmak istediği hedefe işaret etmekteydi. ABD işgaline fiilen karşı koyması ise yayımladıkları gazetenin kapatılması ve Nisan 2004’te işgal yönetiminin Sadr hareketini yasa dışı ilan etmesiyle başladı. Bu andan itibaren Basra, Bağdat’ın güneyinde yer alan Sadr şehri (eski adıyla Saddam) ve Necef, Mehdi ordusu ile koalisyon güçleri arasında şiddetli çatışmalara sahne oldu. 2005 yılında Parlamento seçimlerine katılmış olsa da sonraki beş yıllık süre boyunca siyasi parti gibi değil çoğu zaman silahlı bir örgüt gibi davrandı.
ABD’nin lrak’ı işgalinden itibaren Sadr grubunun siyasi çizgisi inişli çıkışlı bir seyir izledi. Dolayısıyla Parlamentoya baskın yapmaya kadar varan siyaset tarzı şaşırtıcı değil. 2005 seçimlerine katılmasına rağmen neredeyse her yıl büyük bir boykot hareketine öncülük etti. ABD güçlerinin lrak’tan çekilmesi talebiyle 2007 yılında başlattığı protesto gösterileri yüzlerce kişinin ölümüyle sonuçlandı. Yaklaşık bir yıl sonra da hareketin silahlı kanadı Mehdi ordusunu feshederek İran’a yerleştiği iddia edildi ama bu iddia doğrulanmadı. ABD’nin 2010 yılında lrak’tan çekilmeye başlamasından kısa bir süre önce Sadr grubu Ulusal Birlik Hükümeti içinde güçlü bir şekilde yer alma çabası gösterdi ve birkaç hafta içinde Sadr da ülkeye geri döndü. Böylece hem tekrar siyaset sahnesinde yer alarak etkinlik alanını genişletme hem de ABD’nin çekilmesi üzerinden bir meşruiyet devşirme fırsatı elde etti. 2014 Şubat’ında ise sürpriz bir şekilde siyasetten tümüyle çekildiğini ilan etti.
İran’la Muğlak İlişkiler
Sadr’ın bu inişli çıkışlı politik seyrini etkileyen en önemli unsurlarından biri İran’la kurduğu muğlak ilişkilerdir. Bir yandan her fırsatta İran’a yakın Maliki hükümetini boykot gösterileri düzenlemesi, öte yandan İran’a geçerek burada medrese eğitimi aldığına dair haberler bu muğlaklığın başlıca göstergelerindendir. Ayrıca Mehdi ordusu Suriye’de İran siyaseti ile uyumlu bir şekilde ılımlı muhaliflere karşı savaşırken, henüz geçtiğimiz haftalarda Sadr taraftarlarının İran’a yönelik “lrak’tan defol” ve “Haddini bil” içerikli sloganlar atması da bir başka tezat sayılabilir.
Bütün bu manzaraya bakarak şöyle bir sonuca varılabilir: Sadr’ın belirli hedeflere ulaşmak üzere derli toplu bir stratejiden yoksun olduğunu ifade etmek mümkün ancak fırsat bulduğunda elindeki enstrümanları kullanmaktan da geri durmuyor. ABD işgali dolayısıyla lrak’ta oluşan boşluk içinde sahip olduğu güç en önemli enstrümanlardan birisi. Öte yandan İran’ın, lrak içindeki nüfuzu bu gücü sınırlayan bir etken. Şiilik açısından bakıldığında da karmaşık bir durum söz konusu. Her ne kadar mevcut konjonktürde İran, Şii dünyasının lideri konumundaysa da Şiilik yekpare politik bir unsur değil. Şiiliğin Arap coğrafyasında Arap, İran’da ise Fars milliyetçiliği ile harmanlandığı gerçeğini göz ardı etmemek gerek. Dolayısıyla Sadr, tarihi Arap-Fars Şiiliğinin rekabet alanında önemli bir aktörken, bu rekabetin dozunu iyi ayarlamak durumunda. Zaten jeopolitik gerçeklerin de bu rekabetin sınırlarını belirleyen “görünmeyen el” işlevi gördüğünü tekrar etmekte fayda var.
Sonuç olarak, lrak güçlü bir yönetimden yoksun kaldıkça Sadr popüler bir figür olarak kalmaya devam edecek ve henüz bir kaç hafta önce şahitlik ettiğimiz türden gösterilerin tekrarlanması sürpriz olmayacak. Dahası ele avuca sığmayan tarzı ve kolayca öngörülemeyen hamleleri ile Ortadoğu’daki güç boşluğunda etkinlik kazanması sürpriz olmaz. Ayrıca DAEŞ’in lrak’taki varlığı ve etkinliği, Sadr grubunun hem siyasi hem de silahlı varlığını meşrulaştıran önemli bir parametre. Sadr’ın lrak’ta kurucu bir aktör olup olmayacağını ise iki unsur belirleyecek gibi görünüyor: Sözü edilen Şii dünyasının kendi içindeki rekabetleri ve lrak üzerinde etkisi olan küresel ve bölgesel aktörlerin ittifak/mücadele denkleminde alacakları pozisyon.
[Kriter, 1 Haziran 2016].